Hayatımızda çoğu zaman başkalarının istekleri doğrultusunda hareket ediyoruz ve yaşıyoruz. İstem dışı bir hayat değil mi? Dayatma gibi.

İşin komik yanı öyle yaşarken bunu algılayamıyoruz, robot gibiyizdir; gerekli programlarımız yüklenmiştir her şeye yetişebiliriz; ancak kendi duygu ve isteklerimiz diye bir veri yüklenmemiştir hafızamıza. Bu yüzden zaman zaman sinirli, mutsuz, keyifsiz ve hayattan zevk alamaz bir duruma geliyoruz. Ansızın kırıcı bir cevap veriyoruz karşımızdakine, yüksek sesle ve sevimsiz bir cevap.

O an başka türlü davranmamız mümkün değildir çünkü tam anlamıyla kendi istediğimiz ve bize ait olan bir düşüncenin, olayın peşinden değil; karşımızdakinin isteği doğrultusunda yol almaya davet edilmekteyizdir. Kısa bir his gelir gider ve normal davranışımızın dışında bir tepki vermeye yöneliriz ve veririz. Sözler ağzımızdan çıkar çıkmaz veya sonrasında pişmanlık duyarız. İlginçtir bazen de zevk alırız böylesine kırıcı olduğumuz için.

Kabul edelim değişim yaşamak istiyoruz ama etrafımızdan yardım alamıyoruz. Kendi hayatımızda” iyi ve mutlu olmak” istiyoruz ama hayatı paylaştıklarımız tarafından bireysel yaşamakla suçlanıyoruz. Yerine göre hem iş kadını, hem ev kadını, hem anne, hem eş, hem sevgili, hem evlat, hem aşçı, hem temizlikçi oluyoruz; kısaca her şey oluyoruz elimizden geldiğince. Yeterli olduğunu sanıp biraz da kendimizle olmak istiyoruz, hak ettik çünkü. Olmuyor, olamıyor; reddediliyor bu talebimiz.

İlgisiz, sevgisiz olmakla itham ediliyoruz. “Sadece kendine vakit ayırıp, kendi istediklerini yapıyorsun; benimle hiçbir şey yapmıyorsun” deniliyor. “ Bu saatten sonra ben de bileyim de ona göre kendime bir hayat kurayım; ben de kendi başıma zaman geçirebilirim hem de dolu dolu; sonrasını sen düşün artık!” diye de tehditler ve göz korkutmalar gelmeye devam ediyor ardı sıra. “ Kendin istediğin her yere gidiyorsun ama ben bir şey yapalım mı dediğinde katılmıyorsun; kişisel gelişim miydi ilgilendiğin senin; biraz da kendi hayatında da uygula istersen de gelişmeyi öğren!” diye aşağılanma geliyor ardından.

Radyo kanalıyla oynuyorsun farklı istasyona geldiğini zannedip seviniyorsun. O da ne? Yanlış mı duyuyorum derken ;“ Niye her şeye hayır diyorsun, niye benim istediğimi yapmıyorsun, niye benimle gelmiyorsun; nasıl istersen öyle olsun bakalım” diye aynı şarkının remiksi geçtiğiniz yeni kanalda da çalıyor. Alay ve yargılama ile beraber kol kola bir gezi yolu. Buyurun, katılın siz de… Ben almayayım teşekkür ederim.
Kişisel gelişimin en önemli noktası nedir biliyor musunuz? Ne istediğinizi tam olarak bulmak; ertelediğiniz yaşantınızı hayata geçirmek de denilebilir.

Herkesin bir potansiyeli var ve zararın neresinden dönülse kardır diyerek onun arayışında olmaktır kişisel gelişim. Hayatımızda bir boşluk ve tekdüzelik hissettiğimizde şartlarımız elverdiğince gerekli ayarlamaları yapmak ve hayatı yaşanılır kılmaktır. Sorumluluklarınızı atmak, vurdumduymaz olmak demek değildir. Bencilleşmek hiç değildir. İstediklerinizi ve hissettiklerinizi net olarak ifade etmek demektir.

Eskiyle bağınızı yenilemek ve incinmemek demektir. Gelecek endişesi yaşamamak, içinde bulunduğunuz an’ın tadını çıkartabilmek demektir. Bir arkadaşınızla güzel bir vakit geçirirken, akşam yemeğini yetiştiremeyeceğinizi düşünüp o an’ı unutmak ve akşam yemeğini yapamadığınız takdirde, evde yaşanacakları düşünmektense; içinde bulunduğunuz zamanı bitirip eve geldikten sonra durumla ilgilenmek demektir. Bir akşamı da basit yemeklerle geçiştirmek sizi sorumsuz yapmaz.

O basit akşam yemeğini bile harika bir sunumla ziyafete döndürmenize yarar, çünkü harika bir günden sonra kendinizi harika hissedersiniz. Ayrıca çocuğunuzun dışarıda arkadaşlarıyla yemek yeme ihtimali vardır; eşinizin yemeğe gelmemesi ihtimali vardır; hazırladığınız sofrayla baş başa kalabilme ihtimaliniz vardır. O zaman niye gündüz geçirdiğiniz zamanı yaşamak varken; henüz gelmemiş bir akşamı düşünüp kendinize sorun yaratacaksınız ki?

Verdiğim örnekler basit gelebilir ancak unutmayın hayatı basitleştirmek veya zorlaştırmak bizim elimizde. Sevgi demek, eve her gelene kapıyı açmak demek değildir. Sevgi demek her yere beraber gitmek, aynı anda uyumak, aynı anda aynı televizyon filmini izlemek demek değildir.

Sevgi demek her gideni hazırlıklarını bitirene kadar ayakta bekleyip yolcu etmek demek değildir. Sevgi demek çocuğunuz ders çalışırken sizin bir şey izleyip gülmeniz veya arkadaşlarınızla eğlenmeniz demek değildir. Sevgi demek birlikte olmaktan keyif almadığınız insanlarla sırf eşiniz istiyor diye bir arada bulunmak demek değildir.

Sevgi demek “Sen böyle yaparsan ben de bunu yaparım ha!” demek hiç değildir. Sevgi demek kırıcı olmak, ağzına geleni söylemek değildir. Karşınızdaki size cevap vermiyorsa umursamadığı için değil, kendi çabasıyla oluşturmaya başladığı dünyayı korumak içindir. Aynı fikirde değilseniz eğer bilin ki “sevgi” tanımınızda sorun vardır, değiştirin. Vakit kaybetmeden…
Sahiplenmeden, köleleştirmeden, yargısız, koşulsuz sevin; “sevgi” kelimesinin içi dolu olsun; kendi anlamıyla…

Selcan YILDIRICI