3 sonuçtan 1 ile 3 arası

Konu: Gençlik Hızla Yaşlanıyor !

  1. #1
    Süper Moderatör 9 ŞUBAT - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Oct 2007
    Mesajlar
    9.135

    Standart Gençlik Hızla Yaşlanıyor !

    Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik bölümlerinde okutulan bir ders beni oldum olası rahatsız etmiştir: “Çocuk ve Suç” . Asla bir araya gelmemesi gereken iki kelime. Beni rahatsız eden dersin varlığı değil, dersin gösterilmesi gerekliliğiydi. Çünkü;çocuk suçluluğu gibi bir vakıa varsa, bunun dersinin olması da şarttı. Koşturması, ip atlaması, çelik çomak oynaması gereken çocuklar nasıl oluyordu da silahlarla oynuyordu. Tekerleme, bilmece, fıkra söylemesi gereken ağızlardan nasıl oluyordu da küfürler fışkırıyordu. Okula, kütüphaneye, parka gitmesi gereken çocuklarımız nasıl oluyordu da karanlık mekanlara takılıyordu. Elbetteki sebepsiz olmuyor bütün bu olumsuzluklar. Çözümün nerede olduğu da belli aslında. Sonucu ortaya çıkaran şeyleri; yani sebepleri ortadan kaldırmak. Bugüne kadar yapılanlarsa, sebepleri görmeden sonucu değiştirmeye yönelik çalışmalardı kanaatimce.

    Ülkemizde ve dünyamızda çocuk suçluğunda çok ciddi artışlar yaşanmakta ve tablo gittikçe kötüleşmekte. 2000 yılında ülkemizde 120 bin olan çocuk suçluluğu sayısı 2005’te 180 bin civarında gerçekleşti. Yani her gün ortalama 500 çocuk suç işliyor. Elbette bu istatistiklere yansıyanlar. Kanaatimce istatistiklere en az yansıyan suç türü de, çocuk suçluluğudur. Toplumumuzun bir kesimi “çocuktur, kimse bilmesin” görüşünde hareket ediyor çünkü. Ya da mağdur kişi, suçlu çocuğu kendi yakalarsa; Türk filmlerindeki gibi “bi daha sakın böyle bişey yapma evladım” diyerek sorunu kendince halledebiliyor.

    Sigara kullanma yaşının 7 yaşına kadar düşmesi, ilköğretim öğrencilerinin dahi satırlı bıçaklı kavgalara karışıyor olması, lise cinayeti haberlerinin olağan hale gelmesi, öğretmenlerin sınıfta dahi dövülüyor olması, aslında içlerinin saflığa temizliğe ve masumiyete meyilli olduğunu bildiğimiz çocuklarımız hakkında bizi karamsarlığa sevkediyor. “Çocuklarımız, geleceğimizdir” türündeki edebiyatı duymayan yoktur. Bu haliyle bu çocuklar bizim geleceğimizse gelecek karanlık gözüküyor.

    Böyle bir tabloyu görmekte olan etkili ve yetkili kişiler ne yapmaktadırlar? Cevabını vereyim; göz boyamaya yönelik, “desinler” diye yapılan samimiyetsiz önlemler. Çocukların bizzat esirgenip korunacağı yer olması gereken devletin Çocuk Esirgeme Kurumu’nda gerçekleşen şiddet olayında olduğu gibi, toplum infial halindeyken failler tutuklandı, olay unutulunca hepsi serbest kaldı.

    Kanunlara göre okulların 200 metreden fazla yakınına meyhane, atari salonu açılamazken, 200’den fazla örnek gösterebilirim bunun uygulanmadığına dair. Bir işyerinin çalışabilmesi için herkesin bildiği bir şey; yani “ruhsat” gerekmektedir. Aksi durumda işyeri mühürlenir, yüklüce de bir ceza verilir. Pardon “verilmesi gerekir” demeliydim. Çünkü bizdeki kanunlar kağıt üzerinde kalmaktadır. Ruhsatsız internet kafeler bunun ispatıdır. Kanun uygulanıyor olsa hangi yürekle binlerce ruhsatsız internet kafe çocuklarımızı zehirliyor olabilirdi.

    Araştırmalara göre Türk çocuğu günde ortalama 4 saatini televizyon karşısında geçiriyor. Yani18 yaşına gelmiş bir Türk genci 3 yılını televizyon karşısında heba etmiş oluyor. Çocuk eğitimiyle ilgilenen bütün uzmanların söylediği ortak bir şey vardır ki o da: “çocuklar gördüklerini yapmaya meyillidir, onlar model alırlar, taklit ederler”. Televizyon da görsel bir araç olduğuna göre çocuklarımızın orada gördüklerini yapacağını, model alacağını ve taklit edeceğini söylemek basit bir tümevarım olacaktır. Bu kadar aşikar olan bir gerçek varken RTÜK'ün üzerine düşenleri yapması mühimdir.

    Televizyonun çocuk üzerinde çok büyük olumsuz tesirleri olduğu biliniyorken geçerli hiçbir önlem alınmıyor. Zararına ispat mı istiyorsunuz? İşte size misaller :

    ü 11 ve 13 yaşındaki, kamuflaj elbiseli, birçok tabanca ve uzun menzilli tüfek taşıyan iki öğrenci, yangın alarmıyla bahçeye topladıkları öğrencilere ateş açtı ve 4 kız öğrenci ve bir öğretmen öldü. (10 mart 1998, Sabah)

    ü 14 yaşındaki Nesrin, seyrettiği dizideki intihar eden kız gibi, av tüfeğiyle canına kıydı.

    ü 9 yaşındaki Volkan, izlediği filmdeki asılma sahnesinin nasıl olduğunu annesine sordu ve sonra odasına çıkıp kendini astı.

    ü 14 yaşındaki Sandy Charles, kurbanının yağını içenlerin uçabileceği mesajını veren bir filmi 10 kez üst üste izledikten sonra film kahramanı gibi uçabilmek için 7 yaşındaki Thimpsen adlı çocuğu öldürdü, derisini yüzdü ve yağını eritip içti (29 Mart 1998, Gazete Pazar).

    ü Pokemon adlı çizgi filmdeki kahramanlara özenen 4 yaşındaki Ferhat, oturduğu apartmanın 7. katından atladı ( 30 Ekim 2000, Radikal)

    ü 4 yaşındaki “Örümcek Adam” Mehmet, annesine gelip neden kendi elinden de iplik çıkmadığını sordu. Oysa yaklaşık bir makara iplik yutmuştu!

    Günde 6 saat televizyon izleyen çocuğun, yılda 5590 civarında cinayet, ölüm, intihar gibi birçoğu planlanmış, bıçakla, silahla ya da döverek yaralama görüntüsüne maruz kaldığını ve 15 yaşına kadar bir çocuğun 45 bin cinayet, yaralama ve şiddet izlediğini belirten Zuhal Baltaş haklı olarak soruyor: “Biz yılda acaba 5590 kez iyi çocuk olmasını söylüyor muyuz?”

    Yasakçı bir zihniyete sahip değilim ama söz konusu olan çocuklarımızın sağlığı ise bazı şeylere yasak getirilmeli kanaatindeyim. Sabi bir çocuğu telkinlerde bulunarak suça yönlendiren bir yetişkin ceza alabilirken bunu bir televizyon kanalı yaptığında bir yaptırım gelmemesine doğrusu hayret ediyorum. Çocuklara zarar vereceği düşünülen bütün görüntülerin tümden yasaklanması ya da kesin kontrolünün sağlanması taraftarıyım. Koltuğa yayılarak yenilen patlamış mısır keyfinin çocuklarımızın geleceğinden daha önemli olduğunu kimse söyleyemez.

    Okullarda yapılacak çalışmalar da büyük önem arz etmektedir. Okullar eğitim ve öğretim kurumlarıdır. Eskiden talim ve terbiye kurumları olarak isimlendiriliyordu. Talim öğretime, terbiye ise eğitime denk düşüyor. Yani eğitim demek terbiye demek. Okulların bir vazifesi de; gençlere terbiyeyi, güzel ahlak ve davranışları kazandırmak olsa gerek. Eskiden okullarımızda Adab-ı Muaşeret(Görgü kuralları) dersi dahi varmış. Günümüzde ise bu tarz eğitimler artırılacağına azaltılmakta. Mevcut “Rehberlik” dersleri amacına yönelik işlenememektedir.

    Okullarımızda rehber öğretmenler tarafından da düzenli olarak “Anne-Baba Eğitim Seminerleri”nin gerçekleştirilmesi büyük öneme haizdir. Çünkü çocuğu 7 yaşına kadar doğrudan eğiten, okul sonrası da karşılaşacağı annesi ve babasıdır. Onların bilinçsiz ve eğitimsiz olmaları çocuklarımız açısından büyük bir risktir.

    30 yaşındaki bir insanın kültür ve davranış düzeyi ile 37 yaşındaki birisi arasında pek fark olmayabilirken 7 yaşındaki bir çocukla 15 yaşındaki bir çocuk arasında her alanda uçurum vardır. İlköğretim okullarımızda da 8 yıllık kesintisiz eğitime geçilmesiyle beraber 7 yaşındaki birinci sınıf çocuğuyla 15 yaşındaki 8 . sınıf öğrencisi aynı tuvaleti, aynı bahçeyi kullanmaya başladı. Görerek, model alarak öğrenen çocuklar okula adım atar atmaz abi ve ablalarından tuvalette bahçede küfürleri, yanlış davranışları görmeye başladı. Abim, ablam böyle yapıyor diye onlara özenen minik 1. sınıf öğrencilerinden, öğretmenler meslek yaşamlarında ilk defa olmak üzere küfürleşmeler ve problemli tavırları görmeye başladılar. Hal böyleyken önlemleri almamakta direndi birileri.

    Sonuçta olan gençliğimize, çocuklarımıza oldu. Dilediğimiz kadar genç nüfusumuzla övünelim. Bilgili ve sağlıklı bir gençlik güç olarak addedilir. Cahil ve bilgisiz gençlik güç yerine problem unsuru haline gelebilir. Çok geç olmadan herkesin üzerine düşeni yapma vakti çoktan gelmiştir. Yoksa maddi anlamda genç olan nüfusumuz manevi manada hızla yaşlanmaya devam edecektir.


    Mehmet Hilmi EREN
    YA ÇARESİZSİZİNİZ YA DA ÇARE SİZSİNİZ

    Benim Hayatımı Yargılamadan önce ..
    Benim ayakkabılarımı giy
    ve benim geçtiğim yollardan,
    sokaklardan, dağ ve ovalardan geç .
    Hüznü, acıyı ve neşeyi tad...
    Benim geçtiğim senelerden geç,
    benim takıldığım taşlara takıl,yeniden ayağa kalk
    ve aynı yolu tekrar git, benim gittiğim gibi !!

    Ancak ondan sonra BENİ YARGILAYA BİLİRSİN

  2. #2
    Çıraklık Dönemi plüton - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Dec 2008
    Yer
    cennet
    Mesajlar
    2.053

    Standart

    Saçlarım 15 yaşındayken beyazlamaya başladı. Cok zor bir çocukluk geçirdim diye olabilirmi.
    Gülümse hayata, hayatta sana gülümsesin!

    Şimdi sen yoksun, sadece geri kalan her şey var

    ama

    Kaybedecek hiç bir şeyim olmasa da, kazanabileceğim çok şey var.

  3. #3
    Süper Moderatör Selina - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Apr 2009
    Yer
    Berlin
    Mesajlar
    1.944

    Standart

    Alıntı platoni Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
    Saçlarım 15 yaşındayken beyazlamaya başladı. Cok zor bir çocukluk geçirdim diye olabilirmi.
    Hayir.
    Öyle olmus olsadi ben 5-6 yasimda basimda sac kalmazdi,
    Psikoloji problemden sackiran oldum ama %50 keldim
    Kordison tedavisiyle tekrar geldiler


Benzer Konular

  1. Gençlik... Gençler...
    By Selina in forum Ergenlik Dönemi
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 19-04-2011, 02:26 PM
  2. Gençlik Aşkı.
    By 9 ŞUBAT in forum Ergenlik Dönemi
    Cevaplar: 4
    Son Mesaj: 05-10-2009, 12:34 AM
  3. Gençlik ve Şiddet
    By g1z4y in forum Ergenlik Dönemi
    Cevaplar: 7
    Son Mesaj: 29-07-2009, 12:54 AM
  4. Gençlik ve Şiddet.
    By 9 ŞUBAT in forum Ergenlik Dönemi
    Cevaplar: 7
    Son Mesaj: 04-02-2009, 04:09 PM
  5. Kalp krizleri maç günlerinde hızla artıyor
    By 9 ŞUBAT in forum Spor Psikolojisi
    Cevaplar: 5
    Son Mesaj: 02-02-2008, 09:58 PM

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •