Kesinlikle hayır. Şizofreni insanların dünyaya geldikleri andan itibaren yaşayabilecekleri yüzlerce tıbbi rahatsızlıktan sadece biridir.

Peki o zaman şizofreninin bu kadar kötü çağrışımlarla anılmasının nedeni nedir?

Bir akciğer rahatsızlığı kendisini öksürük, soluk almada zorlanma bir mide rahatsızlığı hazımsızlık, ağza acı su gelmesi, karın bölgesinde yanma ile belli eder. Dolayısıyla akciğerinde ya da midesinde rahatsızlık olan biri için bu rahatsızlık; çevresine, ilişkilerine olumsuz bir şekilde yansımadan sağlık kurumuna başvurmayla tedaviye doğru uzanır. Şizofreninin bu rahatsızlıklardan farkı, organ olarak beyni etkilemesi nedeniyle oluşur. Beyni etkileyen rahatsızlıklar duygu, davranış ve düşüncedeki değişikliklerle dışarı yansır. Duygu, düşünce ve davranışlardaki değişiklikler ise kişinin çevresiyle kurduğu ilişkide birtakım farklılıklar biçiminde insanlar arası ilişkilere yansır ve başlangıçta bir tıbbi rahatsızlık olarak değerlendirilemez.

Bu nedenle şizofreni diğer pek çok tıbbi rahatsızlıktan farklı olarak başlangıcı ile hekime başvuru anı arasında oldukça uzun bir süre geçen bir rahatsızlıktır. Alıştığımız, sorgulamadığımız bir hız içinde sürdürdüğümüz gündelik yaşantılarımızda karşımızdaki herhangi birinin değişik tavırları bizde birtakım soru işaretleri doğurur. Onun kendi hızımıza uymayan, beklentilerimize ters düşen tavırlarını aklımıza uydurmak için ilkin 'huysuzluk, tembellik, şımarıklık, aksilik' gibi tıbbi rahatsızlık çağrışımı yapmayan birtakım açık*lamalar buluruz. Bu da tedavi kurumuna başvurma yolunda bir sürenin daha geçmesi anlamına gelir. Ardından hekime gidilir ve şizofreni sözcüğü bir rahatsızlık tanısı olarak hayatımıza girer.

Bu aşamada akla ne gibi sorular gelir?

"Beni/bizi nasıl etkileyecek?", "Sonuç ne olacak?", "iyileşebilecek mi(yim)?", "Rahatsızlık öncesine dönebilecek mi (yim)?", "Çocuklarıma da geçer mi?", "Daha da kötüleşir mi?", "Belirtiler kaybolursa geri gelir mi?", "Evlenebilecek milyim)?", "Çalışabilecek mi(yim)?", "ilaçlar ne kadar zaman kullanılacak?", "En iyi tedaviyi nerede olabilirim (yaptırabiliriz)?", "Yoksa akıl hastanesine mi kapatacaklar?" ve benzeri daha onlarca soru gelip takılır aklımıza.

Bu sorularla hekime başvuru aşamasına gelindiğinde..?

O ne derse onu doğru biliriz. Dolayısıyla rahatsızlık öncesindeki dönemde şizofreni sözcüğünün toplumsal yaşamdaki kullanılışından aklımızda kalanların üzerine rahatsızlık döneminde başvurduğumuz hekimin bize aktardıkları eklenir. Çoğu zaman rahatsızlığa dair bilgimiz bunlarla sınırlı kalır. Umudumuz ya da umutsuzluğumuz başvurduğumuz hekimin iki dudağı arasından çıkacak sözlere ya da bir gazetede şizofreniyle ilgili çıkacak bir yazıya bağlanır.

Şizofreniyi yaşayanların ve yakınlarının öncelikle yapması gereken ise tedaviye katılım noktasında inisiyatifi bütünüyle hekime terk etmemektir. Şizofreninin tedavisine yönelik en uygun tavır sorunu yaşayan kişinin ve yakınlarının, tedaviyi uygulayan hekimle sürekli bir işbirliği içinde olmasıdır. Bu nedenle şizofreni tanısı konduğu anda sorunun çözümünü hekime havale ederek edilgin bir tutuma bürünmek rahatsızlığın seyrini daha baştan olumsuz bir yöne doğru çevirmeye neden olur. Şizofreni tedavisinde ilaç kullanmak olmazsa olmaz ilk kuraldır, ama ailenin de tedaviye katıldığı (bkz. Psikososyal tedaviler bölümü) durumlarda başarı oranı salt ilaç tedavisinden elde edilen başarıdan çok daha olumlu düzeydedir

Şizofreninin diğer tıbbi rahatsızlıklardan başka ne gibi farkları vardır?

Şizofreni, ateşli rahatsızlıklar gibi gelip geçici olmayan, zaman içinde sürekli seyir gösterebilen bir rahatsızlıktır. Çoğu zaman düz bir seyir izlemez.

Bazı durumlarda varsanılar ve hezeyanların görüldüğü alevlenme dönemlerini takiben kişinin duygularını ifade etmesinde donuklaşma, konuşkanlığında azalma, çoğunluk için zevk veren faaliyetlerden zevk alamama, ilgisizlik, toplumdan uzaklaşma, amaca yönelik davranışları başlatma ve sürdürmede güçlükler gibi belirtilerin görüldüğü bir seyir oluşabilir. Bazen bu belirtiler alevlenme dönemleri olmaksızın ya da alevlenmelerin zaman zaman araya girdiği dönemlerle birlikte devam edebilir.

İlk şizofreni atağından sonra varsanı ve hezeyanların bir ya da birkaçının devamlılık göstermesi söz konusu olabilir.

Bazı kişilerde ise şizofreni tek bir alevlenme dönemi sonrasında yeniden bir daha hiç gözükmeyebilir.

Bir kısmında ise sık tekrarlayan alevlenme dönemleri sonrası tamamen iyileşme gerçekleşmeksizin sürecin yerleştiği gözlenebilir. Her insandaki belirtiler ve seyir birbirine benzemez. Dolayısıyla şizofreniyi herkeste aynı şekilde seyreden bir rahatsızlık olarak değil, şizofreniyi yaşayan kişinin özelinde ele almak gerekir.

Şizofreninin yeniden alevlenmesi önceden anlaşılabilir mi?

Tedavisi düzenli bir şekilde süren, alevlenme belirtileri görülmeyen bir kişide sıkıntı, huzursuzluk, alınganlık, tedirginlik, uyku düzeninde bozulma, her zamankinden fazla oranda içe dönüklük gibi belirtiler rahatsızlığın nüksüne ilişkin ilk işaretlerdendir.

Şizofrenide seyri etkileyen etmenler nelerdir?

Şizofreninin erken başlayan tiplerinde geç başlayanlara göre seyir daha olumsuz özellikler içermektedir. Hızlı, gürültülü değil de yavaş ilerleyen şizofrenilerde rahatsızlığın daha olumsuz seyrettiği görülmektedir. Eğer rahatsızlık öncesi kişinin sosyal becerileri gelişmiş durumda ise okul, aile, iş konularında işlevselliği iyi ise rahatsızlığın gidişatı ve sonucu da muhtemelen iyi olmaktadır. Rahatsızlığı olan kişiye yönelik olumsuz duygu ve düşüncelerin bulunduğu ve bunların sıklıkla dışa vurulduğu ailelerde yaşayan kişilerin rahatsızlıklarında ise seyir olumsuzdur.

Tamamen düzelme görülebilir mi?

Şizofreninin tek bir alevlenme dönemi dışında bir daha hiç belirti göstermemesi de mümkündür.

Tedavi seyri nasıl etkiler?

1950'li yıllardan itibaren kullanılmaya başlanan ilaçlar sayesinde şizofreninin seyri olumlu yönde önemli bir değişim göstermiştir. 1950 öncesi dönemde rahatsızlığı olanların %80'i ağır bir durumda, kötü koşullardaki hastanelerde çok uzun bir süre bulunurken günümüzde kullanılmakta olan ilaçlar sayesinde rahatsızlığı olan kişiler hastanelerde daha kısa süre kalmakta ve yaşamlarını toplum içinde alıştıkları ortamlarda sürdürebilmektedirler.

Bir başka önemli husus da rahatsızlığın başlangıçı ile hekime başvuru anı arasındaki sürenin uzamasının rahatsızlığın neden olduğu ruhsal-toplumsal olumsuzlukları artıracağı ve tedaviyi olumsuz şekilde etkileyeceği konusudur. Bu nedenle erken müdahale önem taşımaktadır.

Rehabilitasyon çalışmaları tedaviyi etkiler mi?

Tıbbi tedavi altında ancak günlük yaşamını sürdürmede zorlukları olan kişilerin rehabilitasyon çalışmaları rahatsızlığın seyrini olumlu yönde etkilemektedir.

Rahatsızlığın yinelenmesi nasıl önlenebilir?

Uygun bir ilaç tedavisine eklenen psikoterapi uygulamaları rahatsızlığı olan kişinin kendisini 'etiketleyen', 'inciten' şizofreni tanısının suç-ceza vb. yanlış çağrışımlarını aşmasını; kimliğinin bütünlüğünü ve benlik saygısını korumasını; varsanılarını ve hezeyanlarını kontrol edebilmesini; alevlenme belirtilerini tanımasını sağlayacak önlemlerden biridir. Kişinin rahatsızlığa tepkisi inkar, farkında olmama, tedaviye uyum göstermeme biçiminde olabilir. Kişinin kimliğini tehdit eden bir yaşam olayı olarak hayatına giren bu durumu yaşamının merkezine almasını engellemek, değer verdiği amaçları, rolleri, toplumsal konumunu/kimliğini korumasına yardımcı olmak gereklidir. 'Rahatsızlığın içine yerleşmesini' önleyip, rahatsızlığın dışında kalmasını ve rahatsızlığın yarattığı sorunlarla başetmesini sağlamak temel amaç olmalıdır.

Tedavinin başarısı rahatsızlığı olan bireyin, ailesinin, tedavi ekibinin ve birlikte yaşadığı topluluğun birbirleriyle işbirliği içinde olmasına bağlıdır.

Şizofreni sadece bir tıbbi sorun değildir. Aileyi, toplumsal yaşamdaki kemikleşmiş önyargıları, ekonomik koşulları da içeren bir insanlık durumudur aynı zamanda. Bu nedenle çözümü tek başına psikiyatriye terketmek çözümsüzlüğe giden yolda atılmış bir adım olabilir ancak.


Psikolog Yunus Buğtekin