Okul fobisi şiddetli bir endişe nedeniyle çocuğun okula gitmek istememesi veya okulla ilgili son derece isteksiz olması şeklinde kendini gösteren bir durumdur. Genellikle anneden ayrılma kaygısı ile ilişkilidir. Gelişim sürecine bakıldığında çocukların küçük yaşlardan itibaren çeşitli korkular geliştirdikleri görülmektedir. Bu korkulardan bazıları doğal korkular olup, çocuklarımızın çevreye adaptasyonunu ve çevreyle baş etmesini sağlarken, bazı korkular çocuklarımızın gelişimi ve yaşantılarını olumsuz yönde etkileyebilmektedir. Okul korkusu da bunlardan biridir. Bu durum birkaç haftayı geçmedikçe normal olarak kabul edilmekte ve okul fobisi olarak adlandırılmamaktadır. Ancak durum, birkaç hafta sürdüğünde ve çocuğun okuldan soğumasına yol açtığında, evde uygulanan yöntemlerden hiçbir sonuç alınamadığında, okula bakış çocuk için bir tür fobiye dönüşmüştür denebilir.

Bu durum çocukta özellikle okul saatleri yaklaştığında sıkıntı artışı, ağlama, sinirlilik, uykusuzluk, saldırganlık veya baş ağrısı, mide bulantısı, iştahsızlık gibi şikayetlerle ortaya çıkmaktadır. En sık okulların yeni açıldığı Eylül-Ekim aylarında ve 6-8 yaş gibi ilkokula başlangıç döneminde görülür. Yine okula başladıktan sonraki yıllarda, örneğin 11-12 yaşlarda okul değişikliğinin gündeme geldiği dönemlerde de ortaya çıkabilmektedir. Ani veya sinsi başlangıçlı olabilir. Sinsi başlangıç daha çok ergenlik döneminde görülür ve depresyon gibi durumlarla beraberliği sıktır.

Kızlarda ve erkeklerde birbirine yakın sıklıkta görülen bu durum kaza, hastalık, ameliyat, okul arkadaşının gidişi, bağlı olduğu akrabanın hastalığı veya ölümü, ebeveyn boşanması, maddi sorunlar, aile içi şiddet ve kardeş doğumu gibi durumların arkasından başlayabilir. Bu çocuklar genellikle evde rahat ve huzurluyken okulda aşırı kaygılı ve huzursuzdur. Özellikle okulun kapalı olduğu zamanlarda veya okula gitmemesine karar verildiğinde yakınmalar kaybolur. Bu çocukların genellikle zekaları normal, ders başarıları da iyidir. Ödevlerini düzenli olarak yapabilirler. Çocuk okula gitmeme isteğine kendince açıklama getirmeye çalışır. Durumu çoğunlukla sınav korkusu, öğretmen korkusu ve kendisine iyi davranmayan bir arkadaşının varlığı gibi okulla ilişkili sebeplere bağlar. Çalışmalar bu çocukların ebeveynlerinin de aşırı koruyucu, kollayıcı, kaygılı ve depresif mizaçlı olduğunu ve çocuklarının her istediğini yapan, net tavırlar sergileyemeyen, çocukların bireyselleşmesine, güven sağlamasına izin verebilecek ortamlar yaratmayan kişiler olduğunu göstermektedir. Bu ailelerin sıklıkla çocuklarının bedensel sağlığıyla çok ilgili oldukları ve onların sürekli gözlerinin önünde olmasından memnunluk duydukları gözlenmektedir.

Bu tip çocukların ele alınmasında anne-baba ve öğretmenle işbirliği çok önemlidir. Çocuklar okula gitmek istemedikleri için cezalandırılmamalı, suçlanmamalı, okula gitmesinin gerekliliği konusunda tüm aile fertleri ve öğretmen tarafından net bir tavır sergilenmeli, çocuğu okula özendirici ve destekleyici olunmalıdır. Okulun önemi çocuğun anlayacağı bir dille açıklanmalıdır. Okula gitmeden önce yapılan uzun vedalaşmalar çocuğun uzun süreli bir ayrılık kaygısını tetikleyeceğinden, kısa bir veda yeterlidir. Çocuğun sınıfa katılımı aşamalı olarak gerçekleştirilebilir, ancak çocuk mutlaka okula gelmelidir. Okul fobisi kendini gösterdiğinde ve ailenin çabaları sonuçsuz kaldığında, çocuk okula gitmeyi ciddi biçimde reddediyorsa, bir çocuk psikiyatrisine danışılmalıdır. Tedavi geciktirildiğinde süreç uzayabileceği gibi başka psikiyatrik sorunlar da duruma eklenebilir. Yapılan araştırmalar küçüklüğünde okul fobisi gösteren çocukların bir kısmının ileriki yaşlarda sosyal fobi tanısını aldıklarını göstermiştir. Erken müdahale edilmesi çocukların bu sorun nedeniyle yaşayacakları sosyal ve akademik olumsuzlukları en aza indirgeyeceğinden aile ve öğretmenlere bu konuda önemli görevler düşmektedir.

Uzm. Dr. Gökçe Küçükyazıcı