Beynimiz Bir Organımızdır : Psikiyatride İlaç Meselesi

‘Sıkıntı, yaşamdan zevk alamama, isteksizlik gibi yakınmalarla doktora gittim ve bana ilaç yazdı! Ama ben ilaç kullanmak istemiyorum.’

İnsanın psikolojik yakınmaları için ilaç kullanması ne demektir? Meselelerin altından kalkamadığının, beceriksiz olduğunun mu işaretidir? İlaç almadan kendi çabasıyla ya da sadece psikoterapi ile sıkıntılı durumdan çıkmak daha mı makbuldür?

Psikiyatrik yardım almak zaten kendi başına bir damgalanma meselesi. Ön yargılar giderek azalsa da bu konu hâlâ hassasiyetini sürdürüyor. Aslında ilaç konusuna gelmeden önce mesele “yardım almak” meselesidir. Güçlü insan olmak, irade sahibi olmak yardım almaya gerek duymamak mıdır? Evet doğru bilinen yanlışlar vardır. Tıpkı, yanlış bilinen doğrular olduğu gibi… Şu psikiyatride ilaç kullanım meselesini biraz anlamaya çalışalım.

Beyinbilim (neuroscience) çığ gibi gelişiyor. Duyguların ve davranışların beyindeki biyolojik bileşenleri giderek daha fazla kanıtlanmaya başlanmıştır. Depresyonu olan, takıntıları olan, öfke kontrol sorunu olan ya da bağımlılıkları olan insanların beyinlerinde bazı bölgesel değişiklikler gelişen teknolojinin yardımıyla gösterilebilir hale gelmiştir. İster ilaç tedavisi ile olsun ister kendiliğinden, ister psikoterapi ile olsun iyileşme sonrası bu bölgelerdeki anormal durum da düzelebilmektedir.

Modern ruhsağlığı kuramı biyopsikososyal model üzerinde gelişmiştir. Yani ruhsal rahatsızlıklar biyolojik, sosyal ve psikolojik unsurların etkileşimiyle beraber gelişir.

Yatkınlık (diatez), biyolojik yani bünyesel ve genetik özelliklerin etkisinde gelişebilir. Hemen tüm psikiyatrik rahatsızlıklar ailesel yatkınlık (genetik miras) ya da bireysel bünyesel etmenlerin etkisinde bazı bireylerde daha sık olarak görülebilir. Bazı ailelerde onlarca insanda yineleyici depresyon ya da alkol bağımlılığının ortaya çıkması gibi. Bazı insanlar alkol kullanmaktan hiç haz etmezler, bazı bireylerde çok erken yaşlarda yoğun miktarda alkol kullanmaya başlayabilirler. Yani bazı insanların beyin yapıları moleküler ve yapısal anlamda psikiyatrik rahatsızlıklara daha açık olmalarına zemin hazırlar. Kişilik özellikleri ve çevresel etmenler görece olarak daha az etkili olabilir.

Bununla beraber içinde yaşanılan çevre ve sosyal unsurlar psikolojik rahatsızlıkların ortaya çıkmasına başka bir şekilde zemin hazırlayabilir ya da yatkınlık olsa bile çevresel şartlar olumlu nitelikteyse ortaya çıkmamasına sebep olabilir. Stres faktörleri, kayıplar (boşanma, yas, iflas, ayrılıklar) bir çok psikiyatrik rahatsızlığa altta yatan yatkınlık düzeyine göre müsait bir ortam oluşturabilir. Çevresel (dış) unsurlar ortadan kalktıktan sonra psikiyatrik rahatsızlıklardüzelebildiği gibi devam da edebilir.

Psikolojik unsurlar ise insanın kişilik özellikleri, başetme becerileri ve geçmiş hayatının etkisiyle gelişen psikodinamik unsurları içerir. Karmaşık bir çok faktör psikolojik unsurlar üzerinde etkili olduğu gibi bu değişime ve gelişime de açık bir alandır.

Psikolojik rahatsızlıkların belki de isminin çağrıştırmasından olsa gerek, yaygın bir yanlış olarak sadece psikolojik ve kişilikle ilgili etmenlere bağlı olduğu sanılır. Bu insanın içine girdiği psikolojik/psikiyatrik rahatsızlıklardan gereğinden çok sorumlu tutulmasına yol açabilir.

Sevdiklerimizi depresyonda, bunaltılı ve keyifsiz gördüğümüz anlarda içgüdüsel olarak onlara destek olma, öğüt verme davranışı içine gireriz. Rahatsızlıklar çoğu kez sinsi olarak geliştikleri için bu durumları tedavisi olabilecek birer tıbbi sendromlar olarak görmek çok kolay bir iş değildir. Bu iyi niyetli çabalar aynı zamanda karşımızdaki insana o durumdan kurtulması için sıkı birer “ödev” teşkil etmektedir. Bütün bu birikimler ve anlama biçimleri psikiyatrik rahatsızlıkları irade ve çaba ile düzelebilecek durumlar olarak kabul etmemize ve bilinç altımıza işlenmesine yol açmaktadır. Başetme çabaları elbette önemlidir ancak bazen bu tutum başlı başına yük haline gelebilir. Depresyonda insan yaşamdan zevk alamaz, gayretle içine girdiği aktiviteler iyi sonuç ve zevk vermediğinde kendini suçlayabilir ve dolayısıyla depresif duygu hali ağırlaşabilir.

Rahatsızlık sendromlarında beyin kimyasının dengesi (homeostazis) bozulur. Sinir hücreleri arasındaki iletişimden sorumlu doğal kimyasalların oranları ve miktarları değişebilir. Bu değişiklikler de adaptif olarak hücre yapılarında farklılaşma ile sonuçlanır. Bütün bunların neticesinde insan kendisini sıkıntılı, keyifsiz, endişeli veya madde kullanmaya eğilimli hissedebilir. Bahsedilen beyin kimyasındaki anormal değişimler, ilaç tedavileri ile hem molekül hem de hücre düzeyinde iyileştirilmeye çalışılır.

İnsan bir çok tıbbi hastalık için ilaç kullanmaktan çekinmezken psikiyatrik yakınmaları için ilaç kullanmakta çok endişeli olabilmektedir. Bunun önemli bir diğer etkeni de psikotrop (beyin üzerinde etkili) maddeler olması ile ilgilidir. Bu düşünce bile korku yaratmaktadır. Psikiyatrik ilaçların bağımlı yapacakları, insanları sersem yapacağı, robotlaştıracağı ya da duygusuz kılacağına dair beklentiler bunda önemli etken olabilir. Hatalı bir inanışla, uyuşturucu maddelerin, alkolün ya da insanın şuuru üzerindeki etkili diğer maddelerin bulunduğu küme içinde görülür psikiyatrik ilaçlar.

Psikiyatride ilaç kullanımı sadece birey üzerinde değil o insanın hayatındaki anlamlı insanlar üzerinde de yük oluşturur. Çocuklarının, eşlerinin ilaç kullanması bir çok kişiyi huzursuz eder. Meselelerin çözülmediği, ilaç kullanımına mecbur kalındığı inancı insanları suçluluk duygusuna itebilir. Aileler çocuklarının çaresiz duruma düştüklerini kabul edip ya ilaç kullanmalarına baştan karşı çıkar, ya da tedavi başlanmasından sonra iyileşme olunca bilimsel olarak gerekli süreyi beklemeden bir an önce ilaçları kesip kurtulmasını telkin eder.

İnsanlar ilaç kullanmanın yaşam sorunlarını değiştirmediği tartışmasını öne sürerler. Ancak bir çok psikiyatrik rahatsızlıkta insanın sorunlarını çözme becerisi ve önceliklerini belirleme kararlılığı bozulur. İlaçla ya da herhangi başka bir yolla bir an önce iyileşmek insanın sorunlarını çözecek ve kararlarını verecek ego güçlerini harakete geçirir.

Oysa psikiyatrik ilaçların gelişmesi ile bir çok psikiyatri hastanesine yatışlar azalmış, intiharlar azalmış ve farkedilmeyen büyük miktardaki sosyal, manevi ve ekonomik kayıp önlenmiştir.

Her olumsuz duygu ve davranış yaşantısında ilaç kullanımı uygun olmayabilir. Öyle durumlar vardır ki, bireyin o olumsuz durumda bir süre kalması yaşama mâna vermesinde ve belli seçimleri yapmasında çok değerli olabilir. Örneğin çok sevdiği bir insanı kaybetmiş, yas yaşayan bir insan iyi değerlendirilip anlaşılmadan hemen antidepresan tedavisine alınırsa yaşadığı tecrübeyi derinlemesine idrak edemeyebilir. Bunun gibi çok özel durumlar olabilir.

Psikiyatrik ilaçların günümüzde insanlara katkısı yüzgüldürücü düzeydedir. Onları kullanmak, zamanlamasını, dozlarını ayarlamak, etkilerini değerlendirip değişiklikler yapmak ancak ve ancak bir psikiyatri uzmanının denetiminde sağlıklı olabilir. Kulaktan dolma bilgilerle, şehir efsaneleri ile psikiyatri ilaçlarını ne azımsamak ne de gereğinden çok abartmak doğru değildir. Bu konu herkesin ilgisini çektiği için günümüzde ne yazık ki ehil olmayan bir çok insan medyanın fırsatçılığını da kullanarak insanlara hatalı ve çarpık bilgiler aktarmaktadır.

Evet bir şuurumuz, benliğimiz bir başka mânada söylemek gerekirse bir ruhumuz var. Davranışlarımız, duygularımız ve bedenimiz bir devamlılık arz ediyor ve birbirleri ile etkileşim halinde. Bununla beraber beynimiz sonuçta bir organdır. Bazı biyolojik değişiklikler ister sebep, ister sonuç olsun bir denge bozukluğuna işaret edebilir ve biyolojik tedaviler (çoğunlukla ilaçlar) bazı durumlarda çok büyük yardımlar sağlar. Gerek korkularımız, gerek yardım almaktan kaçınan narsist kişiliğimiz kendimiz ya da sevdiklerimiz için kimi zaman hayat kurtaran, çoğu kez hayatın kalitesini artıran ilaçları güvendiğimiz bir doktorun denetiminde kullanmaya engel olmamalıdır. Unutmamalıyız ki hastalıkların tedavisi ister bedensel ister psikolojik olsun doktorların sorumluluğundadır. Psikiyatristler sadece ilaç yazan sağlık mensupları değil, aynı zamanda psikoterapi eğitimi almış, klinik tecrübeleri olan insanlardır.

Neticede akıldan çıkarmamalıyız ki, psikiyatri pozitif bilimden menşeini alan, insan için on yılların bilgi ve tecrübesini sağlık adına insana sunan en çok güvenilecek adrestir.

Sevgi ve Saygı ile.

Dr. Ali Hilmi YAZICI