''Yunus, evrensel anlamda, klasik hümanizmanın en büyük düşünür ve şairlerinden biridir."

T. Sait HALMAN

Sözlük anlamına bakıldığında "insancıllık", "insan sevgisi" olarak özetlenebilecek olan hümanizm düşüncesi, vurguladığı bu temel ilkesinden dolayı oldukça cazip ve tasavvufla bir ayniyet içinde bir düşünce olarak görülebilir. Çünkü tasavvufta da asıl mesele insandır. Meseleye böyle bakanlar için Yunus Emre de Hümanist bir şair veya düşünür olarak kabul edilmiştir. Talat Hâlman'ın şu cümleleri bu bakış tarzını özetler niteliktedir: "Yunus, evrensel anlamda klasik hümanizmin en büyük düşünür şairlerinden biridir."

Yunus'un panteist oluşu hangi düşünsel yanılgı ile ilgiliyse onu Batılı anlamda bir Hümanist olarak görmek de aynı yanılgının ürünüdür. Bu kavramın doğuş, gelişme süreçlerini doğru incelemeyenler ve uygulamalarına ciddiyetle bakamayanlar için hümanizm sadece sözlük anlamıyla önemli olmuştur. Kavrama bu şekilde bakıldığında ise karşı çıkılacak bir durum yoktur. Çünkü hümanizm, kelime anlamıyla "İnsan değerlerinin sevgiyle, saygıyla yüceltilmesi" yahut en yüksek değeri insana vererek onu sevme biçiminde anlaşılmaktadır. Durum böyle olunca da insan sevgisini terennüm eden Yunus'u hümanist olarak görmek çok doğaldır.

Bu tür toptancı bir yaklaşımın ise meselinin izahı için yeterli olamayacağı ortadadır. Çünkü hümanizmin sanıldığı gibi "insan sevgisi" şeklinde tek bir tanımı yoktur. Felsefede, Hristiyanlık düşüncesinde, sosyolojide ve edebiyatta bu kavram çok farklı anlamlara gelmektedir.

Mesela Bir felsefe sözlüğünde hümanizm şu şekilde tanımlanmaktadır: " insancıllık", Osmanlıcasıyla söyleyecek olursak "Muhabbet-i İnsaniye mezhebi" , "İnsana saygı gösterilmesiyle gönenç sağlanması gerektiğini savunan bireyci Rönesans ülküsü.." Hristiyan düşüncesinde ise "İsa'yı salt bir insan olarak kabul etmek "Dini düşünceye alternatif olma, din ve Tanrı fikrini reddetme"

Bu tanımlamada da görüldüğü gibi kavramın sözlük anlamından ve Felsefi muhtevasından çok Hristiyanlık düşüncesi içerisinde kazandığı anlam önemlidir. Çünkü Yunus, bir Hristiyan mistiği değil bir İslam sufîsidir. Ona ait kavramları da sırf bir benzerlikten yola çıkarak Batılı bir perspektiften değil, tasavvufî açıdan açıklamak gerekir. Meseleye böyle bakıldığında ise Hümanizm'le Yunus'taki tasavvufi perspektifli sevgi felsefesi arasında çok önemli farklılıklar olduğu görülecektir. Bunları şöyle özetlemek mümkündür:

Hümanizm, beşeri kaynaklı, tasavvuf ise dine dayalı olması dolayısıyla İlahi kaynaklı bir anlayıştır. Hümanizm, sadece akla dayalı olarak hareket eden felsefecilerin, sosyologların, psikologların tanımladıkları bir anlayıştır. Tasavvuf ise var olan ilahi bilgiyi ve gerçekliği Kur'an ve sünnete göre yorumlamaya çalışan mutasavvıfların düşünce ve anlayış tarzıdır.

Hümanizm'de insan Tanrı'dan kopuk olarak ele alınır, bu anlamda sevilip yüceltilir. Yani Tanrı fikri, oldukça bilinçli bir şekilde dışarıda bırakılır. Ve insan kâinatın merkezine oturtulur. Tasavvuf'ta ise İlahi kaynaklı bir insan sevgisi vardır. Tanrı, esas ve asıl olan hakikattir.

Bilhassa Dante tarifli hümanizmde insanlar Hristiyan olanlar ve olmayanlar diye ikiye ayrılır. Dolayısıyla insan tanımına sadece Hristiyanlar girer. Hristiyan olmayanlara aslı sevgi ve hoşgörüyle bakılmaz. Hristiyanlar, efendi diğerleri köle kabul edilir. Yani insanı sevmede bir koşul vardır. Hümanist insanı değil kendince tanımladığı insanı sever. Tasavvufta ise insan her koşulda ve her hâliyle sevilir. İnsana Kuran'daki "eşref-i mahlukat" anlayışı çerçevesinde bakılır. Hiçbir sınıf, ırk, din, dil, statü ayrımı yapılmaz. Bütün insanlar Allah'ın yarattığı birer varlık oldukları için değerlidir. Yani insanlık, kendi içinde Allah'tan bağımsız bir yücelik taşıyor değildir.

Felsefi olarak hümanizm bir araç değildir, bir amaçtır ve bu amaç için ne gibi bir çıkış noktası belirlemek gerektiği net olarak belli değildir. Oysa Tasavvuf'ta insan sevgisi bir vasıtadır, asıl amaç Allah'ta birliğe ve bütünlüğe ulaşmaktır.

Hümanizm, İsa'yı sadece insan olarak görür. Peygamber olarak kabul etmez. Zira onu peygamber olarak kabul etmek tanrı fikrini red etmeyi gerektirecektir. Tasavvufta ise Hz. İsa da bir peygamberdir. Bütün peygamberler gibi o da sevgi ve hürmete layık bir elçidir.

Hümanizmde insanı İlahi olandan soyutlayarak yüceltmek insan egosunu, hayvani tarafını, bedene bağlı içgüdüleri, kısaca nefsini azgınlaştırmak ve ilahlaştırmak iken, tasavvufta hadise nefsi ıslah etmek, insanı nefsin tutsaklığından kurtarmak, sadece Allah'a kul ederek tam bir hürriyet ve bağımsızlığa kavuşturmak esastır.

Bu açıklamaların ışığında Yunus Emre için batılı anlamda bir hümanist demek elbette mümkün değildir. O, bu anlamda bir hümanist değil mutasavvıftır. O'nun "yaratılmışları yaratandan ötürü sevmek" mısraı bu konudaki iddialar için yeterli bir cevaptır. Dolayısıyla "Yunus Emre'nin hümanizmasının kaynağını başka yerlerde aramak manasızdır. Onda görülen bu insan sevgisi tamamıyla İslam dininin esaslarına ve bunu en iyi şekilde tatbik eden Türk milletinin değer hükümlerine dayanmaktadır ."

Ama yine de kimi önyargılara engel olmak adına söyleyelim. Hümanizm, insanı insan olduğu ve Allah'ın en seçkin yaratığı olarak sevmek şeklinde batılı muhtevasından arındırarakkullanıyorsak Yunus hümanisttir.