Aşağıdaki yazıyı günlerden bir gün, ben kendi kendime yazmışımdır.

...

Ben özel falan değilim.
Çatlak ya da deli de değilim.
Sıradan bir insanım.
Herkes gibi.

Ama bazı şeylerin tuhaf olduğunu düşünüyorum.
Sorun bende değil...
Başka şeylerde.
Karşılaştıklarım da bir tuhaflık var.

Eğer izleniyorsam: Doğru tespit
(Anladım işte...)
Eğer izlenmiyorsam: Sorun yok
(Çünkü bu yazıyı benden başka gören yok.)
Mantıklı.

Yalnız; soru anormal...
''İzleniyor muyum?''
Paranoyakça bir soru.
Ve bu soruyu sormak için elimdeki ''deliller''
sizofrence denebilir.
O zaman iki ayrı soru daha devreye girer;
1) ''Paranoyak mıyım?''
2) ''Sizofren miyim?''

Birde tabii göz yanılsamaları, ilizyonlar falan var.
Eskiden karanlıkta tedirgin olduğumu düşünüyordum,
şimdi hem karanlıkta, hemde aydınlıkta tedirgin olduğumu düşünüyorum.
Yalnız olduğumda tedirgin, endişeli oluyorum,
ama hiçbir zaman yalnız olduğum zaman ki kadar rahat değilim.
Yalnız olduğum zaman huzurlu değilim, ama rahatım.
Sesleri de unutmamak gerekiyor, dün psikoloğa ''cızırtı şeklinde''
dedim, ama sanırım biraz heyecanlı davrandım.
Soruya az da olsa düşünmeliydim, düşünmeden ve çabuk yanıt verdim.
Cızırtı değil de, fısıltı şeklinde. Sanki tam kulağımın dibinde.
(Şuan bunları yazarken yok, düşünürken ya da iç konuşmalarda da pek var diyemeyeceğim. Odaklanmadığım zaman, kendimi boş bıraktığım zaman, ya da düşünürken ama hafif bir şekilde düşünürken oluyor.)
Anlamlı sesler pek duyulmuyor, aslında psikologa doğru cevap verdim, ama eksik, çünkü cızırtı da zaman zaman oluyor. Şöyle ki; bozuk radyo frekansı gibi, ya da antenli tv'den bir kanal açarsın da hani sinyal yoktur ya, işte öyle. Bu sesleri (cızırtı şeklinde olan sesleri) çocukluğumdan bu yana duymaktayım.
Cevabın eksik tarafı ise; az önce günlüğüme yazdıklarım aklıma geldi, fısıltı şeklinde olan sesler duyuyorum ve bu gece de oldu. Anlamsız sesler. Yalnız anlam çıkardığım üç tane var;
1.) Gel!
2.) Emrah!
3.) Buraya gel!
Hiçbir zaman bunları birbirlerini tamamlayacak şekilde arka arkaya duymadım. Ama şöyle oldu; ''Gel!.. Gel!.. Gel!.. ... Gel!.. Gel!..'' gibi.

(Bu arada konuyla alakalı değil ama... kendimle ilgili küçük bir bilgi; ben günlük tutuyorum, şiir yazıyorum. Günlüğüme sadık değilim. Pek fazla yazmam. Gerçi bir ara oldukça sık yazıyordum, ama bıraktım.)

İzlenme konusuna tekrar gelince...
''Deliller''den kastım tesadüflerdir. Aşırı derecede tesadüfler.
Sinir bozucular, sırf bunlar yüzünden facebook ve twitter hesaplarımı kapattım.

İlizyonlara tekrar gelince...
Ortalıkta hareket eden, konuşan, ses çıkaran bir şey yok.
Bazen havada (gökyüzünü kastetmiyorum, soluduğumuz hava, boşluk) gölge gibi karartılar oluyor, ama o kadar. Zaten çok uzun zamandır olmuyor (bir yıl kadar).
İlizyonlar daha çok resim gibi, örnek verecek olursam; Salvador Dali'nin soyut resimlerine benziyor. Ama çok gerçekçi. Görmek için çaba harcamıyorum, uyanık olduğum her zaman rahatlıkla görebiliyorum. Duvarlarda (düz duvar hariç), örtülerde, bavullarda, çantalarda... Bu arada uyku/suzluk sorunumda var. Düzenli bir uyku modum yok. İlizyonlar; örnek verdiğim ressamın resimlerinden de anlaşılacağı üzere, şekiller insan suretinde. Silüetler korkutucu olduğu gibi sevimli de olabiliyor.

Hatırladıkça yazıyorum...
Hayatımda ailemden başka kimsem yok. Bu, benim için pek sorunda olmuyor.
Dışarıda çalışmakta olduğum bir işim yok. Okulu açıktan okuyorum.
İşim olmadığı sürece dışarı çıkmıyorum. Evde ise daha çok, günüm odamda geçiyor.
İnternet de bağımlı denecek kadar fazla zaman geçiriyorum.
Evde zaten başka da yapacak bir işim olmuyor.
Bir roman aldım, kitabın başlarını okudum, zevkte aldım,
ama sonradan okumak istesem de okumadım.
Ertelemeler yüzünden... (Atalet de var, biraz.)

Zaman zaman gözümün önünde noktalar uçuşur (gri, siyah, kırmızı, pembe, bordo, mor ve yeşil renkte, ama daha çok gri ve yeşil), bazen bir virgül gibi uzunca çizgilerle. Bazen de bir solucanı andırır.

İnternet de psikolojik testlere baktım;
sonuçlar pekte olumlu değil.
Hafif paranoyak çıktım. Aşırı derecede alınganmışım.
Ve yine bir başka testte, hafif takıntılı.
(Sayı ve zaman konusunda. Mesela; bilgisayarımı açar açmaz internete girmem, önce belirli yerlerini tek tek kontrol eder, öyle girerim. Aklımda belirli sayılar vardır. Tek ve Çift olmak üzere... 1,5,7,9,11,13,15,17,21,23,25,27,29,35,37,39 gibi, ya da 2,4,8,14,22,26,28,30,32,34,38,40 gibi. Saate veya başka bir yere bu sayılarla orantılı bir şekilde bakarım. Ve bazen bir yazı yazdıktan sonra wordpad dosyasını saate bakıp, beş dakika aralıklarla kayıt ederim. 06:40, 06:45, 06:50, 06:55, 07:00, 07:05, 07:10, 07:15, 07:20, 07:25, 07:30, 07:35, 07:40, 07:45 gibi.)
Psikolog ile görüşmemden sonra ise, psikolog; ''Düşünce bozukluğu, Yanlış düşünce'' teşhisini koydu.
Daha başka yazabileceğim bir bilgi yok, ya da aklıma gelmiyor.


Yukarıdaki tarihte yazmaktayım hâlâ...
İnternet den yaptığım küçük çaplı araştırmanın sonucunda yukarıda yazdıklarımın paranoya olduğu sonucuna kapıldım, ki öyleler.
Karşılaştığım tesadüfler karşısında aşırı hassasiyet gösterip yine aşırı şekilde alınganlık yaptığım ve bu şekilde kendimi yine kendi yarattığım bir hayal dünyasının içine soktuğum, hatta merkezine oturttuğumu anladım.
Şekiller (ilizyonlar) konusunda ne yapacağım, bilemiyorum...
Takıntı ile başa çıkabilirim.
Ama karanlıkla? Sanmıyorum. Ve sanırım uzun bir süre ışıkları söndürmeden uyuyacağım.


İnternet de okuduğum ve bana çok uyan kısa bir bilgi:

Paranoya (Yanlış Düşünce)
Kretschmer, alıngan bir karakter zemininde gelişen hezeyan durumlarından bahsetmektedir. Bu vak’alarda, şahıstaki yetersizlik hissinin üzerine yıkıcı bir tecrübe de binince paranoid fikirlerin ön planda olduğu hastalık ortaya çıkmaktadır. Bu noktada hasta, herkesin kendisinin de içinde bulunduğu ahlaki çöküntüyü bildiğine ve devamlı bunu konuştuğuna inanmaktadır.
Paranoya müzmin bir gelişme takip eder, kötüleşme olmazsa da iyileşme de hemen hiç bir zaman söz konusu değildir. Birçok paranoid hasta cemiyette iniş çıkışlarla birlikte varlığını sürdürür. Bu hastaların bir kısmı hezeyanlarını gizleyebilir. Tedavi olarak hastaya psikoterapi ve çevre değişikliği teklif edilebilir. Fakat hasta hekime güvenmediği sürece, tedavinin gayesine ulaşılamaz. Bu güvenin sağlanması da genellikle mümkün değildir.

Bir yıl kadar önce karşılıksız bir aşk yaşamıştım, platonik değildi, çünkü hislerimi açığa vurmuştum ve... sonucu benim için pek de iyi olmadı. Ama sebebi buna bağlamıyorum, bunun için ancak yemeğin tuzu, biberi diyebilirim. Ancak öncesinde de akılda kalıcı, bundan daha etkili bir durum yaşamadım.


Bütün bunlarla ne kadar ilgilidir, bilmem! İnternet de (psikolojik test sitelerinde) birkaç test oldum ve hayata bakışım ''pembe gözlüklerle..'' iq olarak oldukça düşük bir insan ve testlerin dışında da Japonya'da ve Dünya'da oldukça yaygın olan Hikikomori hastalığının bende de var olduğunu düşünmeye başladım.


Evet, bu yazıyı ben yaklaşık bir buçuk ay önce kendi kendime yazmış ve bir wordpad dosyasında bekletmiştim. İyi ki de bekletmişim, ben şuan daha güzel anlatamazdım çünkü... Ve ben yukarıdaki yazıyı yazarken şöyle hissediyordum:

''Sanki bütün gezegen tarafından izleniyormuşsun gibi oldu mu?
Yani, her yerde kamera var, 24 saat izleniyorsun, kesintisiz.''