Dindar insanlar onun en çok oedipus kompleksine içerlerler. Hâlbuki küçük yaşlardaki çocuklarda bu tür bir kompleksin varlığını dini bilgiler yok saymamaktadır. İslam inancına göre çocuklar buluğ çağına kadar masumdurlar. Yani günahları meleklerce yazılmaz. Fakat nefis sahibidirler. Yani küçük çocukların bazı günah sayabileceğimiz eğilimleri, nefsanî temayülleri olabilir. Ama akli yetenekleri gelişmediği ve yeterli düzeyde olmadığı için onlar bunlardan dince ve hukuk karşısında sorumlu tutulamazlar. Bu açıdan buluğ çağı günah yaşının girmesinde bir milattır. Hâlbuki biz din ve tasavvuf bilgileri sayesinde şunu biliyoruz ki, Freud’un bulduğu oedipus kompleksi şurada dursun, her insanın nefsinde insanların sahip olduğu, yaşamda gösterdiği bütün kötü huylar, ahlaksızlıklar, haramlar, zulümler tohum halinde yani potansiyel olarak mevcuttur. Bu nedenle Allah dostları manevi eğitimde bir Müslüman’a, hususiyle bir sofiye nefsini Firavun’un, Nemrut’un, Karun’un, kısacası kötülük timsali olarak tanınan herkesin nefsinden daha aşağı görmesini özellikle tavsiye ederler. Zira her insan taşıdığı nefisle bu insanlardan daha zalim ve daha sapık olabilir. Kısacası Freud’un oedipus kompleksi aslında çocukluğun çok masum bir nefsanî eğilimini ortaya çıkaran bir bulgudan öteye bir şey değildir.
Freud’un dine en büyük darbesi ise, psikanaliz denilen sistemin bütünlüğündedir. Psikanaliz nefsi çok mükemmel bir şekilde çözümlemektedir. Yani insanın bir yarımının anatomisini en iyi şekilde vermektedir. Ama psikanaliz nefsi insanın bütününe teşmil etmektedir. Yani insanı sadece nefisten ibaret saymaktadır. Bu yönü ile psikanaliz, nefsi insan yerine koymaktadır. Dolayısıyla psikanaliz hakkın bir yönünü tanımlamaktadır. Diğer ruh yönünü ise inkâr etmektedir. Bu ise insanı öldürmekle eşanlamlıdır. Çünkü insan ruh yönünü canlı tutarak bu dünyada ruh sağlığını korumaktadır. İbadetler ruha nur ve feyz vermektedirler. Ruh ibadetlerden uzaklaşınca nefis dayanaksız kalarak dünyaya ve içgüdülerinin tatminine aşırı derecede meyletmekte, bu sırada bazı engellemelerle veya doyumsuzluklarla karşılaşınca ruhsal hastalıklara yakalanmaktadır. Psikanalizin hastaları sağaltımda sunduğu yöntem şuna benzemektedir: Labirentte bir fare düşünün. Onlarca çıkmaz yolla önüne seçenekler sunulmuş. Fare bir yola giriyor, sonra başka bir yol deniyor. Ama hiçbir yol onu labirentten dışarı çıkarmıyor. Hep içeride bırakıyor. İşte Freud’un psikanalizi hatta ona karşı olan veya alternatif olarak sunulan bütün psikoloji ve psikanaliz, psikoterapi ekolleri de böyledir. Çünkü hepsi de insanları nefis hesabıyla ele almakta ve ruhsal yönlerini inkâr etmektedirler. Sadece nefsanî yönlerini hesaba katan çözümleme ve sağaltım yönleri ile hastaları iyileştirmeleri ise, asla mümkün değildir. Bu büyük bir aldanıştır. Nefis ancak ruhun olgunlaşması ve tatmini ile huzura erer. Ruhun tatmini, olgunlaşması, nefsin sağlığını koruması ise ancak haramlardan uzaklaşma ve ibadetlere yönelme ile mümkündür. İnsanın nefsini ruhundan bağımsız olarak iyileştirmek mümkün değildir. Ruh ve nefis birbirine uyum içerisinde yaratılmıştır. Aralarında rekabet, birbirini alt etme olsa da bunların biri olmadan diğerinin de yaşaması mümkün değildir.
Yüce Allah (c.c.) insanı en güzel bir şekilde yaratmıştır. Yarattıktan sonra da yalnız bırakmamıştır. Allah (c.c.) tarafından gönderilen dinler, tıpkı çamaşır makinesi üreten bir fabrikanın, bozulan makinelerin tamir edilmesi için servisler kurması gibi bir vazifeye de sahiptirler. Yüce Allah insanların ruhsal yönden sağlıklarını koruması veya bozulan ruh sağlıklarının iyileştirilmesi için peygamberler ve ilahi kitaplar göndermiştir. Günahların hepsi insan nefsini çeşitli hastalıklara uğratır. Farzlar, ibadetler ise insanı ruhsal olarak geliştirir. Özellikle namaz, oruç, zekât gibi ibadetlerin insanı ruhen, sosyal yönden, bedenen ne derece sağlıklı kıldığını açıklamaya bile gerek yoktur sanırım. Allah’ın (c.c.) ibadetlere ise hiç ihtiyacı yoktur. İbadetler sadece bizlerin ebedi ahret yurdumuzu bayındır kılmazlar, onların ayrıca bu dünyaya bakan tarafları da vardır. En başta ruh sağlığımızın korunmasına hizmet ederler. Tıpkı gıdasız kalan bir vücudun en sonunda zayıf düşerek hastalanması gibi ibadetten uzak olan bir insanın da ruhsal yönden hastalanmak dışında başka bir seçeneği yoktur.
Freud’un psikanalizinin (tabii diğer tüm psikoloji ve psikanaliz, psikoterapi ekollerinin) en büyük eksikliği ise, insanın ruhsal etkileşiminde şeytanlara yer vermemeleridir. Bugün artık bilimsel bir olgu olarak cinler âlemi keşfedilmiş, parapsikoloji adı altında da onlar pek çok üniversitelerde bilimsel araştırmalara bile konu olmuştur. Cinlerin inanmayanlarına şeytan denir. Şeytanlar insan soyuna karşı amansız düşmandırlar. Hadislerde ifade edildiği üzere yanında kötü yola düşürmek üzere görevli şeytanı olmayan Müslüman yoktur. Şeytanlar sürekli vesvese verirler. Bu vesveseler bilince sanki kişinin kendi özgün düşünceleriymiş gibi gelirler. Oysa şeytanlardan kaynaklanırlar. Bu tür olumsuz düşünceler şeytanlar tarafından bilinçdışında işlenirler. Buradan bilince yükselirler. Amaçları insanları kötülüklere yönlendirmektir. İnsan ilişkilerinde aklımıza gelen bütün olumsuz düşünceler, hep onlardan kaynaklanır. Yüce Allah (c.c.) Müslümanlara karşı suizanı, gıybeti yasaklayarak şeytanların bu yollarını tıkasa da maalesef şeytanlar bu konuda yine de büyük başarılar kazanmaktadırlar.
Bekârları evlendirmemek, evlileri boşandırmak için şeytanların yapmadıkları oyun yoktur. Mesailerinin büyük çoğunluğu bununla geçer, vesveselerinin en başlıca konusunu bunlar teşkil eder. Çünkü bekâr veya boşanan bir insanın zinaya düşmesi çok kolaydır. Zina ise çok büyük günahlardandır. Zinaya düşen bir insanda ne akıl kalır, ne din. Böyle birisi dünya ve ahret mutluluğundan mahrum kaldığı gibi –tabii şayet tövbe nasip olmazsa- büyük bir belaya da düşer. Evinde, işinde bet bereket kalkar. Nurdan, feyizden mahrum kalır. Allah’ın, meleklerin lanetine müstahak olarak büyük bir uğursuzluk çukuruna düşer. Bu büyük günahın ağırlığından kurtulmak için yavaş yavaş iman mevzularını (ahret gününü, kitabı, peygamberleri …) inkâra başlar veya bu tür inkâr düşüncelerine meyleder. Çok insanın ateizme meyletmesinde nefsin zina isteğinde vicdani rahatsızlığı devre dışı bırakma isteği önemli bir rol oynar. Çünkü sonuçta annesinin, kız kardeşlerinin, varsa kızlarının böyle bir zina fiilini işlemesine vicdanı şiddetle karşı çıkarken kendisinin bunu yapması ona çok büyük bir ruhsal rahatsızlık vermektedir. Bütün bunlardan kurtulmak için iman konularından uzaklaşmak veya onları inkâr etmek kendisini biraz da olsa yatıştıracaktır, rahatlatacaktır.
Freud’un bir buluşuna Kuran-ı Kerim’in dikkat çekmesi ise beni çok şaşırtmıştır. Freud’un psikanalizinin kilit kavramlarından birisi de ‘hadım edilme kompleksi’dir. Buna göre 3-5 yaşları arasındaki erkek çocuklar oedipus kompleksi etkisi altında iken birdenbire hadım (iğdiş) edilme kompleksinin etkisi altına girerler. Bunda en temel etmen karşı cinsin (kadının) erkek cinsel organından yoksun olduğunu keşfetmeleridir. Çocuklar bu yaşa değin bu organın erkek ve kadın bütün insanlarda olduklarını varsayarlar. Eksikliğini düşünmek bile istemezler. Hatta kızları, annelerini çıplak bile görseler onlarda da bu organın küçük olarak (klitorisin) var olduğunu ve büyüyeceğini varsayarlar. İşte bir gün artık erkek çocuk bu gerçekliği kavrar, yani kızlarda erkek cinsel organı olmadığını anlar, bu yüzden büyük bir şok yaşar. Hadım edilme kompleksinin etkisi altına girer. Bu kompleks oedipus kompleksini yıkmaya başlar. Zira erkek çocuk cinsel organının kesilebileceğini düşünür. Bundan büyük bir kaygı duyar. Annesi ile evlenmesi halinde babasının kendisini cezalandıracağını varsayar. Tabii bütün bunlar, genellikle bilinçli değil bilinçaltına bastırılan düşüncelerdir. Dolayısıyla bunların büyükler tarafından hatırlanması, anlaşılması mümkün değildir. İşte yüce Allah (c.c.) buluğa ermeyen çocukların hadım edilme kompleksinde büyük yıkımlar yaşamaması için bir önlem almış ve anne babaların aynı odada kalıp yattıklarında onların çıplak bedenlerini görmemesi için izinsiz olarak içeriye girmemeleri için buluğa ermemiş çocukları da belirtmiştir (bk. Nur suresi, 31). Bunu belirtirken de Kuran-ı Kerim’in bir mucizesi olarak ‘çocuklardan kadınların cinsel organını tanımayan (evi’t-tıfli’l-lezine lem-yezheru alâ avrati’n-nisâi)’ tabirini kullanmıştır. Hâlbuki burada buluğa ermeyen ifadesi kullanılabilirdi. Hem de akıl ve mantık açısından daha uygun düşerdi. Çünkü Kuran-ı Kerim’in çok yerinde bu tabir, yani buluğ kelimesi geçmektedir. Hâlbuki yüce Allah (c.c.) bu ayette kadınların ‘çocuklardan kadınların cinsel organını tanımayan’ ifadesi ile bu çocukların hassas bir noktalarına vurgu yapmakta, onların hadım edilme kompleksi etkisi altında olduklarına dikkati çekmekte, böyle bir kompleksin etkisi altındaki çocuğun anne ve babasını çıplak olarak görmesinin uygun olmayacağını dolaylı bir şekilde ifade etmektedir. Kısacası bu Kuran-ı Kerim’in büyük bir mucizesidir.
Ben bu mucizeyi görünce çok şaşırdım. Bir de şöyle düşündüm: Keşke bunu Freud da görseydi… Acaba bunu nasıl karşılardı? Kuran-ı Kerim’in kendi keşfini desteklemesine ne derdi? Onun Allah kelamı olduğuna iman eder miydi? Bunlar kafamdan çokça geçti. Ama Allah’ı (c.c.) inkâr eden bir insanın O’nun kitabındaki bir ayetine inanacağına pek ihtimal vermedim. Çünkü zaten dünyadaki, evrendeki her şey Allah’ın (c.c.) varlığına ve birliğine işaret edip dururken bu insanın sadece keşfini doğrulayan bir ayetteki bir işaretle inancını değiştirebileceğini pek sanmıyorum. Bu durum olsa olsa onu kendi nefis hesabına biraz sevindirirdi. (Devamı var...)
Yer imleri