2 sonuçtan 1 ile 2 arası

Konu: Tutumlar ve Propaganda

  1. #1
    Karar Dönemi
    Üyelik tarihi
    Oct 2011
    Mesajlar
    45

    Standart Tutumlar ve Propaganda

    Tutumlar ve Propaganda


    Tutum ve algı değişiklikleri yaratmak, insanların tutum ve algı değişimleri öncen fark etmek, kişileri veya kitleleri ikna edebilmek özellikle içine girdiğimiz son iki yüzyıl içerisinde daha da önem kazanmış ve bu konuda pek çok araştırma yapılmıştır.

    İkna edici iletişimin en ürkütücü örneklerini 1930’larla ve 1940’lı yılların başında Nazi Almanya ‘sında görebiliriz. Devasa mitinglerde Adolf Hitler kalabalıklara hitap ediyor, kitleleri tek bir hareketi ile harekete geçirebiliyordu. Hitler, kitlelere verilecek bir mesajın içeriğinin basit olmasını, herkes tarafından rahatça anlaşılabilir olmasını düşünüyordu. Tabii ki bu konuda en büyük yardımcısı Propaganda Bakanı Dr. Paul Joseph Goebbels idi.

    Dr Goebbels, en iyi propaganda yolunun yalanda olsa aynı söylevleri sürekli tekrarlamaktan, kendisine bir hedef bulup devamlı suçlamaktan, asla üzerine suç almamaktan geçtiğine inanıyordu. Bu sayede toplumun bilinçli azınlık kesimini değil ama beyin tembeli olan çoğunluğun harekete geçirilebileceğini ve bir davaya ikna edilebileceğini savunuyordu. Zira bilinçsiz kalabalıkları manipüle etmek daha kolaydı. Özellikle kullanılan sloganlar, Nazi propagandasının önemli bir unsuruydu.

    Daha sonraki yıllarda yapılan araştırmalar, insan davranışlarının ve güdülerinin insanların biyolojik ve zihinsel gereksinmelerinden, öğrenme süreçlerinden, inanç değerlerinden, kişinin bulunduğu sosyal sınıf ve statülerden etkilendiğini ortaya koydu. Bu durum algısal süreçlerin önemine vurgu yapmaktadır. İnsanları bir yönde hareket etmesini sağlama için yapılması gereken ilk şey, amaçlanan yönün bir alternatifinin olması ve bu alternatifin algılanabilmesini sağlamaktır. Örneğin, belli bir duruma yönelecek olan kişi, o durum hakkında iletilen bilgileri algılamış olmalıdır. Bu yönüyle algılama tutum oluşturmayı amaçlamaktadır. Algılama, dış dünyaya ait bilgi ve verileri soyut ve somut olarak idrak edebilmektir. Tabii ki yine dış dünya denilince; görsel, duyusal, tatsal, dokunsal hareketsel ve duygusal temsil sistemleri ve bunları anlamlandırabilme yetileri önem kazanmaktadır.

    Algılama ikna edici süreci idare etmektedir. İkna edici sürecin ise üç temel değişkeni vardır.

    * İletişimci Kaynak kim?

    * İletilen mesaj ne?

    * Dinleyici, algılayıcı kim?


    Yukarıdaki öğelere göre, kaynağın saygınlığı, kendinden emin görünmesi, kişinin kaynakla özdeşliği, kaynağı statü ve unvanı propaganda ve ikna için önem kazanmaktadır. Yine iletilen mesajın kişilerin inanç değerleri ile uyuşması, kişiler tarafından algılanabilecek kadar açık olması önemlidir. Dinleyici kitlelerin bilinçli, zeki ve sorgulayıcı olmaları verilen mesajın ikna kabiliyetinde bir başka unsurdur. Şayet kişiler sorgulamaya ihtiyaç duymayan ve beyin tembeli kişiler ise, iletilecek mesaj direkt ve açık olarak anlatılmalı, eğer sorgulayan aydın kişiler ise, dolaylı anlatım yoluyla ayrıntıya fazla girmeden mesaj verilmelidir. Mesajların sık sık tekrarlanması özellikle de ikna edilecek sözcüğün ya da konunun tekrarlanması kişilerin ikna edilebilirliğini kolaylaştırmaktadır. Yine bununla beraber korku uyandıran mesajlarda iknayı güçlendirmektedirler. Kişilerin başlarına kötü şeylerin gelebileceği, kaybedebilecekleri durum ve statüler gibi konular ile kişiler korkutularak ikna edilebilmektedir. Korku

    çok düşük bir dozajda olduğunda korku dinleyiciler tarafından kaile alınmayabilir. Korku durumu arttıkça kişilerin mesaja olan dikkati artmaktadır. Fakat artan korku çok aşırı bir duruma geldiğinde ise, kişiler vurdumduymazlaşabilmekte ve yine mesajın etkisini düşürebilmektedir.

    İnsanları belli bir konuya razı etmek, belli bir ürünü satın almaya ikna etmek aslında ekonominin de önemli bir köşe taşıdır. Bu konuda en çok kullanılan taktiklerden biri ‘’yaranma’’ ‘dır. Kişi başkalarını etkilemeye çalışırken, onlarla aynı şekilde düşündüğü, onlarla hemfikir olduğunu söyler. Bu sayede karşısındaki kişi ile bir bağ kurar. Yine aynı şekilde karşısındaki insana iltifatlar eder, karşısındaki insanın ondan hoşlanmasını sağlar. Bu sayede kendisini rahat hisseden biri kolayca ikna edilebilecektir. Bir diğer taktik ise, ‘borçlandırma’’’dır. Biri size nasıl davranıyorsanız sizinde ona öyle davranmanız gerekliliğine dayanır. Örneğin bir konuda size yardımcı olan birine siz de yardımcı olmaya çalışırsınız.

    İnsanların davranış, inanç ve tutumları uyum içerisinde olmalıdır. Aksi takdirde kişiler içsel bir çatışma yaşarlar. Bu duruma biz vicdan muhasebesi de diyebiliriz. Gündelik hayat içerisinde algıladığımız bilgiler, inanç ve tutumlarımız ile uyuşmayabilmekte ve farklı davranış durumları gösterebilmekteyiz. Bu durum kendilik durumumuzu bastırmak, yapmak istediklerimizi bilinçaltımıza atmamız manasını taşımaktadır. Bu durum ise kişileri stresse sokabilmekte ve çeşitli ruhsal problemlerin yaşanmasına sebep olabilmektedir…

  2. #2
    Süper Moderatör 9 ŞUBAT - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Oct 2007
    Mesajlar
    9.135

    Standart

    Paylaşım için çok teşekkürler ,ellerine sağlık .
    YA ÇARESİZSİZİNİZ YA DA ÇARE SİZSİNİZ

    Benim Hayatımı Yargılamadan önce ..
    Benim ayakkabılarımı giy
    ve benim geçtiğim yollardan,
    sokaklardan, dağ ve ovalardan geç .
    Hüznü, acıyı ve neşeyi tad...
    Benim geçtiğim senelerden geç,
    benim takıldığım taşlara takıl,yeniden ayağa kalk
    ve aynı yolu tekrar git, benim gittiğim gibi !!

    Ancak ondan sonra BENİ YARGILAYA BİLİRSİN

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •