-
* Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla;
1-Biz senin göğsünü açıp genişletmedik mi?
2-3-Belini büken yükünü senden alıp atmadık mı?
4-Senin şânını ve ününü yüceltmedik mi?
5-6-Elbette zorluğun yanında bir kolaylık vardır. Gerçekten, zorlukla beraber bir kolaylık daha vardır.
7-8- Boş kaldın mı hemen (başka) işe koyul ve yalnız Rabbine yönel.
İNŞİRAH SURESİ
5-6- Elbette zorluğun yanında bir kolaylık vardır. Gerçekten, zorlukla beraber bir kolaylık daha vardır.
İnşaallah...
-
https://youtu.be/cs5x1ba_7Zs
Dün akşam izlediğim,Ruh Sağlığı Yasası konusundaki haber.
Hem Ruh Sağlığı hemde bu konuyla direkt bağlantılı Uyuşturucu ve Madde Kullanımının Önlenmesi konusunda çok ciddi yasa ve yönetmelik boşlukları var arkadaşlar.
Bu konularla biraz ilgili olanların aşina olduğu ciddi sorunlar bunlar.
Gündeme alınması ve yasa haline gelmesi hepimiz için çok önemli.
Antidepresan kullanımı %17'lerde.
Her beş kişiden biri hasta.
Uzmanlar bu durumun meselenin sadece bilinen kısmı olduğunu söylüyor.
Bence geniş bir çerçeveden,sebep-sonuç ilişkileriyle işin sosyal-ticari-ekonomik-güvenlik boyutu mutlaka göz önüne alınıp irdelenerek çözüm üretilmesi gereken bir sorun.
Not:Ruh; psikiyatrik anlamıyla basitçe düşünce,duygu ve davranışlarla bunlardan yansıyan kişilik özelliklerinin toplamıdır.
-
Aslında yazmam çok doğru değil ama divan edebiyatından üç beyit;
İçmek ister bülbülün kanın meger bir reng ile
Gül budağının mizacına gire kurtara su
Fuzuli
(Gül budağı, meğer hile ile bülbülün kanını içmek istiyormuş. Suya söyleyin, gülün mizacına göre hareket etsin de bülbülü kurtarsın)
*****
Gördüm açılırken bu seher goncayı hara
Sordum nola bu cevr ü cefa bülbül-i zara
Bir ah çekip hasret ile dedi ne çare
Gül yağını eller sürünür çatlasa bülbül
Osman Nevres
*****
Hâr-ı gamda ‘andelîb eyler figân u zârlar
Goncalarla salınur sahn-ı çemende hârlar
Baki
-
Gölgesinde otur amma
Yaprak senden incinmesin.
Temizlen de gir mezara
Toprak senden incinmesin.
Yollar uzun, yollar ince
Yol kısalır aşk gelince
Yat kurban ol İsmail’ce
Bıçak senden incinmesin.
Burdayım de ararlarsa
Doğru söyle sorarlarsa
Tabutuna sararlarsa
Bayrak senden incinmesin.
İl göçsün göçtüğün vakit
Yol yansın geçtiğin vakit
Suyundan içtiğin vakit
Kaynak senden incinmesin.
Toz konmasın sakın sana
Hakkı geçer halkın sana
Gücenmesin yakın sana
Uzak senden incinmesin.
(Yasaklı Rüyalar)
Abdurrahim Karakoç
-
22.Allah'ın, göğsünü İslâm'a açtığı, böylece Rabbinden bir nur üzere bulunan kimse, kalbi imana kapalı kimse gibi midir? Allah'ın zikrine karşı kalpleri katı olanların vay haline! İşte onlar açık bir sapıklık içindedirler.
23.Allah sözün en güzelini; âyetleri, (güzellikte) birbirine benzeyen ve (hükümleri, öğütleri, kıssaları) tekrarlanan bir kitap olarak indirmiştir. Rablerinden korkanların derileri (vücutları) ondan dolayı gerginleşir. Sonra derileri de (vücutları da) kalpleri de Allah'ın zikrine karşı yumuşar. İşte bu Kur'an Allah'ın hidayet rehberidir. Onunla dilediğini doğru yola iletir. Allah kimi saptırırsa artık onun için hiçbir yol gösterici yoktur.
Zümer Süresi
-
Bazen gece ve gündüz üzerine düşünürüm.
Gece örtendir,rabbimin settar yanıdır.
Işık kaynağı aydır.
Güneşin ışığını kırarak yansıtır.
İslam takvimi ay takvimidir.
Kuran settar bir kitaptır pek çok yönden.
İçinde gizli nice manevi hediyeler vardır.
Hilalin dolunay olması gibi,kalbini islama açanlar önce hilal bir kalb ile başlar,sonra ilim ve hikmeti içselleştirdiği ölçüde dolunaya döner.
Gündüz ise güneştir ışık kaynağı.
Saklı gerçekleri açığa vurur.
Günümüzde güneş takvimi kullanıyor insanlar.
Gelişen teknolojiyle beraber her şey açıkta.
Güneş aydınlıktır,her şeyi açığa vurur ama yakar insanı canını acıtır.
Yarasa mesela karanlığa alışıktır,güneşte yaşayamaz.
Mana ise bazen güneş olur bazen ay.
Gündüzü gecenin,geceyi gündüzün içine sokar.
Yerine göre aydınlatır,yerine göre karartır.
Mihenk noktası adalet ve hikmettir.
Rumi takvim de ne güneşi baz alır,ne ayı.
İkisi arasında bir yerlerdedir.
Bazen böyle şeylerde doğuyor fikir dünyama ama;
Nedense tam olarak mantığını-manasını yakalayamıyorum.
Bir nevi delilikde diyebilirsiniz :)
http://m.radikal.com.tr/yazarlar/ays...i_rumi-1264604
Okurken dedimki; Bir takvimin başında ne kavga etmişler be kardeşim.
Yazının sonundaki siyasi yorum konusu yazara ait,benim değil.
İçeriğe binaen paylaşıyorum.
-
Bazen mehdilik iddia eden insanların temsilcisi gibi konuşan insanlar tebliğ amaçlı geliyor,sohbet ediyoruz.
Etrafta böyle psikopatolojisi olan bir çok insan var.
Sevdiği insanların özel olduğuna veya Allah tarafından yetkilendirildiğine,onların Allahın yeryüzündeki gölgesi olduğuna inananlarda var.
Hatta daha öncede demiştim psikiyatri servisleri böyle insanlarla dolu.
Bazılarının ise niyeti bozuk.
Ben böyle insanlara hep şunu diyorum;
Ortada Bir Yusuf varda biz mi kokusunu almıyoruz yahut görüp farkedemiyoruz?
Bizde öyle bir sinenin hasretini çekiyoruz ama etrafımıza bakarken gördüklerimizi tarif eden tek cümle Mehmet Akifin şu sözü;
Kaç müslüman tanıdımsa hep makberdedir,
Müslümanlık nerde bilmem amma galiba göklerdedir.
Gerisi laf...
-
HZ. İLYAS (A.S) VE TEVHİD ÇAĞRISI
“Şüphesiz İlyas da peygamberlerden idi. Hani kavmine şöyle demişti: ‘Allah’a
karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Yaratıcıların en güzelini, sizin ve geçmiş
atalarınızın Rabbi olan Allah’ı bırakarak Ba’l’e mi tapıyorsunuz?’ Onu
yalanladılar. Bu sebeple onlar (cehenneme) götürüleceklerdir. Ancak Allah’ın
ihlâslı kulları başka. Sonradan gelenler içerisinde ona güzel bir ad bıraktık.
İlyas’a selâm olsun. Şüphesiz biz iyilik yapanları böyle mükâfatlandırırız.
Çünkü o bizim mümin kullarımızdandı.” (Sâffât, 37/123-132)
İlyas (a.s), Kur’an-ı Kerim’de kendisinden kısaca bahsedilen peygamberlerdendir
(Enâm, 6/85; Sâffât, 37/123).
O, kavmini “Tevhid”e çağırdı ve milletine şöyle hitap etti:
“Allah’a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?”
“Yaratıcıların en güzelini, sizin ve geçmiş atalarınızın Rabbi olan Allah’ı bırakarak “Ba’l’e
mi tapıyorsunuz?”
lyas (a.s), tevhid inancından ayrılıp puta tapmaya başlayan İsrailoğullarına gönderildi.
Ayet-i kerimede geçen “Ba’l” de Hz. İlyas’ın kavminin tapındığı putun ismiydi. Oturduğu şehirlerinin ismi “Bek” olan bu halkın, tapındıkları puttan dolayı şehirlerinin isminin
“Ba’lebek” olduğu kaynaklarda rivayet edilmektedir (Suat Yıldırım, “Ba’l”, DİA, IV, 553-554).
Puta tapan bu kavim, İlyas (a.s)’ın uyarmalarına kulak vermedi.
İman etmedi.
Tıpkı kendilerinden önceki peygamberlerin çağrısına uymayanlar gibi.
Nitekim Kur’an-ı Kerim
özellikle bu nokta üzerinde durmakta ve İsrailoğullarının zaman zaman nankörlük ettiklerine dikkatleri çek mektedir(Bakara, 2/83-85; Câsiye, 45/16-17).
Hâlbuki o kutlu elçiler, ilimle ameli, hayatla ahlakı, hikmetle irfanı, dünya ile ahireti
buluşturan ve barıştıran insanlık önderleri, hikmet ışığı ve hidayet rehberleriydi.
Onlar,insanları küfrün bataklığından, bir olan Allah’ın tevhit yoluna, bilgi ve inancın aydınlığına
çağırmıştı…
İşte İlyas, onların “En güzel Yaratıcı”yı bırakıp da, Ba’l’e tapmalarını, Tevhîd İnancı’nı
temelinden yıkıp put perestliğe dönmelerini çirkin karşılamıştı.
Hz. İlyas uzun bir mücadele verdi, ancak onları doğru yola çevirme im kânı elde edemedi; sonunda onu yalanlamak suretiyle hakkı red ve inkâr ettiler.
Evet, “ Onu yalanladılar” (Sâffât, 37/127).
Dünyada imansızlıklarının cezasını çekmiş olan bu halk âhirette de perişan olacaktı.
Nitekim;
“Bu sebeple onlar (cehenneme) götürüleceklerdir.” dendi. Ancak, her millete olduğu gibi
onlar içinde de;
“Ancak Allah’ın ihlâslı kulları başka.” idi.
İlyas (a.s) kendisinden sonrakiler için de anıla gelmişti.
Çünkü Allah böyle dilemişti.
“Sonradan gelenler içerisinde ona güzel bir ad bıraktık.İlyas’a selâm olsun.”
Görüldüğü üzere ayetlerde; İlyâs (a.s)’ın, İsrâiloğullarını hakka davetinden bir özet
verilmekte, O’nun çağrısından örnekler sunulmaktadır.
Öncelikle Hz. İlyas’ın uyarıp davet ettiği milletinin Allah’tan korkmadıkları, kötülüklerden sakınmadıkları; aynı zamanda Allah’ı bırakıp putperestliğe döndükleri ko nuya giriş anlamında yer verilmektedir.
Sonrada ana tema şöyle işlenmektedir:
1. İnsan eliyle yontulup şekillendirilen Ba’l ve benzeri putlar, ilâhî icat ve sanatın karşısında hiçbir anlam ve değer taşımaz.
Çünkü kâinatı da, onda yer alan her varlığı da yaratan Allah’tır.
2. Allah gelip geçenlerin de, gelecek olanların da yegâne yaratıcısı ve terbiye edicisidir.
İlyâs (a.s)’ın teblîğ ve irşatta bulunduğu kavmin çoğu in kârda ısrar etmişse de, ona
inananlar da olmuştur.
Daha sonra hak ile batılın devamlı mücadele hâlinde olduğu gösterilmekte ve kıyamete kadar da bunun devam edeceğine, ancak batılın daima yok olmaya mahkûm olduğuna işaret edil mektedir.
İlyâs Peygamber de görevini lâyıkıyla yerine getirerek ilâhî iltifata mazhar olmuş ve kendisinden sonra gelenlere şerefli bir isim bırakmıştır.
Sonuç olarak iyi bir ün, iyilere Allah’ın mükâfatıdır. O halde geride iyi bir isim, bu
kubbede hoş bir seda bırakmak için çalışılmalıdır.
Bunun önde gelen şartı da hiç şüphesiz imandır.
İlyâs Peygamber gibi, hemen bütün peygamberler dünyada da, âhirette de Allah’ın selâm sıfatının tecellisine mazhar kılınmışlardır.
Onlara dosdoğru uyan müminlerin de bu sıfattan nasiplerini alacaklarında hiç şüphe yoktur.
Selam İlyas (a.s)’a ve ona tabi olanlara olsun…
http://www.imanilmihali.com/wp-conte...%20diyanet.pdf
*Ba’l putunun güzel bir kadını tasvir eden bir put olduğuda söylenir.
*Televizyonların-Medyanın da etkisiyle güzel görünen belli ölçülerdeki kadın-erkek bedenleri birer puta dönüştü.
*İnsan kalbindeki bu putları-diğer pek çok put gibi- kırmalı ve karşısındaki insana bakarken suretten çok sirete değer vermeli.
*İnsanların gözünde bu adaletsizliği yaratan,yine insanın kendi uydurduğu-ürettiği çarpıklaşmış değer ölçüleri.
-
ALLAH, KALPLERDE GİZLENENİ HAKKIYLA BİLENDİR
“İyi bilin ki onlar, O’ndan gizlenmek için, kalplerindeki düşmanlığı gizliyorlar. Yine iyi bilin ki, elbiselerine büründükleri zaman bile, Allah onların gizlediklerini de, açığa vurduklarını da bilir. Çünkü O, göğüslerin özünü (kalplerde olanı) hakkıyla bilendir.” (Hûd, 11/5)
Mealini verdiğimiz ayet-i kerimede müşriklerin Peygamber Efendimizden gizlenmeleri; O’nun Rabbinden getirdiklerine inanmadıkları ve kalplerindeki düşmanlığı gizledikleri anlamlarını ihtiva etmektedir.
Ancak ne kadar gizlerlerse gizlesinler, istedikleri elbiselerine bürünsünler bunun Rabbimiz tarafından bilineceği ayetin devamında çok vurgulu bir şekilde ortaya konularak şöyle buyurulmaktadır:
“O, göğüslerin özünü (kalplerde olanı) hakkıyla bilendir.”
Zira yüce Rabbimizin güzel isimlerinden biri de devamlı, eksiksiz ve her şeyin özünü bilen anlamına gelen “Alîm”dir.
Bu güzel ismi gereğince “O, gaybı da, görünen âlemi de bilendir, mutlak güç sahibidir, hüküm ve
hikmet sahibidir.” (Teğabûn, 64/18)
Hüküm ve hikmet sahibi olan Rabbimizden her nerede olursa olsun hiçbir şey gizli değildir.
“Göklerdeki ve yerdeki her şeyi bilir. Gizlediklerinizi de açığa vurduklarınızı da bilir. Allah, göğüslerin
özünü (kalplerde olanı) hakkıyla bilendir.” (Teğabûn, 64/4)
Şu halde açıktan veya gizlice yaptıklarımız hatta kalbimizden geçirdiklerimiz dahi Rabbimiz tarafından bilinmektedir.
Öyleyse bizim hem düşüncelerimizin hem de davranışımızın doğru, güzel ve hayır istikametinde olması gerekir.
Çünkü bunları hiç kimse görmüyor ve bilmiyor olsa da Rabbimiz bilmekte ve görmektedir.
Elbette düşünce safhasında olup henüz fiiliyata geçmemiş düşüncelerimizden sorumlu olmayız.
Ancak davranışlarımızın ortaya çıkmasının öncesinde düşüncelerimizin etkisinin olduğunu da inkâr edemeyiz.
Kısaca iyi düşünen insan iyi işler yapar.
Eğer iyilik yapmaya niyet eder de yapmazsak bu niyetimizden dolayı Allah katında tam bir iyilik sevabı kazanacağımız, eğer iyiliğe niyetlenir de yaparsak on katından yedi yüz katına kadar hatta daha fazla sevap kazanacağımız unutulmamalıdır (Buharî, “Rikak”, 31; Müslim, “İman”, 59).
Burada önemli olan nokta; düşünce planında olan ama eyleme dönüştürmeyip vazgeçtiğimiz kötülüklerden sorumlu olmadığımız gibi, bu düşüncemizden vazgeçtiğimizde sevap kazanacağımız olgusudur.
Düşündüğümüz ve yaptığımız her şeyin Rabbimiz tarafından bilindiğinin idrakinde olan biz Müslümanlar nerede olursak olalım kötülük yapmamıza imkân var mıdır?
Çünkü bizler ne yaparsak yapalım Rabbimiz tarafından bilinmektedir:
“Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin ona verdiği vesveseyi de biz biliriz. Çünkü biz ona şah
damarından daha yakınız. Üstelik biri insanın sağ tarafında, biri sol tarafında oturmuş iki alıcı melek
de (onun yaptıklarını) alıp kaydetmektedir.” (Kâf, 50/16-17) buyuran Rabbimiz, bizim her yaptığımızı
hakkıyla bilmekte ve meleklerine kaydettirmektedir.
Böyle sıkı bir kontrol altında olduğumuzu düşünerek her hâlimizle doğru ve dürüst davranmalıyız.
“İnsan hiçbir söz söylemez ki onun yanında (yaptıklarını) gözetleyen (ve kaydeden) hazır bir melek bulunmasın.” (Kaf, 50/18) ayetine kulak verip, her konuştuğumuz ve yaptığımızın kayda geçtiğini düşünerek bütün hayatımız boyunca Rabbimizin emirlerine uygun hareket etmeliyiz.
Şöyle bir düşünelim; ticaret yaparken yanımızda olmayan birine bir şey vermemiz gerektiğinde, kimsenin bulunmadığı bir ortamda onun hakkını tam olarak veriyor muyuz?
Kimsenin bilemeyeceği, göremeyeceği bir yerde bir haramı işlemeyi veya birine bir kötülük yapmayı planladığımız zaman insanlar görmüyor ama ilmi her şeyi kuşatan Rabbim beni görüyor diye ürpererek hemen bu kötülükten vazgeçebiliyor muyuz?
Yoksa nasıl olsa kimse görmüyor, öyleyse rahatlıkla bu haramı işleyebilirim mi diyoruz.
Eğer kimse görmese de Rabbim beni görüyor ve yaptıklarımı biliyor diye o kötülükten uzaklaşabiliyorsak işte mesele hallolmuş demektir.
Yüce Rabbimizin her şeyi bildiğine ve ahirette bu yaptığımız kötülüklerden hesaba çekileceğimize inandığımıza göre nasıl yanlışlık yapabiliriz?
Eğer tek başımıza kaldığımızda nasıl olsa kimse görmüyor diye haramları ve kötülükleri işleyebiliyorsak hemen bu yanlışlıktan vazgeçmeli ve yüce Rabbimizin şu uyarısına kulak vermeliyiz:
“(Ey Muhammed!) Sen hangi işte bulunursan bulun, ona dair Kur’an’dan ne okursan oku ve (ey
insanlar, sizler de) hangi şeyi yaparsanız yapın, siz ona daldığınızda biz sizi mutlaka görürüz. Ne yerde,
ne de gökte, zerre ağırlığınca, (hatta) bu zerreden daha küçük veya daha büyük olsun, hiçbir şey
Rabbinden uzak (ve gizli) olmaz; hepsi muhakkak apaçık bir kitapta (Levh-i Mahfuz’da yazılı)dır.” (Yunus, 10/61)
http://www.imanilmihali.com/wp-conte...%20diyanet.pdf
-
HZ. İSA VE RUHBANLIK OLAYI
“Sonra bunların peşinden ard arda peygamberlerimizi gönderdik. Onların arkasından da Meryem oğlu İsa’yı gönderdik, ona İncil’i verdik ve kendisine uyanların kalplerine şefkat ve merhamet duygusu koyduk. (Kendiliklerinden) icat ettikleri ruhbanlığa gelince; biz onu onlara farz kılmamıştık. Allah’ın rızasını kazanmak için onu kendileri icat etmişlerdi. Fakat ona da gereği gibi uymadılar. Biz de içlerinden iman edenlere mükâfatlarını verdik. Fakat onlardan birçoğu da fasık kimselerdir.” (Hadîd, 57/27)
Müslümanlar olarak Allah’ın seçtiği tüm peygamberlere ve onlara indirilen kitaplara inanırız.
Bütün peygamberler, gönderildikleri toplumları tevhîd inancına çağırmış ve kendilerinden sonra gelecek Allah elçilerinin davetine de uymayı tavsiye etmişlerdir.
Kur’an’da ismi sıkça geçen; gerek yaratılışı ve gerekse ölümü oldukça sırlı olan peygamberlerden birisi de Hz. İsa (a.s)’dır.
İslam’a göre, Hz. İsa, Meryem’den babasız dünyaya gelmiş bir peygamberdir. “Allah nezdinde İsa’nın durumu, Âdem’in durumu gibidir.
Allah, onu topraktan yarattı. Sonra ona ‘Ol!’ dedi ve oluverdi.” (Âl-i İmran, 3/59)
O, İsrailoğullarını hak dine ve tevhid inancına davet eden ve son peygamberin gelişini haber veren bir müjdecidir.
Kur’an’da, “ Hani, Meryem oğlu İsa, Ey İsrail oğulları! Şüphesiz ben, Allah’ın size, benden önce gelen Tevrat’ı doğrulayan ve benden sonra gelecek, Ahmed adında bir peygamberi müjdeleyici (olarak gönderdiği) peygamberiyim demişti.” (Saff, 61/6) diye belirtilmektedir.
Hz. İsa’nın ölümü ile ilgili olarak Kur’an’da şu bilgiler verilmektedir:
“Allah elçisi Meryem oğlu İsa’yı öldürdük’ demeleri yüzünden (onları lânetledik). Hâlbuki onu ne öldürdüler, ne de astılar; fakat (öldürdükleri) onlara İsa gibi gösterildi. Onun hakkında ihtilâfa düşenler bundan dolayı tam bir kararsızlık içindedirler; bu hususta zanna uymak dışında hiçbir (sağlam) bilgileri yoktur ve kesin olarak onu öldürmediler. Bilakis Allah onu (İsa’yı) kendi nezdine kaldırmıştır. Allah izzet ve hikmet sahibidir.” (Nur, 157-158)
Ruhbanlık; insanlardan uzaklaşıp riyazete çekilerek dünya zevklerini terk etmek ve kendini aşırı bir şekilde ibadete vermek demektir.
Ruhbanlık, Hıristiyanlara özgü bir anlayıştır.
Hz. İsa’dan sonra, gördükleri baskı ve zulüm sebebiyle bir kısım Hıristiyanlar toplumsal hayattan soyutlanarak, edindikleri özel mekânlara çekilmişler ve kendilerini ibadete adamışlardı.
Zamanla, bir yaşayış biçimi olarak, Hıristiyanlığın bünyesinde yerleşen bu uygulamaya ruhbanlık, uygulayanlara da ruhban adı verildi.
Ruhbanlar, Allah’ın hoşnutluğunu elde etmek ve hayatın yozlaştırıcı unsurlarından uzakta kalabilmek için bu geleneği benimsemişlerdi.
Bunlar, inzivaya çekilmek, hiç evlenmemek, ruhsal arınma, dünyaya önem vermeme, bir lokma ve bir hırka yeter gibi bir anlayış içerisinde hayatlarını sürdürüyorlardı.
Düşünceleri ve ruhlarını her türlü ihtirastan arındırıp varlıklarını tümü ile Allah’a adayacaklardı.
Sonraları bu düşünce uygulamada amacından uzaklaştı, birtakım ruhsuz törenlere ve biçimsel şenliklere dönüştü.
Üçüncü asırdan itibaren evlenmeyi bir fitne olarak görmüşler ve evlenmemişlerdi.
Bu ve benzeri düşünceler nedeniyle Hıristiyanların birçoğu bu ruhban sınıfını kabul etmemektedirler.
Ruhbanlık, İslamî bir davranış olmadığı gibi, hak dinlere de nispet edilemez.
İslam, dünyayı terk etmeyi değil, dünya ve ahiret dengesini sağlamayı, Allah’ın dinini yeryüzüne hâkim olması ve Allahın isminin yüceltmesini amaçlar.
İslam’ın gayesi, insanları her türlü fitne ve fesattan korumaktır.
İslam’da ruhbanlık olmadığı gibi, ayrıcalıklı din adamı sınıfı, günahları bağışlama, dinden çıkarma (aforoz) ve cennet belgesi verme yetkisi de yoktur.
Kul, rabbine arada hiçbir vasıta olmadan yönelebilmelidir.
Peygamberin görevlerinden biri de, din ve dünya işlerini birlikte yürütmek, yüce Allah’ın mesajını bütün insanlara duyurmak, Allah’ın emirlerini yeryüzünde hâkim kılmaktır.
Müslüman olarak bizim görevimiz, yüce Allah’ın emirleri doğrultusunda hareket etmek ve bütün peygamberleri ve getirdiklerini kabul etmektir
http://www.imanilmihali.com/wp-conte...%20diyanet.pdf