Aşk ve kavga

ALİ RIZA ERDOGAN

Kimisi sırılsıklam asıktır, kimisi bıraz hoslanırken kimisi karsısındakinin gozlerınde gorur kendısını ve anlamlandırır dunyayı.

Kimisi mecbur kalmıstır, kimisi büyüklerin hatırı kırılmasın dıye girmistir bu yola.

Kimiside karasevdalıdır ya o, ya hiç der, kimisi canına kıyacak kadar girmistir ateşin ortasına.

Kimi aşk der, kimi sevda der kimisi de kaybolan diğer yarısını bulmak der.

Kimiside habersızdir bütün olup bitenlerden. Hesapsız bir şekilde onun adına karar erilmiştir ve bir ad konmasına gerek yoktur. Geleneğin kurbanı olarak düşmüştür hayatın yollarına.

Sözler verilir, hayaller kurulur, el ele göz göze güneşin batışı seyredilip ayın doğuşu beklenir romantik gecelerde.

Güneşin doğuşunun ve ayın batışının hesabı yapılır yasanılan duygularla. Dünya bu sevdanın ekseni etrafında dönmektedir, yaşam sanki yeni keşfedilmiş gibidir. Bütün bu duygularla çıkılan yolda nıhayet kuralları çaglar öncesınden gunumue kadar şekillenerek gelen ve toplumun asfaltladığı şose yola girilir ansızın. Artık işin ucunda cevredekiler, ailedekiler ve tanıdıklar vardır. Bu mutlulugu paylaşmak ısteyen, bu duyguların şahitliğini yapan bu insanlar da beklentilerini eklemişlerdir sürüp gitmekte olan iki kişinin yaşamına.

Ne varki beklentiler artık teslim almaya başlamıştır bu sevdaları ve yangın alevınde söz sahibi olmak istemektedir. Böylece evlilikle birlikte ilişki karı kocanın ilişkisi olmaktan çıkıp; ailelerin, çevrenin, tanıdıkların, dostların ilişkisi haline dönüşmüştür. Kimisi bu ateşe su dökmek isterken kimisi karıştırmaya çalışır külünü benimde corbada tuzum olsun diye. Oysa ne corba corba olarak kalır nede tuz bilindik varlığını koruyabılır. Artık bu aşamadan sonra ne ilişki bağımsızdır nede kişiler.

Çiftler birbirinden değiştirilmesi gereken şeyler bulmaya başlamışlardır bu sisli puslu toplumsal ortamda. Eşler birbirlerini kendi çevrelerinin beklenti ve beğenilerine uydurmaya zorlamaktadırlar. Zorladıkça kendi aralarındaki ıp gerilmekte ve gittikçe can acıtmaya başlamaktadır. Daha önce hayranlık uyandıran özellikler sanki bilinmeyen bir şekilde tılsımını yitirmiş ve göze batan kusurlara bürünmüştür. Eşler artık birbirine kendi algıları ile kendi gözleri ile bakmaktan uzaklaşmış başkalarının algılarına esir olmuşlardır.

Gitgide bir üstünlük yarışı ilişkide ön plana geçer olmuştur. Eskideki birbirini üstün gösterme yarışının yerini üstün olmaya ben daha iyiyim, ben daha önemliyim duygusuna bırakmıştır. Birbirinden üstün yanlarından güç alma , yararlanma, birlikte üstün bir yaşam kurma bilinci yerini; birbirinin üstün yanları ile mücadele etmeye ve alt etmeye bırakmıştır. Birbirinin yaşamlarına zenginlik katmak, birbirinin yaşamlarını kolaylaştırmak; birbirinin yaşamını kısıtlmaya ve hayatı birbirine dar etmeye dönüşmüştür.

Eskide el ele seyredilen güneşin batışı artık can sıkıcı bir günün bitmesi anlamına bürünmüştür. Ayın doğuşu ıse kendi başına kurulan hayallerin ve özlenen uzak günlerin tesellisine dönüşmüştür. Ne güneş eskisi gibidir ne de ay öyle parlaklığını koruyabilmiştir.

Ve eşler hala kendilerindeki algılamaların değiştiğinin deforme olduğunun farkında değillerdir. Hala şartların değiştiğini sanarak uyku halindeki yanılsamaları devam etmektedir.

Yolun başında kurdukları ortak hayaller ve geleceğe dönük planlar ayrışarak herkesin kendi içinde gizliden işlemektedir. İleride olası bir ayrılık durumunda olabilecek planlar yapılmaya başlamış ve artık yatırım ortak yaşama değil; bu olası ayrılığa hazırlıklı olmaya dönüşmüştür.

Yalnızlık duygusu ön plana çıkmaya başlarken hayattaki anlam duygusuda gitgide silikleşmeye başlamıştır. Gelecek konusundaki güven kaybı ve kaygılar ilişkinin yörüngesinden sapmasına neden olmuş ve arada bir ilişkiye dönüşmüştür.

Geleceğe dönük ilişkideki kaygılar arttıkça eşlerdeki kişisel kaygılar da artmaya başlamıştır. Bu aşamadan sonra artık ilişki; dışarıdan, çevreden, arkadaşlardan, ailelerden, akrabalardan gelecek her türlü müdahaleye açık bir ilişki haline gelmiştir. Kişiler arasında belirgin olarak görulen güç yarışı, ailelerin güç yarıştırdıkları bir arenaya dönüşmüştür.

İşte toplumdaki bir çok evlilik bu şekilde bağımsızlığını yitirip çevredekilerin beklentilerinin robotu haline gelir. Çevrenin katkıları ile de bozulan eşler arasındaki ilişkiler bir süre sonra eşlerin kendilerini algılamalarını da bozarak gerçeklikten uzaklaşmalarına neden olmaktadır.

Kişilerin bozulan benlik algıları ile birlikte ruhsal dunyalarında depresyona elverişli bir ortam yaratılmış olmaktadır. Artık bireysel roller toplumsal rollerin potası ıçınde eriyip yok olurken bireysel kimlikler arka planda kalmaktadır. Bu platformda ilişkiler sürüp gider.

Asıl mesele kişilerin karşı karşıya olan duruşlarını yan yana getırebilmeleridir. Farklılıklara hoşgörüyle bakıp bunun bir zenginlik olduğunun farkına varabilmektir. Birbirini değiştirmek yerine birbirinin farklılıklarını kabul etmektir.

Eşler kurdukları hayatın birbirleri arasındaki atletizim yarışı olmadığını farkedip birlikte yürüme yarışına dönüştürdüklerinde bir çok sey değişmeye başlayacaktır.

Eşler gelecekteki kötü senaryolara ve olası ayrılık durumlarına yatırım yapmak yerıne, bu güne yatırım yapmalı ve bu günü yaşamayı başarmalıdırlar. Kendi aralarındaki ilişiyi yörüngesinden oynatacak kafalarındaki ayrı hesapları; ilişkiyi güçlendirecek ortak hesaba dönüştürmek zorundadırlar. İlişkide kimin ne kadar hatası, suçu, sorumsuzluğu olduğunun bir önemi yoktur. Olup biten herşey iki tarafıda mutsuz eden, hayatı anlamlı olmaktan ve dolu dolu yaşamaktan alıkoyan virusler olmaktadır.

Mutlu bir aile kurmadan mutlu olmaya çalışmak yırtık bir botla okyanusta seyahat etmeye benzer. Mutsuz , çatışmalı, geçimsiz ailelerde yetişen çocuklar ise acının, kavganın, öfkenin, çatışmanın ezip kurban haline getirdiği bireylere dönüşür.

Asıl evlilik ilişkisi aşkla birlikte, aşık olmakla birlikte değil; evlilik ile birlikte başlar. Ondan önceki durum ayışığında görülen bir rüyadır. Asıl mesele rüyadan sonra ne yapılacağıdır.