İlk günden bugüne, hep eşini, benzerini aradı. Beğendiği, kabul edebileceği aradığında olsun istedi. Bulamadığında, arayıp ta bulduklarının isteğine uygun olmadığında da yalnız kalmak istedi. Aslında kendisinde olanın daha fazlasıyla ya da yaşamında olmayanla tamamlamak istedi.
Ve böylece eş bulmak adına çok çaba sarf etti insanoğlu…

O isteğini davranışa dönüştürerek bir insan ile eş olabilmek.
İşte insanın eş olması da, bulması da temelinde bu dürtünün davranışa dönüşme isteğinde yatar. İyiyi, güzeli, şıkını, ekonomisi yüksek olanı, arar. Ararken de bu özelliklerin diğerlerinden farklı olanını aramayı geliştirir. Bu da onun farklılığı arayan bir gözle dış dünyaya bakmasını sağlar. Farkında olmadan bu egosal yaklaşımını davranışsal bir hale getirir. Böylece bir insanla veya insan gurubuyla eş halinde yaşama dönüşür. Eş konumunda olabileceği çevresini oluşturur. Yaşamında bir iş ortaklığı, bir evlilik, arkadaşlık, bir yurttaşlık, bir vatandaşlık olarak ona kimlik kazandırır.

Farklılığı arama, ilk başta çok cazip gelebilir insana…
Ancak bir süre sonra farklılık arayan bir gözle bakış; var olanı bitirir, tüketir. Tıpkı bazılarımızın daha da fazlasını yaşamak için birbirlerini yok etmeye çalıştıkları gibi. Nasıl ki hazıra dağ dayanmayacağı gibi…

Hiçbir insanoğlu yoktur ki farklılıkları bularak sonrasında mutlu olabilsin.
Nüfusu çoğalır ve dünya nimetleri ona hizmet eder. Ancak ortak özellikleri bulamadığından her şeyin kıymetini bilemez. Azı çoğaltabileceği yerde, çoğa ulaştığını yok etmeye başlar. Oysa ortak özellikleri arama, insanın geliştirir. Sahip olduklarına değil, sahip olabileceklerine yöneltir. Onu ararken ortak özellikleri aramaya başladığında olduğu gibi kabul eder. Bu kazanacağı davranış, herhangi bir ortamda eş arayacağına, eş olabilmesini sağlar. Bir düşünsenize size yıkan, üzen, tecavüz eden bir insanın tavrını. Nasıl hüsrana uğratıyor değil mi daha şimdiden düşüncesi. Bir de düşünsenize o davranışın en sevdiğinizde gördüğünüzü, işittiğinizi ya da hissettiğinizi…

İnsanoğlu doğuştan aldığı özellikleriyle kendi beyliğini, krallığını değil;
Yaşamında kazanabildikleriyle, çevresindekilerle ortak benzer özellikleri araması onu çevresiyle bütünleştirir. Eş elde etmeyi değil, eş olabileceğe, eş olabilmeyi gerektirir. Yani karşındakinin ortak özellikleriyle eşleşebilmeyi…
İşin özü aynı ana, babadan yani insan olan ortak varlıktan beslenebilmeyi;
Ve bu ortak özelliklerimizle eşleşebilmeyi gerektirir.

O yüzden biz, siz olalım karşımızdakine değil, onun davranışa bakmalı.
Sahip olacağına değil, sahip olunan davranışıyla eşleşebilme.

Dönüşüm Konağı
M. Orhan Müftüoğlu