Türk Halkı "Asabi" Mi?

Banka kuyrukları, fatura kuyrukları, adliyeler, hastaneler, trafik, mahalleler… Hemen her yerde insanlar bir fırsatını bulur bulmaz birbirleriyle kavga etmeye başlıyorlar.

Kavganın başlangıç sebebi çoğu zaman gerçekten üzerinde durmaya dahi değmeyecek sudan bir sebep oluyor. Tam da bu noktada sormak gerekiyor: Peki neden böyle? Neden insanlar birbirlerini öldürme pahasına kavga ediyorlar? Türk halkı gerçekten “asabi” bir halk mı? Sözgelişi trafikte birbirine yol vermeyen iki aracın sahibi, hiç üşenmeden aşağı inip silahlarını çekerek birbirlerini vurabiliyorlar. Çocukların kavgası yüzünden iki mahalle dolusu insan, taşlar ve sopalarla birbirlerine girebiliyor. Hastanede doktorun tedavi biçimini beğenmeyen birisi hastanenin altını üstüne getirebiliyor. Fatura kuyruğunda bekleyen birisi, önüne geçmeye çalışan kişinin kafasını güzünü kırabiliyor. Yaşanan olaylarla tepkiler ya da hissedilenlerle davranışlar arasında bir orantısızlık var. İnsanların öfkelerini birbirlerine yansıttıklarını (en çok kullanılan savunma mekanizmalarından birisidir “yansıtma”) söyleyip işin içinden çıkmak kolay gibi görünse de, bu durumun hiç de o kadar kolay bir açıklamasının olmadığını görmek için deha olmaya gerek yok sanırım… Biraz daha derinlemesine bakıldığında, yaşananların bir şeylerin sonucu olduğu rahatlıkla görülebilir. Derinlerde bir yerlerde bir şeyler oluyor ve sonra bir gün, birden bire, adeta bir volkan gibi, insanlar patlayıveriyor. Ve yavaş yavaş her işlerini kavgayla halletmeye çalışan kişilere dönüşüyorlar. Ailevi sorunlar, maddi problemler, iş stresi, toplumsal olaylar… işin içine bir de, karmaşık kişisel gerekçeleri eklediğimiz zaman, ortaya son derece komplike bir tablo çıkıyor aslında.

Öyle sanıyorum ki, yaşanan öfke patlamalarını tek başına ele almak ya da değişkenlerden sadece bir tanesini öne çıkarak değerlendirme yapmak sorunun tespitinde de, çözümünde de çıkmaz sokağa sürükleyecektir bizi. Çünkü şu açık bir şekilde ortada ki, sokaktaki adamın öfkesi, her zaman sadece sokaktaki nedenlerden kaynaklanmıyor. Sözgelişi, sıkışık trafikte kavga eden iki insanın yaşadığı öfkeyi, yalnızca birbirlerine yol vermemelerine bağlarsak bazı noktaları atlamış oluruz. Bu iki insan, öyle sanıyorum ki, zaten öfkeliler ve birbirlerine yol vermemeleri, öfkelerini birbirlerine yansıtmaları için yalnızca bir araç olmaktan öteye gitmiyor. Yani aslında sokakta yaşananlar, çoğu zaman, zurnanın zırt dediği yer oluyor.

Kuşkusuz “Türk İnsanı” asabidir şeklinde özetlenebilecek sloganvari ve sığ bir ifadenin konuyu yeterince açıklamayacağı gün gibi ortadadır. Her şey bir tarafa bu abartılı bir yorum olacaktır. Ancak gerçek olan bir şey var; o da şu: İnsanlarımızın pek çoğunun psikolojik desteğe ihtiyacı var. Hem de çok acil bir biçimde. Gelgelelim kimse bunun farkında değil. Bizim gibi duygularını belli etmekten ve yaşamaktan çekinen, açık iletişim kurmayı sevmeyen, psikolojik destek almayı delilikle eş sayan insanların oluşturduğu toplumlarda yukarda sayılan türden öfke patlamalarının olması son derece doğaldır aslında. Zira insanlarımızın enerjilerini boşaltabilecekleri dayanak noktaları ne yazık ki yok. Daha doğrusu fazla yok. Bu noktada hemen bir parantez açarak konuyu destekleyeceğini düşündüğüm bir bilgi vermek isterim. Bilindiği gibi “stres” kavramı psikolojiye fizik biliminden geçme bir kavramdır. Uyaranların psikolojik sistem üzerinde uyguladığı kuvvetin, psikolojik sistemin kendisini korumak için uyguladığı tepki kuvvetinden fazla olması durumunda ortaya stres çıkar. Psikolojik sistem kendini korumak ve tekrar dengeye kavuşmak için çeşitli yolara başvurur. Amaç bu enerjinin dışarı atılması ya da bir şekilde yön değiştirmesinin sağlanmasıdır. Eğer bu olumsuz enerji vücuttan atılmazsa kişi ağır stres yaşantısına maruz kalır. Enerji birikimi strese sebep olur. Hatırlayanlar olacaktır, hani zaman zaman meydana gelen depremlerden sonra tv’ye çıkan deprembilimciler bir fay hattında uzun süre sessizlik olmasının orada enerji birikimine neden olduğunu ve fay üzerinde stres birikimi oluştuğunu söylemişlerdi. Bunun yanı sıra küçük küçük depremlerin bu enerji boşalımını sağladığı için büyük depremlerin önünü keseceğini belirtmişlerdi. Aynen bizim sözünü ettiğimiz streste olduğu gibi. Psikolojik sistem uzun süre olumsuz yaşantılara maruz kalır ve bu enerji atılamazsa büyük depremin tetikleyicisi olur.

Bizim insanımız psikolojik destek almayı reddederek aslında kendisini büyük depremlerin kucağına atıyor farkında olmadan. Elbette bunun sonucunda da ortaya “asabi bir toplum” portresi çıkıyor.

kaynak