iyi geceler...Biyografik filmleri belgeselleri izlemek kitapları okumak beni çok etkiliyor.Gerçek acılar aşklar yenilgiler zaferler çok daha fazla hissettiriyor kendini.Sanki bir görünmezlik pelerini giyip kahramanın etrafında sessizce dolaşmak ve hayatına tanıklık etmek gibi...
Camille'nin hikayesi de oldukça dramatik.Dönemin ve şartların kadın üzerindeki baskısı,sevdiği yıllarını verdiği adamın bir başka kadını tercih etmesi,anne olma şansını bir kazayla kaybetmiş olması,annesinin onu reddetmesi ve erkek kardeşinin vefasızlığı, hiç haketmediği halde bir tımarhaneye kapatılması ve otuz yılını burda bir mahkum gibi geçirmesi içimi sızlatan bir dramdır.Ama hayata ancak sanatıyla tutunabilen bir insanı sanatından mahrum etmek tam anlamıyla bir trajedidir.
Hikayesinde tımarhaneden son bir umutla kardeşine yazdığı bir mektup ve o mektupta bir cümle ''Kaç yıldır burda olduğumu hatırlamıyorum eve hiç dönemeyecek miyim Paul?''.Eğer o tımarhanede minik bir atölyesi olsaydı cinnetinden bir cennet yaratabilirdi...
Heykel resimlerine baktım uzun uzun.Uçup giden tanrı çalışması muhteşem.Bu kadın sanki taşı yontup bir duyguyu somutlaştırmamış da duygularını bi kalıba döküp taşlartırmiş gibi...
Dahice bir sanat zihinsel paranoyalarla ve duygusal hezeyanlarla kolkola olmak zorunda mı hep???
Sevgiler
Yer imleri