uygarlık zamanı yarattı. dolayısıyla yarını da, dünü de uygarlık yarattı. bugünü de o yaratıyor. birer ekmek kalıbı gibi yaşamlarımız; fakat uygarlık ısrarla dilimliyor, paketliyor, poşetliyor ve pazarlıyor. bu ekmek kalıbı gibi yaşamları planlayıp programlamaya direnen, ama aynı zamanda bundan geri de durmayan zihinler, şehvet dolu anlarda bir ölümlünün beline sarılan bacaklarına rağmen kollarıyla onu iten su perisini andırır. geçmişi hayal olmaktan çıkaracak olan şey, onu gerçek kılma isteği olmayacaktır; elbette geri getirilmeye çalışılan bir geçmiş, aynı çabayla "geçmişe doğru" kaçacaktır. onu olduğu gibi unutmak, diğer olası tek durumdur. geçmişi ya unutmuşsunuzdur ya da o sizin için "hâlâ" bir hayaldir. sadece geçmiş değil şu hâlde hayal olan; gelecek de her an geçmişe evriliyor ve hayalleşiyor. ancak insanın geçmişi gerçek kılmaktaki ısrarı, ölümlülüğüne koyduğu zayıf bir tepkiden fazlası değil.

kendini zamana ikna ettiğinin farkında olmayan insanın dramı kadar dokunaklı bir başka dram daha yok. çünkü o, son lokmalarına yaklaştığı hayatı, ancak o zamanlarda acıkmış gibi yaşamaya başlar. ancak vakit çok geçtir artık; godot gelmiştir, kendisi ortalarda yoktur.