Sayfa 15/46 İlkİlk ... 511121314151617181925 ... SonSon
455 sonuçtan 141 ile 150 arası

Konu: Gül dili...

  1. #141
    Çıraklık Dönemi
    Üyelik tarihi
    Nov 2016
    Mesajlar
    1.319

    Standart

    https://youtu.be/dn9iXAkMrsQ

    Neyi arıyorsan O'sun sen...

  2. #142
    Çıraklık Dönemi
    Üyelik tarihi
    Nov 2016
    Mesajlar
    1.319

    Standart

    https://youtu.be/7xe2XjfjMVk

    Anlatamam derdimi dertsiz insana..

    Aşık Veysel...

    *****

    Anlatamam derdimi dertsiz insana
    Dert çekmeyen dert kıymetini bilemez
    Derdim bana derman imiş bilmedim
    Hiç bir zaman gül dikensiz olamaz

    Gülü yetiştirir dikenli çalı
    Arı her çicekten yapmıyor balı
    Kişi sabır ile bulur kemali
    Sabretmeyen maksudunu bulamaz

    Ah çeker aşıklar ağlar zarınan
    Yüce dağlar şöhret bulmuş karınan
    Çağlar deli gönül ırmaklarınan
    Ağlar ağlar göz yaşını silemez

    Veysel günler geçti yaş altmış oldu
    Döküldü yaprağım güllerim soldu
    Gemi yükün aldı gam ilen doldu
    Harekete kimse mani olamaz
    Konu Denge tarafından (28-01-2020 Saat 01:17 PM ) değiştirilmiştir.

  3. #143
    Çıraklık Dönemi
    Üyelik tarihi
    Nov 2016
    Mesajlar
    1.319

    Standart

    Dil beyti hüdadır,anı pak eyle sivadan,

    Kasrına nüzul eyler o sultan gecelerde.


    Erzurumlu İbrahim Hakkı Hz.

    *****


    Rabbim gönül kasrınıza nüzul eylesin inşallah.

    Erzurum'a da bir selam çakalım bu vesileyle;

    https://youtu.be/A39fXxjaWek
    Konu Denge tarafından (14-12-2018 Saat 12:13 PM ) değiştirilmiştir.

  4. #144
    Çıraklık Dönemi
    Üyelik tarihi
    Nov 2016
    Mesajlar
    1.319

    Standart

    Adalet konusunda son zamanlarda ciddi bir tartışma var.

    Üzerine çok düşünülmesi ve dikkatle irdelenmesi gereken,basit bir şekilde çözülmeyecek kadar zor bir konu.

    Bunun sebebi ülkemizin tek tip anafikir üzerine düşünce dantelasını işlememesi,düşüncelerin farklı tezgahlarda dokunması ve pek çok insanımızın ahlaken yozlaşmış durumda olması.

    Hayat görüşüne ait farklılıklar kimi zaman zenginlik haline gelirken bazen ortak payda oluşumunu zorlaştırıyor.

    Ortak değer üretme konusunda bir kabızlığımız var.

    Bunu söylerken din,inanç,mezhep,ırk farkı gözetmiyorum.

    Ayrıca dünyadaki emperyalist sistemede göbekten bağlıyız.

    Bu durumda çoğu gayretimizi boşa çıkarıyor.

    Şu söz hep aklımda;

    Nasıl bir düzen kurarsan kur,insanı değiştirmedikçe bir anlamı yok.

    İslamın adalet algısı kuruluş yıllarında çok farklıydı.

    Çünkü insanlar madde kadar mana bilgisine de düşkündü.

    Hikmeti,marifeti öldürünce,adaleti taşıyan sütunlarda göçtü.

    Genede fikir olması açısından bir yazı getirdim;

    https://www.google.com/amp/s/www.ili...rnegi.html/amp

    Tabi bu konuya nokta koymak her babayiğidin harcı değildir.

    Milletin istediği Hz.Yusuf,Hz.Süleyman adaletidir.

    Adaletin ne olduğunu insanımızın ciddi bir şekilde tartışması lazım.

    Ama itiraf etmek gerekirki bu konuda bir ortak payda,bir referans noktası bulmak zordur.

    Birinin A dediğine öbürü B der.

    Sahabe bile peygamber efendimizden sonra bu konuda anlaşamamıştır.

    Önümüzde ışık olabilecek,ölçü olabilecek şey ise,müslümanlar için Kuran ve Sünnettir.

    Günümüze göre İslam adaletini insanların zihinlerine ve sinelerine vicdanları doyuracak şekilde yeniden açmak,yorumlamak gerekir.

    Diyanet îşleri düşünce ve ruh dünyamızdaki bu tür problemlere çözüm bulmakla vicdanen mes'uldür aslında.

    Fakat yetişmiş insan bulmak çok zor.

    Bu konularda fikir üretmek konusundada düşünce kabızıyız.

    Adem-Havva meselelerini tartışmaktan bu konuları tartışmaya terfi edemedik henüz.

    Her şey mahkeme ya da yargı değildir.

    Beşeri vicdan herşeye çare bulamayabilir.
    Konu Denge tarafından (14-12-2018 Saat 04:29 PM ) değiştirilmiştir.

  5. #145
    Çıraklık Dönemi
    Üyelik tarihi
    Nov 2016
    Mesajlar
    1.319

    Standart

    https://youtu.be/fHRrVte8Bz8

    Simurg'un Hikayesi...

  6. #146
    Çıraklık Dönemi
    Üyelik tarihi
    Nov 2016
    Mesajlar
    1.319

    Standart

    *" Yarattığı her şeyi güzel yaratan, insanı başlangıçta çamurdan yaratan, sonra onun soyunu, bayağı bir suyun özünden yapan, sonra onu şekillendirip ruhundan ona üfleyen Allah'tır. Size kulaklar, gözler, kalbler verilmiştir. Öyleyken, pek az şükrediyorsunuz."

    Secde Süresi 7-8-9. Ayetler...

    *****

    ŞÜKÜR

    Allah’a şükretmek herkesin boynunun borcudur. Kavga etmek, suratını ekşitmek, “şükür” değildir.

    Kendinize gelin de şu kereme bakın! Bir şükre karşılık bu kadar nimeti kim verir?

    Bir koku alıp da şükrünü eda etmeyen, küfrân-ı nimette bulunur ve kendi burnunu yitirir.

    Şükür, nimetin canıdır, nimetse deriye benzer. Çünkü seni Sevgiliye kadar ulaştıran şükürdür.

    Nimet, insana gaflet verir; şükürse uyandırır. Padişahın şükür tuzağıyla nimet avla!

    Şükretmeyenden güzellik de kaybolur, hüner de, sanat da. Artık bir daha ondan bir eser bile görünmez.

    O küfür inadı, maymun âdetidir. Şu hamd ve şükür ise Peygamberin yoludur.

    Nimet ve ihsanlarına karşılık Allah’a şükret, fakat sana ihsan eden kişiye de şükret, onun adını da an!

    Allah kıyamet günü kuluna “Ne getirdin, sana verdiğim nimetlere karşılık ne yaptın?” der.

    Kul der ki: “Yârabbi! Sana candan ve gönülden şükrettim. Çünkü o rızık ve ekmek, asıl-esas bakımından sendendi.”

    Allah der ki: “Hayır! Sana bağışta bulunan kişiye şükretmediğin için, bana da şükretmedin.

    Bir kerem sahibine zulmettin, sitemde bulundun. Halbuki onun yüzünden benim nimetlerime nâil olmadın mı?”

    Şükret ve şükredenlere köle ol; onların huzurunda öl de ebedîlik bul!

    (I/1525, III/2672, I/442, III/2896, 2897, V/997, VI/1829, 3256, 3259-3262, I/443)

    Hz.Mevlana

    *****

    *Rabbim bugünümüzü aratmasın...
    Konu Denge tarafından (17-12-2018 Saat 02:33 PM ) değiştirilmiştir.

  7. #147
    Çıraklık Dönemi
    Üyelik tarihi
    Nov 2016
    Mesajlar
    1.319

    Standart

    Ey Allah, feryadımıza yetiş; sen ne güzel yardımcısın! Ey Allah, yüz binlerce tuzak ve yem var, bizler de yemsiz kalmış halis kuşlar gibiyiz. Her an yeni bir tuzağa tutuluyoruz, istersek her birimiz, birer doğan ve simurg olalım.

    Sen bizi her zaman tuzaktan kurtarmaktasın. Ey gani ve müstağni Allah, biz yine bir tuzağa doğru gitmekteyiz! Biz bu ambarda buğday biriktirmede, toplanan buğdayı yine kaybetmekteyiz. Biz, bu vahşi mahluklar topluluğu, düşünmüyoruz ki buğdayın noksanlaşması farenin hilesindendir. Fare, ambarımızı deldikçe, hilesinden ambar harab olmuştur. Ey can, önce farenin şerrini defet, sonra buğday biriktirmeye çalış, çabala!

    O büyükler büyüğünün haberlerinden birini dinle: “Huzuru kalb olmadıkça namaz tamam olmaz.” Eğer bizim ambarımızda hırsız bir fare yoksa kırk yıllık ibadet buğdayı nerde?Her günlük azar azar sadikane ibadet taneleri niçin bu ambarımızda toplanmıyor?

    Çakmak demirinden birçok ateş yıldızı sıçradı, o yanmış gönül, onları kabul edip çekti.Ama karanlıkta bir hırsız, gizlice kıvılcımlara parmak basmakta.Onları,felekte bir çırağ parlamasın diye, birer birer söndürmekte.

    İnayetlerin bizimle oldukça o bayağı hırsızlardan bize nice ve ne vakit korku olabilir? Bir adımda binlerce tuzak olsa, sen bizimle oldukça hiç gam yok! Her gece ten tuzağından ruhları kurtarmakta, tahtaları sökmektesin.

    Ruhlar her gece bu kafesten kurtulurlar, ne kimsenin hakimi,ne de mahkumu olmayarak feragate ulaşırlar. Geceleyin zindan haberleri yoktur, sultana mensup davetliler, geceleyin devletten haberdar değildirler.Ne gam var, ne kar ve ne zarar düşüncesi.Ne bu filan kadının hayali, ne o filan erkeğin kuruntusu!

    Arifin hali , uyanıkken de budur, Allah”onlar uykudadırlar” dedi. Bunu inkar etme.Onlar gece gündüz dünya ahvalinden uykudadırlar;Rabbin elinde evirip çevirdiği kalem gibidirler.Yazı esnasında eli görmeyen kimse, kalemin hareketini kalemden sanır.Allah arifin bu halinden halka pek az bir miktarını gösterdi; halkı ise hisse mensup uyku kapladı(gaflete dalıp arifi anlamadılar.) Onların canı:sırrına akıl almaz sahraya gitti.Ruhlarıda istirahatte, bedenleri de.Sonra tekrar bir ıslıkla onları tuzağa çeker, hepsini teklif kaydine düşürürsün.

    *Sabah vaktinin nuru baş kaldırıp feleğin altın gerkesi kanat çırpınca, Sabahı zuhura getiren, İsrafil gibi, herkesi o diyardan suret alemine getirir; Yayılmış ruhları cisim yapar, her cismide tekrar gebe bırakır. Can atlarını eğersiz kor; bu, “uyku ölümün kardeşidir”sırrıdır.
    Fakat gündüzün geri gelmeleri için ayaklarını uzun bir bağla bağlar.Ta ki o çayırdan, onu geri çeke ve otlaktan yine yük altına getire.Keşki Eshab-ı kehf gibi, yahut Nuh’un gemisi gibi bu ruhu koruyaydı. Da bu fikir, bu göz ve kulak;şu uyanıklık ve akıl tufanından kurtulaydı. Dünyada nice Eshab-ı Kehf vardır ki bu zamanda senin yanıbaşında ve önündedir. Mağara da , dost da onunla terennüm etmektir. Ne fayda, senin gözünde ve kulağında mühür var?

    Halife, Leyla’ya dedi ki:”Sen o musun ki Mecnun, senin aşkından perişan oldu ve kendini kaybetti.Sen başka güzellerden güzel değilsin.” Leyla, “Sus, çünkü sen mecnun değilsin” diye cevap verdi.
    Uyanık olan daha ziyade uykudadır. Onun uyanıklığı uykusundan beterdir. Canımız hak uyanı olmazsa uyanıklık, bizim için iki dağ arasındaki boğaz ve geçit gibidir. Canın; her gün hayalin tekmesini yemeden, ziyandan, faydadan, elden çıkarma, kaybetme korkusundan. Ne temizliği kalır, letafeti, ne kuvveti, ne de göklere çıkacak yolu!
    Uyumuş ona derler ki o,her hayalden ümitlenir, onunla konuşur; Uykuda Şeytan’ı Huri gibi görür, sonra şehvetle Şettan’a erlik suyu döker.Nesil tohumunu çorağa dökünce uyanır, kendine gelir, hayalde ondan kaçar. O rüyadan elde ettiği baş ağrısı, beden pisliğidir. Ah o zahirde görünen, hakikatte görünmeyen, aslı olmayan hayalden!

    Kuş havadadır, gölgesi yerde kuş gibi uçar görünür.Ahmağın biri, o gölgeyi avlamaya kalkışır, takati kalmayıncaya kadar koşar. O gölgenin havadaki kuşun aksi olduğundan; o gölgenin aslının nerde bulunduğundan haberi yok! Gölgeye doğru ok atar. Bu araştırma yüzünden okluk bomboş kalır.

    Ömrünün okluğu boşaldı. Ömür gitti; gölge avı ardında koşmada yandı eridi! Bir kişinin dadısı, Allah gölgesi olursa onu gölgeden ve hayalden kurtarır.Allahya kul olan, Allah gölgesidir. O bu alemden ölmüş, Allah ile dirilmiştir. Fırsatı kaçırmadan ve şüphe etmeksizin onun eteğine sarıl ki ahir zamanın sonundaki fitnelerden kurtulasın.
    Allah gölgeyi nasıl uzattı (ayeti) evliyanın nakşidir. Çünkü veli , Allah güneşi nurunun delilidir. Bu yolda bu delil olmaksızın yürüme, Halil gibi “Ben batanları sevmem de”! Yürü, gölgeden bir güneş bul. Şah Şems-i Tebrizi’nin eteğine yapış! Bu düğün ve gelinin bulunduğu yerin yolunu bilmezsen Hak ziyası Hüsameddin’den sor!
    Haset yolda gırtlağına sarılsa... bil ki İblis’in tuğyanı hasettir. Çünkü o, haset yüzünden Adem’den arlanır... Kutlulukla haset yüzünden savaşır. Yolda bundan daha güç geçit yoktur. Ne kutludur o kişi ki yoldaşı, haset değildir. Bu beden, haset evi olagelmiştir. Soy sop hasetten bulaşık bir hale düşer. Ten haset evidir ama Allah, o teni tertemiz etmiş, arıtmıştır.

    “Evimi temizleyin” ayeti beden temizliğini bildirir. Bedenin tılsımı toprağa mensupsa da hakikatte nur definesidir. Sen (hakikatte) teni olmayana hile ve haset edersen o hasetten gönül kararır. Allah erlerinin ayakları altına toprak at!

    Hz.Mevlana-MESNEVİ-İ ŞERİF

    http://www.semazen.net/show_text_mai...=547&menuId=38

  8. #148
    Çıraklık Dönemi
    Üyelik tarihi
    Nov 2016
    Mesajlar
    1.319

    Standart

    LOKMAN'IN SINAVI

    Tertemiz bir kul olan lokman, gece gündüz kullukta çevik ve gayretli değil miydi?Efendisi, onu ileri tutar, oğullarından üstün görürdü. Çünkü lokman, filvaki kul oğluydu ama efendiydi, heva ve hevesten hürdü. Bir padişah, konuşma esnasında bir şeyhe dedi ki: “ Benden bir şey dile” Şeyh “ Padişahım, bana böyle söylemekten utanmıyor musun? Hele biraz daha yüksel! Benim iki kulum var. Onlar hor hakir kişilerdir ama ikisi de sana hükmederler, ikisi de emrederler” dedi.

    Padişah “ Bu söz hatalı bir söz. O iki kul kimler ? deyince şeyh “ Birisi, kızmak öbürü şehvet” dedi. Padişahlıktan feragat edeni padişah bil. Onun nuru ayla güneş, olmaksızın da parlar durur. Mahzene sahip olan, zatı mahzen olmuş kişidir. Varlığa, mağlup olan, varlığa düşman olan kişidir. Lokman’nın efendisi, görünüşte onun efendisiydi ama hakikatte Lokman’nın kuluydu.

    Bu ters dünyada benzerler çoktur. Onların nazarında bir gevher, çöp parçasından da bayağıdır. Her çöle, çeçip kurtulunacak yer adı verilmiştir. Ad ve suret, halkın akıllarına tuzaktır. Bir güruhu, elbisesi tanıtır. Onu o libasla görünce avamdan derler. Mürailik sureti de bir güruhun adını zahitliğe çıkarmıştır.

    Halbuki kendisi riyaya boğulmuştur. Taklitten, kapıp kaçmadan arınmış nur gerek ki, onu sözünü dinlemeden, işini görmeden tanısın. Bu nura sahip olan , akılyoliyle onun kalbine girer, nakdini görür, nakil ve rivayete bağlanmaz. Gaybı adamakıllı bilen Allahnın has kulları can aleminde kalb casuslarıdır.

    Hayal gibi gönle girerler. Gizli şey ve hal, onların önünde apaçıktır. Serçenin vücudunda ne kuvvet ne kudret vardır ki sırrı doğanın aklından gizli kalsın? Allah sırlarına vakıf olan kişinin önünde mahlukatın sırrı nedir ki? Göklere çıkan adama yeryüzünde yürümek güç gelir mi? Be zalim, Davud’un elinde demir mum haline gelir erirdi, artık onun avucunda mum ne oluyor?

    Lokman, kul şeklinde bir efendiydi. Kulluğu, yalnız zahiri bir görünüşten ibaretti. Meselâ, efendi tanımadık bir yere giderse kuluna elbisesini giydirir. Kendisi de o kölenin libaslarını giyer, köleyi kendisine efendi yapar. Kullar gibi onun ardından yürür. Bu suretle kendisini kimseye tanıtmaz. Ey kul sen baş köşeye otur. Ben, eski bir kul gibi ayakkabılarını götüreyim.

    Sen sertlik et, bana söv, hiçbir suretle ağırlama. Şimdi hizmetin, bence bana hizmet etmeyi bırakmadan ibarettir. Ben bu suretle gurbet diyarında bile tohumu ekeceğim” der. Efendiler, kendilerini kul sanılsınlar diye kulluğu kabul etmişlerdir. Onların gözleri toktur efendiliğe doymuşlardır, kendilerine lazım olan işi yapa gelmişlerdir.

    Halbuki bu heva ve heves kulları, onların aksine kendilerini akıl ve can efendisi gösterirler. Efendi kulluk edebilir fakat kuldan kulluktan başka bir şey zuhur edemez ki. Şunu bil ki o alemden bu aleme böyle tersine akseden nice şeyler vardır. Lokman’nın efendisi bu gizli hali biliyordu, ondan bir nişane görmüştü. Sırrı bildiği için o yol gösterici,iş başarmak için eşeğini güzelce sürmekteydi.

    Lokman’nı daha önceden azad ederdi ama hoşnutluğunu diliyordu. Çünkü lokman’nın muradı buydu. O aslan, o yiğit, istiyordu ki kimse sırrına ermesin. Sırrını kötülerden gizlemen şaşılacak bir şey değil; şaşılacak şey kendinden de saklaman,kendinden de gizlemendir. Fakat sen işini gözünden bile gizle de işine kötü göz değmesin. Kendini ücret tuzağına teslim et de sonra kendinden, kendiliğin olmaksızın bir şey çal. Yaralıya, vücudundan temreni çıkarabilmek için afyon verir, uyuturlar. Ölüm vaktinde de adama elem ve ıstıraplar verirler. O halde meşgulken canını alıverirler. Şu halde anlıyorsun ya, gönlünü herhangi bir düşünceye verdin mi, gizlice senden bir şey alacaklardır. Her ne düşünür. Her ne elde edersin hırsız, emin olduğun terden gelip çatmaktadır. Binaenaleyh bari en iyi işe koyul da hırsız senden hiç olmazsa en bayağı, en aşağı bir şeyi alıp götürebilsin. Tacirin yükü suya düşerse ondan daha iyi bir kumaşa el atar. Senin de madem ki suya bir şeyin düşecek, mahvolacak. En aşağı şeyi terk et de daha iyisini bul.

    Lokman’ın efendisi, kendisine yemek getirdiler mi, lokman’a adam gönderip çağırtır, Önce o yemeğe lokman el sunar, efendisi de ondan sonra yerdi. Bu suretle onun artığını afiyetle yer, bundan zevk alır, onun yemediğini ise dökerdi. Hatta yese bile gönülsüz, iştahsız yerdi. İşte asıl sonsuz dirlik, birlik budur.

    Bir gün lokman’ın efendisine hediye olarak bir karpuz getirdiler. Hizmetçiye “ git, oğlum lokman’ı çağır” dedi Lokman gelince efendisi, karpuzu kesip ona bir dilim verdi. Lokman o dilimi bal gibi, şeker gibi yedi. Hem de öyle lezzetle yedi ki Lokman’ın efendisi, ikinci dilimi de kesip sundu. Böyle, böyle karpuzu tekmil yedi; Yalnız bir dilim kaldı. Efendisi “ Bunu da ben yiyeyim; bir bakayım, nasıl şey, herhalde tatlı bir karpuz” dedi

    Çünkü lokman, öyle lezzetle,öyle zevkle,öyle iştahlı yiyordu ki görenlerin de iştahı geliyordu. Efendisi o dilimi yer yemez karpuzun acılığından ağzını bir ateştir sardı, dili uçukladı, boğazı yandı. Bir eyyam acılığından adete kendisini kaybetti. Sonra “ A benim canım efendim, Böyle bir zehri nasıl oldu da tatlı tatlı yedin, böyle bir kahrı nasıl oldu da lütuf saydın? Bu ne sabır? Neden böyle sabrettin? Sanki canına kastın var? Niye bir şey söylemedin, niye biraz sabret şimdi yiyemem demedin?” dedi.

    Lokman dedi ki: “ Senin nimetler bağışlayan elinden o kadar rızıklandım ki utancımdan adeta iki kat olmuşumdur. Elinle sunduğun bir şeye ; ey marifet sahibi; bu acıdır demeğe utandım. Çünkü vücudumun bütün cüzüleri senin nimetlerinden meydana geldi. Ben senin tanene, tuzağına gark olmuştum;Bu kadarcık bir acıya dayanamaz, feryadedersem vücudumun bütün cüzüleri hak ile yeksan olsun!

    Şekerler bağışlayan elinin lezzeti bu karpuzdaki acılığı hiç bırakır mı? Sevgiden bakırlar altın kesilir. Sevgiden tortulu, bulanık sular arı duru bir hale gelir, sevgiden dertler şifa bulur. Sevgiden ölü dirilir, sevgiden padişahlar kul olur. Bu sevgi de bilgi neticesidir. Saçma sapan şeylere kapılan kişi nasıl olur da böyle bir tahta oturur ki? Noksan bilgi nereden aşkı doğuracak? Noksan bilgi de bir aşk doğurur ama o aşk, cansız şeylerdir.

    Noksan bilgi sahibi, cansız bir şey de dilediği şeyin rengini görünce adeta bir ıslıktan sevgilinin sesini duymuş gibi olur. Noksan bilgi, fark ve temyize malik değildir. Nihayet şimşeği güneş sanır. Bu yüzden peygamber, noksanı olan kişiye melun dedi. Fakat bu noksan, tevil de akıl noksanıdır. Teninde noksan bulunan acınır, acınan kişiye lanet etmek böyle bir adamı yaralamaksa hiç de yaraşır bir şey değil.

    Kötü hastalık lanet edilmesi icap eden, uzaklığa layık olan illet, akıl noksanıdır. Zira noksan akılları tamamlamak, yani akıllanmak mümkündür, fakat bedendeki noksanı tamamlamaya imkan yok. Allahdan uzak düşen her kötü kişinin kafirliği, firavunluğu, umumiyetle akıl noksanından ileri gelmiştir. Beden noksanı için Kuran’ da “ köre teklif yok” diye bir genişlik var. Şimşek çabucak sönüp gider, pek vefasızdır. Sen aydın ve parlak olmayan geçici şeyi baki olandan ayırt edemiyorsun. Şimşek güler o kişiye. Kime biliyor musun ? onun nuruna gönül bağlayana.

    Felek nurlarının sonu yoktur. O nurlar, şarkta ve garpta bulunmayan Allah nuruna benzer mi hiç? Şimşek bil ki göz nurunu alır, baki nur da, bil ki gözlere yardımcıdır. Deniz köpüğü üstüne at sürmekle şimşek ziyasiyle mektup okumak, Hırs yüzünden akıbeti görmemek, kendi gönlüne, kendi aklına gülmektir. Aklın hassası, işin sonunu görmektir. Akıbeti görmeyen akıl nefistir. Nefse mağlup olan akıl, nefis haline gelmiştir. Müşteri, Zuhal tesiri altında kalırsa Zuhalleşir. Sen bu yomsuzluk içinde gözünü döndür de sana bu nuhuseti verene bak! Bu cezirle meddi gören kişi, yomsuzluktan kurtulur, saadete erer.

    Allah, bir halden bir hale döndürme esnasında her şeyi zıddıyla meydana çıkararak seni halden hale döndürür durur. Bu suretle de Eshabı Şimalden olmaktan korkar durur, erler gibi de Eshabı Yemi’nin lezzetini umarsın. Bir yandan korkuya, bir yandan ümide düştün mü iki kanadın olur. Bir kanatlı kuş katiyen uçamaz acizdir. Ya beni bırak, hiç söylemeyeyim, yahut da izin ver tamimiyle söyleyeyim.

    Yoksa ne bunu istiyor, ne onu istiyorsan yine ferman senin. Kim ne bilir ki maksadın ne, muradın nerede? Can İbrahim canı olmalı ki nuriyle ateş içinde cennetler, köşkler görsün. Derece, derece aya, güneşe kadar yücelsin; halka gibi kapıya kalmasın. Halil gibi yedinci kat gökten de geçsin. Çünkü ben batanları, geçenleri sevmem. Bu ten alemi, şehvetten kurtulan kişiden başkasını yanılta gelmiştir, yanılta gider.

    Hz.Mevlana-MESNEVİ-İ ŞERİF

    http://www.semazen.net/show_text_mai...=548&menuId=38

  9. #149
    Çıraklık Dönemi
    Üyelik tarihi
    Nov 2016
    Mesajlar
    1.319

    Standart

    LOKMÂN-16: «Yavrucuğum! Haberin olsun ki, yaptığın bir hardal tanesi ağırlığınca olsa da, bir kaya içinde veya göklerde, yahut yerin dibinde gizlense, Allah onu getirir, mizanına kor. Çünkü Allah en ince şeyleri bilir, her şeyden haberdardır.»)

    ENBİYÂ-47: Biz, kıyamet günü için adalet terazileri kurarız. Artık kimseye, hiçbir şekilde haksızlık edilmez. (Yapılan iş,) bir hardal tanesi kadar dahi olsa, onu (adalet terazisine) getiririz. Hesap gören olarak biz (herkese) yeteriz.)

    İnsanın hamuru karılıp,ruh üflenirken bu ayetler üzere mizanının dengesi hesaplanmıştır.

    ÂLİ İMRÂN-56:"İnkâr edenlere gelince, onlara dünyada da, ahirette de şiddetli bir şekilde azab edeceğim. Onların hiç yardımcıları da olmayacaktır.”

    ÂLİ İMRÂN-57: “İman edip salih ameller işleyenlere gelince, Allah onların mükâfatlarını tastamam verecektir. Allah, zalimleri sevmez.”

    LOKMÂN-8: Fakat iman edip de salih ameller işliyenler, şüphesiz ki onlara, Na’îm cennetleri (nimetleri tükenmez cennetler) var.)


    Rabbim rahmetiyle muamele eylesin..

    Cennetin ve cehenneminde 7'şer kattan oluştuğu, insanların iyilik veya kötülüklerinin ağırlığınca bunlardan birine yerleştirilecekleri de islam kaynaklarında belirtilir.
    Konu Denge tarafından (20-12-2018 Saat 11:51 AM ) değiştirilmiştir.

  10. #150
    Çıraklık Dönemi
    Üyelik tarihi
    Nov 2016
    Mesajlar
    1.319

    Standart

    99-100.Âhireti inkâr edenlerden birine ölüm gelip çatınca, işte o zaman: "Ya Rabbî!" der, "ne olur beni dünyaya geri gönderin, ta ki zayi ettiğim ömrümü telafi edip iyi işler yapayım."Hayır, hayır! Bu onun söylediği mânasız bir sözdür. Çünkü dünyadan ayrılanların önünde, artık, diriltilecekleri güne kadar bir berzah vardır.

    101.Sûra üflendiği zaman, o gün artık ne aralarındaki akraba tutkunluğu bir fayda verir, ne de kişi bir başkasının halini sormayı hatırından geçirir.

    102.O gün kimin iyilikleri mizanda ağır basarsa onlar kurtulacaklar.

    103.Kimin iyilikleri tartıda hafif kalırsa, işte kendilerini ziyana sokanlar, cehennemde ebedî kalanlar onlar olacaklardır.

    104.Orada yüzlerini alevler yalar da, ateş dudaklarını yaktığında, dişleri açıkta kalıverir.

    105.Allah Teâlâ onlara şöyle buyurur: "Âyetlerim size okunurdu da siz onları yalan sayardınız değil mi?"

    106, 107."Ey Ulu Rabbimiz", derler, "azgınlığımız, kötü talihimiz ağır bastı, biz de yoldan sapan kimseler olduk bir kere. Ama ne olur ey Ulu Rabbimiz, kurtar bizi bu ateşten, eğer bir daha o kötülükleri yaparsak işte o zaman, kendimize iyice yazık eder, zalimin teki oluruz!"

    108.Allah Teâlâ: "Kesin sesinizi, sakın bir daha Bana bir şey söylemeye kalkışmayın!" buyurur.

    109, 110.Kullarımdan, bir kısmı "inandık ya Rabbî! Affet günahlarımızı, merhamet et bize, çünkü Sen merhamet edenlerin en iyisi, en hayırlısısın!" dediklerinde, onları alaya alan sizler değil miydiniz!Sonunda sizin bu davranışlarınız Beni gönlünüzden geçirmeyi, Beni yâdetmeyi size unutturdu da, onlarla eğlenip durdunuz.

    111.İşte Ben de sabretmelerine karşılık bugün onları ödüllendirdim.İşte umduklarına kavuşanlar onlardır.

    112.Sonra Allah cehennemdekilere der ki: "Size kalsa, dünyada kaç yıl kaldınız?"

    113.Onlar: "Bir gün veya daha da az. Ne bilelim, isterseniz bunu tam tamına aklında tutanlara sor! Zira bizim aklımız başımızdan gitmiş durumda." diye cevap verirler.

    114.Bunun üzerine Allah Teâlâ şöyle buyurur: "Siz, doğrusu pek az kaldınız.Bu gerçeği bir bilseydiniz, Bana isyan etmezdiniz."

    115."Bizim sizi boşuna yarattığımızı, Bizim huzurumuza dönüp hesap vermeyeceğinizi mi sandınız?"

    116."Öyleyse artık şu gerçeği bilin ki Allah yüceler yücesidir.Gerçek hükümran O'dur. O'ndan başka tanrı yoktur.Pek değerli arşın Rabbidir"

    117.O halde, kim tanrılığını ispat eden hiç bir delili olmamasına rağmen,Allah'ın beraber başka bir tanrıya taparsa,âhirette Rabbinin huzurunda hesabını verecek, cezasını çekecektir.Şurası muhakkak ki kâfirler asla iflah olmazlar.

    118.Öyleyse (ey Resulüm ve ey mümin!) Sen şöyle dua et:"Ya Rabbî, Sen bizi affet, Sen bize merhamet et. Zira merhamet edenlerin en hayırlısı Sensin Sen!"

    MÜMİNUN SÜRESİ

    *Cumanız mübarek olsun.
    Konu Denge tarafından (21-12-2018 Saat 01:23 PM ) değiştirilmiştir.

Sayfa 15/46 İlkİlk ... 511121314151617181925 ... SonSon

Benzer Konular

  1. bükçe (kadın dili)
    By malahit in forum Kişisel Gelişim & Kariyer Planlama
    Cevaplar: 2
    Son Mesaj: 17-08-2010, 02:24 AM
  2. Beden dili
    By Nefertiti in forum Kişisel Gelişim & Kariyer Planlama
    Cevaplar: 4
    Son Mesaj: 13-04-2009, 03:12 PM
  3. Kadınların dili
    By Nefertiti in forum Gülmece / Eğlenmece Bölümü
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 21-05-2008, 10:54 PM
  4. Kedi Dili.....
    By BeYaZ_KeLeBeK in forum Gülmece / Eğlenmece Bölümü
    Cevaplar: 4
    Son Mesaj: 04-05-2008, 03:26 PM
  5. Beden Dili
    By BeYaZ_KeLeBeK in forum Paylaşım Köşesi
    Cevaplar: 3
    Son Mesaj: 27-03-2008, 10:46 PM

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •