Çağımız her şeye yetişmeye çalışma zamanı. Bu nedenle en büyük gereksinimimiz hızlı olmak. Sürekli bir yarış ve bir telaş içindeyiz. Çağın bize dayattığı bu mecburiyet ne yazık ki kimliğimiz haline dönüşmekte.

Bu nedenle, ayakta kalabilmek için her gereksinimimizi, en kısa zamanda ve en kolay yoldan halletmek zorundayız. Her ihtiyacımızı kısa zamanda halledebilmek için AVM lere ya da sanal marketlere koşmaktayız.

Durup düşünmeden tüketiyoruz. Cebimizde rengârenk kredi kartlarıyla bizim olmayan paraları harcıyoruz. Bir tıkla istediğimiz her şeye kavuşabiliyoruz. “Her şeye ulaşabilmek, satın alabilmek ne kadar kolay oldu” diyerek seviniyoruz.

Seviniyoruz da…

Acaba bu kadar kolay ve hızla edindiklerimize gerçekte sahip olabiliyor muyuz?

Ya da

Sahip olduğumuzu zannettiklerimizin faydasını görebiliyor muyuz?

Deneyimsel Tasarım Öğretisinin bu soruların cevabını çok net veriyor aslında.

Deneyimsel Tasarım Öğretisi der ki;

Her şeyin bir olma zamanı vardır: " Her ne için sabır edip, beklemeye katlanabilirsek o bizimdir. Bu da bizim gerçek olana yani faydalı olana yaklaşmamızı sağlar.”

Tıpkı bir meyvenin olgunlaşma zamanı gibi. Üzümü zamanından önce koparırsak, koruktur, zamanından sonra koparırsak, çürümeye yüz tutmuş olur.

Çuvala, sadece bir küçük delik açmakla başlar çözüm: Sadece minicik bir delik değişimin başlangıcı olur. Alışkanlıklarımızı birden bire değiştiremeyiz.

Ama küçücük bir yerden değiştirmeye başlayabiliriz. Bu gerçeği biliyor olmak delik açmamızı yani başlamamızı kolaylaştırır. Böylelikle alış-verişimizde, para harcamamızda sakinleşiriz. Hızdan, telaştan uzaklaşırız.

Sakin olmak işi çözer: Sakinlikle elde edilmişin kalıcılığı vardır. Sakinlikle elde edilmişin sahibi olunur. Sakinlikle elde edilmişin bizlere teması(faydası) olur.

İşte bu sebeple alış-verişe çıkmadan listemizi hazırlamak, bizi yavaşlatabilir ve gereksinimimizden fazlasına sahip olmaktan alı koyabilir. Alış-verişteyken, her şey etrafımızdayken, satıcılar bir şeyler önerirken, duygularımız aktifleşebilir ve kafamız karışabilir.

İşte tam da bu zamanlarda seçmiş olduğumuz her neyse elimizden bırakıp dışarıya çıkmak duygularımızı sakinleştirir. Ancak bu şekilde sadece gerçek ihtiyaçlarımıza yönelebiliriz.

Biraz da sabır gerek: İstediklerimize anında sahip olma fikri heyecan vericidir. Diğer yandan kartlarla ya da onca taksitle aldıklarımıza gerçekte sahip olamayız. Çoktan bizim için eskimiş olduğunu düşündüğümüz bir kıyafetin hala taksidini ödüyor olabiliriz.

Ya da daha borcu bitmemiş bir teknoloji ürününün çoktan yenisi çıkmış olabilir. Oysa yapmamız gereken almak istediğimiz için para biriktirip, bekleyebilmek. Cebimizdeki bankalara güvenmeyip cüzdanımızda olan para kadar harcayabilirsek gene çuvaldaki deliği büyütebiliriz.

Emek vermek: Ekmek için markete telefon açmayı bırakıp, bir koşu gidip alırsak, iş yerimizden sanal marketlere tıklamayı bırakıp, mahalle pazarından alış veriş yaparsak, sanal mağazalardan bir tıkla alışverişi bırakıp, köşedeki mağazaya gidersek, yediklerimizi, aldıklarımızı farkına varırız, biliriz.

İşte bunlara bağlı olarak tüketimimizi düşürürüz ve tükenmeyiz.


DTÖ Designer Yeşim Damcı
donusumkonagı