Hazırlayan: FİLİZ İÇKE

Sesi kalınlaşıp, boyu uzadı diye 14 yaşındaki çocuktan 25 yaş olgunluği beklemek doğru değil

Psikolog Armağan Pınar Adanar, ergenlik dönemindeki hızlı fiziksel değişikliklere bakıp çocuktan olgun davranmasını beklemenin faydadan çok zarar getireceğini söylüyor.
-Ergenlik dönemi hangi yaşları kapsar?
12-18 yaş arası bilişsel duygusal süreç, ergenlik dönemi olarak adlandırılır. Bu dönemde bağımsızlaşma mücadelesi ön plana çıkar. Aslında ergenlik başlangıcı 11 yaşında da görülebilir ancak istatistiksel olarak 12-18 arasını söyleyebiliriz.
Türkiye gibi aile yapısının çok iç içe olduğu ülkelerde ergenlik döneminin daha da uzadığını, 24-25 yaşlarına kadar bu dönemin gittiğini görüyoruz.
-Ergenlik süresi neden 24-25'lere kadar uzar?
Yetişkin olmak için bireyin madden, manen ve ruhsal anlamda aileden bağımsızlaşma olması gerekir. Kendi kararlarını alan, o kararların arkasında duran, eğer pişman olacaksa da bunun sorumluluğunu üstlenen kişi yetişkindir. Bu, ergenlikte olmaz. Buradan yola çıkarsak ergenler kendi kararlarını almaya çalışıyorlar, bazen alabiliyorlar, aldıkları karar olumsuzsa suçluluk, pişmanlık ve öfke hissediyorlar. Bunun sorumluluğunu da ailelerine yansıtıyorlar. Bu ergenlikte çok doğal bir durum.
-Yetişkinlikte kararlarının olumsuz sonuçlarını başkalarına yüklemek, ergenliğin bitmediğinin göstergesi midir?
Bu kişiler yetişkin ergenler. Örneğin evli ergenler çok fazla toplumumuzda. Bu ergenlerin aile yapılarına bakmak lazım. Sen beceremezsin duygusu çok fazla hakim. Bakkala yollarken bile zorlanan, "Sen beceremezsin" diyerek çocuğa görev vermeyen, sorumluluklarını yerine getirmesine fırsat tanımayan aile yapısını görüyoruz. Bu aile yapısından çıkan çocuklar ileriki dönemlerde de doğal olarak beceremiyorlar. Bu durumda da sığındıkları yer anne babaları oluyor. Hala 40 yaşında olup da ebeveynlerinden para alan, hayatlarının sorumluluğunu alamayan ergenler var.
-Aileler ergenlikle ne gibi problemlerle psikolojik yardım talep ediyor?
Aileler genelde "Son zamanlarda beni dinlemiyor", "Odasına kapanıyor", "Ders başarısı çok düştü", "Sınav kaygısı çok yüksek", "İstediği kıyafeti giymek istiyor, ödeyemeyeceğim şeyler istiyor", "Küfür etmeye başladı, hakaret ediyor", "Okulda öğretmenleri çok şikayetçi", "Odasına yemek istiyor", "Uyku yok, çok fazla televizyon izliyor" gibi şikayetlerle geliyorlar. Bunlar arasında okulla ilgili kaygılar, okul başarısızlıkları çok ön plana çıkıyor. OKS sınavı ile ilgili geliyorlar, Tam ergenlik dönemine denk geldiği için. Okulla ilgili geldikten sonra altta birçok başka şey çıkıyor. Annenin annelikle ilgili kaygıları ortaya çıkıyor. "Yeterince iyi bir anne değilim" gibi düşünebiliyor anneler, babalar da öyle. Bu kaygıları çocuklara yüklediklerini görüyoruz.

Fiziksel ve ruhsal değişim yıpratıcı oluyor
-Ergenlik neden bu kadar zor ve sancılı bir süreç?
Ergenlik ateşin çok olduğu bir dönemdir. Her türlü dürtünün, örneğin cinsel dürtünün ve kavga dürtüsünün çok yoğun yaşandığı bir dönemdir. Bu dönemde aileler şunu söylüyorlar: "Benim çocuğum 10 yaşındayken böyle değildi. Ama şimdi ben çocuğumu tanıyamıyorum". Şunu anlatmak gerekiyor: Bu çko normal bir durum. Hormonların atağa geçtiği bu dönemde çocuk ailesine bakıyor, kendisine bakıyor, boyu uzamış, sesi kalınlaşmış, kıllanma başlamış ama beyni aynı. Bir çocuk beyni var. Bu duruma adapte olmaya çalışıyor ve bunda da zorlanıyor zaten. Anne baba bakıyor, çocuk büyüdü, ses kalınlaştı, kıllanmalar oldu...Bunlara bakıp yetişkin yerine koymaya başlıyorlar ve sorunda buradan çıkıyor zaten. O, 14 yaşında olabilir ama herüz daha bir çocuk. 14 yaşındaki bir çocukla 25 yaşındaki biri gibi konuşamazsınız. Anne baba uzun açıklamalar yapıyorlar. Bak şöyle yapmamalısın, geleceğini mahvediyorsun, ders notların düşük, OKS sınavına şöyle pazırlanman gerekiyor, yoksa ilerde iyi bir meslek sahibi olamazsın, aileni geçindiremezsin...gibi çok uzun, ergenin anlayamayacağı açıklamalarda bulunuyorlar.

Başarı beklentisi altında eziliyorlar
-Sınav kaygılarının da arttığı bu dönemde ailelere ne tavsiye edersiniz?
Çocuklara şu mesajı vermek lazım: Aslında bu dönem senin sosyalleşmen gereken bir zaman. Ama sınav için elinden geleni yapmalısın, yapabildiğini yapmalısın. Çünkü bu bir yarış değil. Bunu bir yarış haline getirirsek çocukta birtakım hasarlar kalmaya başlıyor. Depresyon, kaygı bozuklukları gibi hasarlar başlıyor. Onun için yapabildiğimiz kadar bu hasarlardan çocukları korumamız gerekiyor. Anne baba tabii ki çocuğu için kaygılı. Ama onlar yetişkin olduğu için yetişkin gözüyle bakıyorlar: gelecek, iyi evlilik yapma, iyi bir meslek sahibi olmak, güzel bir yaşam vesaire...Bütün bunların çocuğun gireceği sınava ve sınavlara bağlı olduğunu düşünüyorlar. Bu kaygılarla çocuktan beklentiler artıyor ve çocuk iyice bunların altında eziliyor.
-Özellikle sınav kaygısı için ailelere nasıl yardımcı oluyorsunuz?
Pozitif odaklı eğitim sistemi uygulamaya çalışıyoruz. Aileyi hep birlikte görüşmeye alıyoruz. Sorunun ne olduğunu dinliyoruz ve çözüme odaklı düşünerek alternatif çözümler üretiyoruz. Aileye ergenliğin doğasını anlatıp, beklentilerini gerçekçi bir seviyeye çekmelerini sağlıyoruz. Eğer problem çocuğun ders çalışması ise çocukla beraber ortak bir ders programı oluşturuyoruz. Örneğin fen dersinde bir problem varsa her gün sadece 15 dakika fen çalışıyor. Yani 45 dakika, 3 saat, 6 saat asla önermiyoruz. Böylesi daha verimli oluyor. Çocuk sadece 15 dakika fen çalışması gerektiğini biliyor ve buna uyum gösteriyor.