Saldırganlığa meyilli şizofrenler
Şizofreni, migren ve epilepsi gibi bir beyin hastalığı. Zeka ile bir alakası kesinlikle yok. Hastalar ömür boyu zekalarını koruyor. Hatta bazıları John Nash ve Michael Laudor gibi üstün zekalı bile olabiliyor. Rahatsızlığa yakalananların duygu, düşünce ve davranışlarında Mesut Demirdoğan’dakine benzer değişmeler meydana geliyor. Bu durumdan aileleri ve yakın çevreleri olumsuz etkileniyor. 100 kişide bir görüldüğü bilgisi dikkate alındığında Türkiye’de ortalama 600 bin kişinin bu rahatsızlığı yaşadığı tahmin ediliyor. İstanbul için yapılan tahmin ise 150 bin.
Hastalığın dikkat çeken yanı ise saldırganlık özelliği göstermesi ve çevresine zarar vermesi... Elbette, bunu tespit edebilmek için şu sorulara sağlıklı cevaplar vermek gerekiyor: Acaba bu kişiler arasındaki saldırganlık oranı nedir? Saldırganlığın boyutu nerelere kadar varıyor? Neden ve kimlere saldırıyorlar? Ağır suç işleyenler ne gibi işlemlere tâbi tutuluyor?
Saldırganlığın sebepleri ve boyutu
Uzmanların verdiği ortak cevaplardan biri, saldırganlık oranı açısından normal insanlarla şizofrenler arasında bir farkın olmaması. Toplumda görülme sıklıklarıyla, gerçekleşen saldırı vakalarındaki payları hemen hemen aynı. Genellikle aile ve yakın çevrelerindeki kişilere saldırıyorlar. Bunlar okulda, işte, mahallede ya da sokakta sürekli temas ettikleri kişiler olabiliyor. Çünkü hezeyanlar ve şüpheler bu kişiler hakkında gelişiyor.
Türkiye’deki ilk Adli Psikiyatri Eğitim ve Araştırma Birimi’nin kurucusu ve yöneticisi Psikiyatr Niyazi Uygur, şizofrenlerde saldırganlığın ortaya çıkmasını şu şartlara bağlıyor: “Tedaviye muhtaçların tedavisinin ihmal edilmesi; hastaların tedaviye ulaşamaması; tedaviye ulaşma yollarında güçlükler ve tıkanıklık olması; toplumsal psikiyatrik kurumlarda o kişinin ayağına gidecek oranda örgütlenme ve kurumsallaşmanın olmaması, şizofreni hastalarında saldırganlığı ortaya çıkarıyor. Mahrumiyet içinde yaşayan işsiz ve ailesiz şizofrenler himaye edilecekleri bir kuruma, bir rehabilitasyon merkezine kavuşamadıklarında ister istemez düşünce ve davranış bozuklukları gösterecek ve suç işleyeceklerdir.”
Adli Tıp Kurumu’ndaki kurullardan birinin başkanlığını yapan Doç. Dr. Gökhan Oral, psikiyatrik rahatsızlıklarda saldırganlık ve şiddet açısından kişilik bozukluğu olanlarla keyif veren ve uyuşturan madde bağımlılarının en riskli grubu oluşturduğunu söylüyor. Madde kullanımı şizofrenlerde de suç eğilimini artırıyor. “Tamam bazı şizofrenler adam öldürmeye kadar giden suçlar işliyor. Ama bu suç hastalıklarıyla ne kadar alakalı?” diye soran Gökhan Oral, cevabı yine kendisi veriyor: “Düşük sosyal destek, madde bağımlılığı ya da kullanımı, kötü tedavi, iyi seçilmemiş ilaçlar, uygun olmayan psikiyatrik tedavi gibi faktörlerin suç işlemede daha önemli olduğu ortaya çıkıyor. Düşük sosyal destekli normal insanlarda da saldırganlık riski yükseliyor.”
Suç işleyen akıl hastaları tedavi edilmez ve sosyal destekten mahrum bırakılırlarsa, yeni bir suça karışma ihtimalleri yükseliyor şüphesiz. Oral, “Şizofrenleri, her an patlayacak bir bomba gibi yaftalamak doğru değil. Ama dünyanın hiçbir yerinde, hiç kimse, karısını öldürmüş bir kişiyle komşuluk etmek istemez. Batıda bu kişileri belirli bir süre belirli kademelerden geçirdikten sonra topluma entegre etmeyi tercih ederler.” diyor.
devamı alttadır.
Yer imleri