İlk paragrafında - paragraflar arasına boşluk koysan daha iyi olur senin açından
- sıkıntını anlamanın ve anlatmanın ne kadar zor olduğunu güzel ifade etmişsin. İfade edememişsin gibi duruyor ama problemin kendisi yapısı gereği basitce anlatılamayacak (anlaşılamıyacak) doğada olduğu için ve sen de onun doğasına dokunmadığın, yani ona makyaj yapmadığın için öyle görünüyor.
Aynı şekilde ben de senin durumunu yorumlarken çok zorlanacağımı üzerine biraz düşününce anladım. Ben de senin yaptığın gibi örnek bir olguyla ifade etmeye çalışacağım. Bir futbol takımı düşünelim. Bu takımın kalecisi yok. Maçlara yine 11 kişiyle çıksınlar ama kalede kaleci yok. Çıktığı maçlarda rakip takımın futbolcularının uzaktan şutlarıyla kolayca gol yediğini ve maçları farklı kaybedeceğini tahmin etmek zor değil. Bu yüzden kalecisi olmayan takımın futbolcuları çıktığı maçlarda kolayca gol yememek için ağırlıklı olarak kendi kalelerine yakın bölgede oynarlar. Bu durum onların rakip sahaya hücum etmelerini ve gol atmalarını imkansızlaştırır. O zaman takımın teknik direktörü önündeki maç için "bu maça çıkmaya gerek yok, zaten yenileceğiz" deyip takımı oynatmayabilir. Bu yüzden hükmen mağlup olur.
Şimdi örneği biraz değiştirelim. Takımın kalecesi var ama kalecide takım sorumluluğu yok. Mesela kulübün başkanı -olmaz ya hani varmış gibi düşünelim- buna canının istediği gibi oyna yediğin gollerden sorumlu değilsin demiş olsun. Bu kalecinin maç esnasında sık sık ileriye çıkıp futbolcuların arasına karışıp kaleyi boş bıraktığını düşünelim. Yine bu takım böyle durumda da çok gol yiyecek, takım rahatça hücuma çıkamayacak ve teknik direktör, sonraki maç için yine yenileceğiz diyecek.
Oysa kaleci kalede, savunma oyuncuları arkada beklerken hücuma çıkmak daha güvenli olacak, takımın gol atma ihtimali de artacaktır. Böylece takım takım gibi oynayacak, maçtan sonra biz niye hücuma çıkmadık demeyecektir. Sonuç olarak bana göre özellikle ilişkilerde zihnin belirli bileşenleri devreye girip adeta bir takım oyunu sergileyerek ilişkiyi yürütür; ona devamlılık kazandırır. Aksi durumda ilişkiyi zedeler hatta sonlandırabilir.
Bu fenomeni senin yaşadığın şeyler üzerinden inceleyelim. Arkadaşının ablası meselesinde, 'bir şey söylesem ortam gerilecek' demişsin. Bunu ispatlayamam ama şöyle olduğunu düşünüyorum. Zihninde arkadaşına (haklı yada haksız olarak) zaten kızan yada kırgın olan bir tarafın kontrolsüz bir şekilde devreye girecek (teknik direktörü takmayan, sahada dolaşan kaleci gibi) arkadaşın yerine ablasına saldırarak esas sorunun özünden sapacak ve arkadaşının ablasının haksızken haklı olmasına, mağdur eden iken mağdur olan durumuna düşmesine sebep olacak ve ablasının buna sert tepki göstererek gergin bir ortam oluşmasına neden olacaktı. Esas önemli kısım ise arkadaşın, ablasına bu şekilde saldırmandaki garipliği sezecek ve hedefin kendisi olduğunu ve hepsinden önemlisi kendisini kontrol edemeyen, sorunları zamanında, sakince konuşmayıp başka yerlerde patlayan bir arkadaşa(sana) sahip olduğunu anlayacak olması zihninin olay esnasında ketumlaşmasına sebep olmuş olmalı.
İkinci örneğe gelelim. Şu ayakkabı beğenme meselesi. Burada esas mesele adamın kardeşinizin giyeceği ayakkabıya siz mi karar vereceksiniz demek istemesi. Bu da senin kardeşinin kişilik alanını ihlal etme meselesini irdeliyor. "YA SEN KİMSİN BEN AYAKKABIYI BEĞENMEK ZORUNDA MIYIM" cümlesini adamın yüzüne söylesen adam şöyle karşılık verebilir: sen değil kardeşin beğenecek, sonuçta o giyecek. Böyle bir ifade kardeşinle ilişkini uzun vadede zedeleyebilir. Yani zamanla kardeşin bu durumu sorgulayabilir.
Yer imleri