Orijinalini görmek için tıklayınız : Psikiyatride Kullanılan Terimler .
9 ŞUBAT
26-04-2008, 05:58 PM
Ruhsal durum muayenesi
Psikiyatrik bulgular ve terimler
DSM ve ICD nedir?
Diğer Bazı Terimler
devamı alttadır.
9 ŞUBAT
26-04-2008, 05:59 PM
Psikiyatrik tanının konulabilmesi için psikiyatrist öncelikle hastanın ruhsal durum muayenesini yapar. Ruhsal durum muayenesi hastanın görüşme sırasındaki davranışlarını ve durumunu tanımlamak demektir. Ruhsal durum muayenesi hastanın kendisinden veya yakınlarından alınan geçmişe ait bilgilerle (hikaye), fizik muayene ve laboratuar sonuçlarıyle birlikte değerlendirilmezse yanlış sonuçlar çıkarılabilir. Çünkü belirli bir hastalığın görünümü hastalığın çeşitli evrelerinde farklı görünümler sergileyebileceği gibi, hastanın ruhsal durum muayenesi sırasındaki durumundan, kullandığı ilaçlardan veya muayenenin yapıldığı ortamdan etkilenebilir. Ruhsal durum muayenesi şu bölümlerden oluşur: Görünüm, bilinç, emosyonel durum, motor davranış, düşünce, konuşma, algı, bellek, zeka, içgörü, yargılama.
devamı alttadır.
9 ŞUBAT
26-04-2008, 06:01 PM
Bilinç: farkındalık durumu
Genel görünüm
Emosyon (Duygu)
Motor davranış
Düşünce
Konuşma
Algı
Bellek (hafıza)
Zeka
İçgörü
Yargılama
devamı alttadır.
9 ŞUBAT
26-04-2008, 06:01 PM
DSM-IV’de yer alan tanılar:
DSM-IV’e göre şizofreni tanısı
Tıp tarihi boyunca mental bozuklukların sınıflandırılmasına çalışılmıştır. Bu çaba “mani” ve “histeri” terimlerini kullanan Hipokrat’a kadar uzanır. Hastalıkların Uluslararası Sınıflaması’ın gözden geçirilmiş 10’uncu versiyonu ICD-10 Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından geliştirilmiş olup, Avrupa’da kullanılan resmi sınıflandırma sistemidir. DSM-IV ise Amerikan Psikiyatri Birliği (APA) tarafından geliştirilmiş olan mental bozuklukları sınıflandırma sisteminin 4. gözden geçirilmiş baskısıdır. DSM mental bozuklukları sınıflandırma sistemi Amerikan Psikiyatri birliği tarafından ilk kez 1952 yılında yayımlanmıştır. Mental bozuklukların tanımlanması ile ilgili karşılaşılan sorunlar ve yapılan araştırmalar sonucunda artan bilgiler ışığında bozuklukları en doğru biçimde tanımlayan kriterler belirlenmiş ve güncelleştirilmiştir. DSM-IV bu çabaların son ürünü olarak 1994 yılında yayımlanmıştır. APA ve DSÖ’ün ortak çabaları sonucunda bu iki sınıflandırma sistemi arasındaki farkların en aza indirilmesine çalışılmıştır. DSM-IV halen ruh sağlığı alanında çalışanlar tarafından kullanılmakta, sigorta şirketlerinin ödemelerinde ve hukuki durumlarda temel alınmaktadır.
DSM-IV deskriptif yani tanımlayıcıdır. Bozuklukların sebeplerinden bağımsız bir şekilde görünümlerini tanımlar. Tanının konulabilmesi için gerekli olan özelliklerin ve belirtilerin bir listesini sunar. Bu bölümde DSM-IV’deki tanıların ve kriterlerin tamamının verilmesi mümkün olmadığından DSM-IV’deki tanı kategorileri ve örnek olarak şizofreni tanısının konulması için kullanılan tanı kriterleri aşağıda verilmiştir. DSM-IV tanımlanan bir kategoriye ait kriterlerin tam olarak karşılanamadığı durumlarda kullanılmak üzere atipik, residüel, başka türlü adlandırılamayan şeklinde tanımlanabilmesi için belirli kurallar koyar.
Çok eksenli değerlendirme: DSM-IV’de hasta 5 ayrı eksende değerlendirilir. Birinci eksende klinik bozukluklar ve klinik ilgi odağı olabilecek diğer durumlar; 2. eksende kişilik bozuklukları, mental retardasyon; 3. eksende mental bozukluğa ek olarak bulunan genel tıbbi durumlar ve fiziksel bozukluklar belirtilir. 4. eksende mental bozukluğun gelişiminde katkıda bulunan psikososyal ve çevresel sorunlar kodlanır. 5. eksende ise hastanın sosyal, iş ve psikolojik işlevselliği olmak üzere genel işlevselliği 100 üzerinden değerlendirilir. Bozukluğun şiddeti, hafif, orta derecede, ağır, kısmi remisyonda, tam remisyonda olmak üzere belirtilir.
Klinik görünümlerin çeşitliliği nedeniyle tanısal sınıflandırma mümkün olan her durumu kapsayamaz. Semptomlar tanı koyabilmek için gerekli eşiğin altında olduğunda, klinik görünüm genel olarak tanımlanan kategoriye uymakla birlikte özel bir tanının kriterleri tam olarak karşılanmadığında, bozukluğun etiyolojisi hakkında tereddüt edildiğinde (genel tıbbi bir duruma mı bağlı yoksa primer mi?), atipik veya karışık bir semptom örüntüsü ile karşı karşıya bulunulduğu durumlarda “başka türlü adlandırılamayan” kategori kullanılır.
DSM-IV, klinik, eğitim ve araştırma ortamlarında kullanılmak üzere oluşturulmuş bir sınıflandırma sistemidir. Teşhis kategorileri, kriter ve tanımlamaları uygun klinik eğitim almış ve teşhis konusunda tecrübeli uygulamacılar tarafından kullanılabilir. Eğitimsiz kişiler tarafından mekanik olarak kullanılamaz. DSM’deki kriterler klinik değerlendirme için yol gösterir, yemek tarifleri gibi kullanılması mümkün değildir. Örneğin var olan semptomların şiddetli ve devamlı olduğu bir durumda, bir tanının kriterleri tam olarak karşılanmasa bile klinik yargıyla belirli bir tanının konulması mümkündür.
DSM’nin adli amaçlarla kullanımında bazı sorunlar ortaya çıkabilir. Hukuğun sonuç olarak ilgilendiği sorularla klinik teşhiste kullanılan bilgiler arasında tam bir uyum olmayabilir. Bireyin özel hukuki bir standardı (cezai ehliyet, competence veya disability) karşılayıp karşılamadığına karar verirken DSM- IV teşhisinde kullanılan bilgiye ek bazı bilgilere genellikle ihtiyaç duyulur: Bireyin fonksiyonel yetersizlikleri ve bu yetersizliklerin söz konusu standardı nasıl etkilediği gibi. Belirli bir teşhisin konmuş olması bozukluk, maluliyet veya yetersizlik seviyesini belirlemez.
Klinisyen olmayan karar mercileri, teşhisin, ruhsal bozukluğun veya bu bozuklukla ilişkili kısıtlanmaların etiyolojisini (sebebi) göstermediğini dikkate almalıdırlar. Klinik olarak konulan teşhis davranışlar üzerindeki kontrolün yitirilebileceğine işaret etse de belli bir zamanda kontrolün olmadığını veya olamayacağını teşhis kendi içinde belirlemez.
Klinik araştırmalar ve tecrübeler sonucunda ortaya çıkan yeni bilgiler süphesiz DSM-IV’de yer alan hastalıkları daha iyi anlamamızı sağlayacak. Bunun sonucu olarak, ileriki yıllarda bazı bozuklukların sınıflandırma sisteminden çıkarılması mümkündür.
devamı alttadır.
9 ŞUBAT
26-04-2008, 06:08 PM
Genellikle ilk kez bebeklik, çocukluk ya da ergenlik döneminde tanısı konan bozukluklar
Mental retardasyon
Hafif mental retardasyon
Orta derecede mental retardasyon
Ağır mental retardasyon
İleri derecede ağır mental retardasyon
Mental retardasyon, şiddeti belirlenmemiş
Öğrenme bozuklukları
Motor beceriler bozukluğu
İletişim bozuklukları
Yaygın gelişimsel bozukluklar
Dikkat eksikliği ve yıkıcı davranış bozuklukları
Bebek ya da küçük çocukların beslenme ve yeme bozuklukları
Tik bozuklukları
Dışa atım bozuklukları
Bebeklik, çocukluk ya da ergenliğin diğer bozuklukları
Delirium, demans, amnestik ve diğer kognitif bozukluklar
Genel tıbbi bir duruma bağlı mental bozukluklar
Madde kullanımı ile ilişkili bozukluklar
Alkolle ilişkili bozukluklar
Amfetamin (ya da amfetamin benzeri maddelerle) ilişkili bozukluklar
Kafeinle ilişkili bozukluklar
Kannabisle ilişkili bozukluklar
Kokainle ilişkili bozukluklar
Hallüsinojenle ilişkili bozukluklar
İnhalanla ilişkili bozukluklar
Nikotinle ilişkili bozukluklar
Opiyatla ilişkili bozukluklar
Fensiklidin (ya da fensiklidin benzeri maddelerle) ilişkili bozukluklar
Sedatif, hipnotik ya da anksiyolitiklerle ilişkili bozukluklar
Çoğul madde kullanımı ilişkili bozukluk
Diğer (ya da bilinmeyen) bir madde kullanımı ile ilişkili bozukluklar
Şizofreni ve diğer psikotik bozukluklar
Şizofreni
Aşağıdaki uzunlamasına gidiş sınıflandırması bütün şizofreni alt tiplerine uygulanır:
Episodlar arasında rezidüel semptomlar gösteren episodik (varsa belirtiniz: Belirgin semptomlar gösteren) Episodlararasında rezidüel semptomlar olmaksızın epizodik
Sürekli (varsa belirtiniz: Belirgin negatif semptomlar gösteren)
Geçirilmiş tek epizod kısmi remisyonda (varsa belirtiniz: Belirgin negatif semptomlar gösteren) Geçirilmiş tek episod tam remisyonda
Diğer ya da tam belirlenmemiş bir örüntü
Paranoid tip
Dezorganize tip
Katatonik tip
Farklılaşmamış tip
Rezidüel tip
Şizofreniform bozukluk
Varsa belirtiniz: İyi prognostik özellikleri olmayan / İyi prognostik özellikleri olan
Şizoaffektif bozukluk
Tipini belirtiniz: Bipolar tip / Depresif tip
Sanrısal bozukluk
Tipini belirtiniz: Erotomanik tip / Grandiöz tip / Kıskançlık tipi / Persekütuar tip / Somatik tip / Mikst tip / Belirlenmemiş tip
Kısa psikotik bozukluk
Varsa belirtiniz: Belirgin stres etken(ler)i olan / Belirgin stres etken(ler)i olmayan
Paylaşılmış psikotik bozukluk
...’e bağlı psikotik bozukluk [Genel tıbbi durumu belirtiniz]
Hezeyanlarla giden
Hallüsinasyonlarla giden
(maddeye bağlı özgü kodlar için madde kullanımı ile ilgili bozukluklara bakınız)
Varsa belirtiniz: Entoksikasyon sırasında başlayan / Yoksunluk sırasında başlayan
BTA psikotik bozukluk
Duygudurum bozuklukları
Depresif bozukluklar
Bipolar bozukluklar
Anksiyete bozuklukları
Somatoform bozukluklar
Yapay bozukluklar
Dissosiatif bozukluklar
Cinsel bozukluklar ve cinsel kimlik bozuklukları
Cinsel işlev bozuklukları
Cinsel istek bozuklukları
Cinsel uyarılma bozuklukları
Orgazmla ilgili bozukluklar
Cinsel ağrı bozuklukları
Genel tıbbi duruma bağlı cinsel işlev bozukluğu
Parafililer
Cinsel kimlik bozuklukları
Yeme bozuklukları
Uyku bozuklukları
Primer uyku bozuklukları
Dissomnialar
Parasomnialar
Başka bir mental bozuklukla ilişkili uyku bozuklukları
Diğer uyku bozuklukları
Başka bir yerde sınıflandırılmamış dürtü kontrol bozuklukları
Uyum bozuklukları
Kişilik bozuklukları
Paranoid kişilik bozukluğu
Şizoid kişilik bozukluğu
Şizotipal kişilik bozukluğu
Antisosyal kişilik bozukluğu
Borderline (sınırda) kişilik bozukluğu
Histrionik kişilik bozukluğu
Narsisistik kişilik bozukluğu
Çekingen kişilik bozukluğu
Bağımlı kişilik bozukluğu
Obsesif-kompulsif kişilik bozukluğu
Başka türlü adlandırılmayan kişilik bozukluğu
Klinik ilgi odağı olabilecek diğer durumlar
Tıbbi durumu etkileyen psikolojik etmenler
İlaçların yol açtığı hareket bozuklukları
İlaçların yol açtığı diğer durumlar
İlişki sorunları
Kötüye kullanma ya da ihmal etme ile ilişkili sorunlar
devamı alttadır.
9 ŞUBAT
26-04-2008, 06:09 PM
Karakteristik semptomlar: Bir aylık bir dönem boyunca (başarıyla tedavi edilmişse daha kısa bir süre), bu sürenin önemli bir kesiminde aşağıdakilerden ikisinin (ya da daha fazlasının) bulunması:
hezeyanlar (sanrılar)
hallüsinasyonlar (varsanılar)
dezorganize (karmakarışık) konuşma (örn. çağrışımlarda dağınıklık [sık sık konu dışı sapmalar gösterme] ya da enkoherans)
ileri derecede dezorganize ya da katatonik davranış
negatif semptomlar, yani affektif donukluk (tekdüzelik), aloji (konuşamazlık) ya da avolisyon
Not: Hezeyanlar bizar ise ya da hallüsinasyonlar kişinin davranış ya da düşünceleri üzerine sürekli yorum yapmakta olan seslerden ya da iki ya da daha fazla sesin birbiriyle / birbirleriyle konuşmasından oluşuyorsa A Tanı Ölçütünden sadece bir semptomun bulunması yeterlidir.
Toplumsal / mesleki işlev bozukluğu: İş, kişilerarası ilişkiler ya da kendine bakım gibi önemli işlevsellik alanlarından bir ya da birden fazlası, bu bozukluğun başlangıcından beri geçen sürenin önemli bir kesiminde, bu bozukluğun başlangıcından önce erişilen düzeyin belirgin olarak altında kalmıştır (başlangıcı çocukluk ya da ergenlik dönemine uzanıyorsa, kişilerarası ilişkilerde, eğitimle ilgili ya da mesleki başarıda beklenen düzeye erişilememiştir).
Süre: Bu bozukluğun süregiden belirtileri en az 6 ay süreyle kalıcı olur. Bu 6 aylık süre, en az bir ay süreyle (başarıyla tedavi edilmişse daha kısa bir süre) A Tanı Ölçütünü karşılayan semptomları kapsamalıdır; prodromal ya da rezidüel semptomların bulunduğu dönemleri kapsayabilir. Bu bozukluğun belirtileri, prodromal ya da rezidüel dönemlerde, sadece negatif semptomlarla ya da A Tanı Ölçütünde sıralanan iki ya da daha fazla semptomun daha hafif biçimleriyle (örn. acayip inanışlar, olağandışı algısal yaşantılar) kendilerinde gösterebilir.
Şizoaffektif Bozukluğun ve Duygudurum Bozukluğunun dışlanması: Şizoaffektif Bozukluk ve Psikotik Özellikler Gösteren Duygudurum Bozukluğu dışlanmıştır, çünkü ya (1) aktif-evre semptomları ile birlikte aynı zamanda Majör Depresif, Manik ya da Mikst Epizodlar ortaya çıkmamıştır ya da (2) aktif-evre semptomları sırasında duygudurum epizodları ortaya çıkmışsa bile bunların toplam süresi aktif ve rezidüel dönemlerin süresine göre daha kısa olmuştur.
Madde kullanımının / genel tıbbi durumun dışlanması: Bu bozukluk bir maddenin (örn. kötüyekullanılabilen bir ilaç, tedavi için kullanılan bir ilaç) doğrudan fizyolojik etkilerine ya da genel tıbbi bir duruma bağlı olarak ortaya çıkmamıştır.
Bir Yaygın Gelişimsel Bozuklukla olan ilişkisi: Otistik Bozukluk ya da diğer bir Yaygın Gelişimsel Bozukluk öyküsü varsa, ancak en az bir ay süreyle (başarıyla tedavi edilmişse daha kısa bir süre) belirgin hezeyan ya da hallüsinasyonlar da varsa Şizofreni ek tanısı konabilir.
devamı alttadır.
9 ŞUBAT
26-04-2008, 06:10 PM
Agrafi yazma becerisinin kaybıdır. Beynin dil merkezlerindeki ya da daha yaygın bir lezyon sonucunda gelişebilir. Aleksiyle (alexia) yani yazılı dili anlama becerisinin kaybıyla birlikte olabilir.
devamı alttadır.
9 ŞUBAT
26-04-2008, 06:10 PM
Mobbing özetle kişinin sosyal olarak yalnız bırakılması, alaya alınması, kötü bir lakap takılması, iş yerindeyse eğer kapasitesinin çok altında ya da çok üstünde iş verilmesi, işten çıkarma ya dayakla tehdit edilmesi gibi eylemleri içerir. Cinsel ve fiziksel olmayan, sistematik bir tacizdir. 1980 yıllarının başında Heinz Leymann tarafından ilk kez bir kavram olarak tanımlanmıştır.
devamı alttadır.
9 ŞUBAT
26-04-2008, 06:21 PM
Varsanı (hallüsinasyon),
DSM-IV’de "ilgili duyu organının dışarıdan uyarılmamasına rağmen doğru bir algı olduğuna dair kuvvetli bir gerçeklik duygusunun eşlik ettiği duyusal bir algılama" olarak tanımlanmıştır.
Varsanılar birden fazla psikiyatrik bozukluğun semptomu olarak karşımıza çıkar. DSM- IV’deki psikotik bozukluklar, deliryum, madde yoksunluğu ve intoksikasyonu, post travmatik stress bozukluğu, borderline kişilik bozukluğu gibi çeşitli birinci ve ikinci eksen tanılarında görülebilen bir bulgudur. DSM-IV'deki tanımlamada hipnogojik ve hipnopompik varsanıların genellikle patolojik olarak kabul edilmediği belirtilmiştir. Ayrıca, kişinin algısının hatalı bir yaşantı olduğunu kabul edebileceği ya da bu algısının dışsal bir kaynağı olduğuna inanabileceğini, yani varsanının hatalı bir algılama olduğuna dair içgörüsünün olabileceği ya da olmayabileceği belirtilmiştir. Deliryumda taktil ve olfaktor varsanıların, şizofrenik bozukluğa göre daha sık görülmesi gibi, farklı bozukluklarda görülen varsanılara ilişkin notlar olmakla birlikte pratikte bu tanımlamanın yeterli olmadığı durumlar olmaktadır. Literatürde etiolojik ve fenomenolojik açıdan farklı görünümlerdeki varsanı tiplerini tanımlamak için psödo-varsanı, konversif varsanı, dissosiyatif varsanı kavramları kullanılmıştır.
Aleman, normal (işlevsellikte hiç bir bozulmanın görülmediği) popülasyonda görülen varsanıların şizofrenik bozukluk hastalarındaki varsanılar ile aynı özellikleri gösterdiğini belirtiyor. Aleman’ın varsanı tanımı şöyle: "İlgili duyu organının bir dış uyaran ile uyarılmamasına rağmen, kişi tarafından istemli olarak ya da doğrudan kontrol edilemeyen ve uyanık durumda meydana gelen kuvvetli bir şekilde gerçek bir algı olduğu hissini uyandıran duyusal bir yaşantı." Liester ise şizofrenik bozukluk bağlamında yapılmış bu tanımlamaya karşılık, varsanıların içine “normal”li de alan bir spektrumda değerlendirilmesi gerektiğini; çeşitli durumlardaki varsanıların fenomenolojik olarak benzer olmakla birlikte farklı antiteler olduğunu öne sürüyor. Ayrıca Aleman'ın önerdiği tanımdaki "kişinin istemli ya da doğrudan kontrol edememesi" şeklindeki açıklamaya pek çok kültürde dini ritüellerde istemli olarak varsanıların uyarılmasını örnek vererek itiraz eder. Slade ve Bentall "altta yatan sosyal, bilişsel ve nörobiyolojik mekanizmalar tam olarak belirlenmedikçe yani etiolojisi belirsiz kaldığı sürece aynı fenomenin bir durumda varsanı olarak isimlendirilirken (örn. psikopatolojik kapsamda) diğer bir durumda (kültürel kapsamda) böyle isimlendirilmemesinin, mantıklı görünmediğini" ileri sürmüşlerdir.
Yazarlar, varsanıların şimdiki bilgiler ışığında fenomenolojik olarak tanımlanmaya devam edilmesinin daha uygun olduğunu belirtiyorlar. Nitekim literatürde “Histerik psikoz” olarak tanımlanmış olan vakaların, DSM-IV’de psikotik bozukluklar içinde “kısa psikoz, reaktif” olarak tanımlandığını dikkate aldığımızda DSM kapsamında farklı etiolojik doğadaki varsanıların fenomenolojik bir ayrım yapmadan “psikotik” belirti olarak kabul edildiğini söyleyebiliriz.
Chen ve Berrious, psikiyatrik bozuklukların nozoloji ve nörobiyolojisindeki önemli gelişmelere rağmen semptomların yeterince araştırılmamasını, tek tek semptomların doğası ve yapısı hakkında çok az şey bilinmesine bağlıyor; DSM-IV ve ICD-10'da semptom tanınması sorunsuzmuş gibi kabul edilmesine rağmen bu öngörünün doğrulanmadığını belirtiyorlar8. Nitekim pratikte, klinisyeni ayırıcı tanıda farklı doğadaki varsanıları ayırt etmek için klinik deneyimine dayanarak varsanıların farklı fenomenolojik görünümlerini dikkate almak durumunda bırakan olgularla karşılaşılmaktadır.
Varsanıların etiopatogenezi konusundaki literatüre göz attığımızda kanımızı destekleyen çalışma ve olgu sunumları görmekteyiz. Çocuk ve ergenlerdeki dissosiyatif bozukluklarda tanı konuluncaya kadar geçen sürenin uzun oluşuna çeşitli araştırmalarda değinilmiştir9. Modai ve arkadaşlarının sunduğu “konversif varsanılar” olarak değerlendirdikleri semptomları olan olguları, 2 yıllık bir süreden sonra yardım aramıştır10. Varsanılar sırasında yöneliminin tam olması, bilinçte dissosiyatif bir durumun olmaması, düşünce içerik bozukluğunun olmaması ve gerçeği değerlendirmesinin olağan olması gibi özelliklerinin yanı sıra hasta tarafından “objektif gerçekliği olan algılar” olarak görmesine dayanan yazarlar, olgularındaki varsanıları “konversif” olarak tanımlamışlar ve “psödo- varsanı” tanımının ise algıların gerçek olmadığının farkında olunan durumlar için uygun bir tanım olduğunu belirtmişlerdir.
Çocuk ve ergenlerde psikotik bir bozukluğun kriterleri tam olarak karşılanmadığı halde, hallusinasyonların sıkça görüldüğü bildirilmektedir. Bu olgularda varsanılar, organik ya da nörolojik bir etiolojiye, ilaç ya da fiziksel bir hastalığa bağlı değildir, hipnogojik ya da hipnopompik doğada da değildirler. Subklinik psikotik bulguları anlamaya çalışan Altman ve arkadaşları, subklinik işitsel varsanıların dissosiyatif yaşantılarla bağlantılı olduğunu göstermişlerdir.
Ellenson da, çocukluk çağındaki ensesti takip eden 40 kalıcı varsanı vakası rapor etmiştir.
Ellenson, ensest kurbanlarında gölge şeklinde figürler, çevresel gölge alanında hareketler, müdahale edici, kötüleyici, yönlendirici ve yardım edici sesler gibi algı bozuklukları bildirmiştir.
Steingard ve Frankel DSM-III’deki “kısa reaktif psikoz” kategorisinin değişik bozukluk ve psikopatolojileri içerdiğini ifade etmişlerdir.
Bu tanımsal sorun DSM-IV’de kısa psikozun, reaktif olan ve olmayan olarak ayrılmasından sonra, bir dereceye kadar çözümlenmiş olmakla birlikte, uzun süre devam eden psikotik bulguların varlığında “kitaba harfiyen uymak” durumunda kalan klinisyenler şizofreni tanısını koymaktadır. Dissosiyasyonun psikotik bulguların oluşumunda rol oynayan bir mekanizma olduğuna dair önemli sayıda literatür mevcuttur. Hatta şizofreni için patognomonik kabul ettiğimiz Schneider’in birinci sıra bulgularının dissosiyatif bozukluğu olan hastalarda görüldüğünü bildiren araştırma ve olgu sunumları mevcuttur
.
Varsanıları tartışırken diğer bir algısal bozukluk olan "flashbulb" hatıralardan söz etmeliyiz. Sierra, "birey ya da grup için önemli olan olayların canlı hatıraları" olarak tanımlanabilen "flashbulb"ların, ne kadar canlı da olsa zaman içinde işlendiğini ve değiştiğini belirtmiştir19. Yazar, kimi durumlarda kişinin kaynağını, diğer deyişle ilk kez meydana geldiği zaman ve ortamı hatırlamadan da çeşitli duyusal yaşantıları olabileceğini belirtilmiştir. Örneğin psikojenik amnezi hastalarında, amnezik oldukları döneme ait bazı zorlantılı imgeler yaşayabilecekleri, ya da dissosiyatif bozukluklarda hastanın semptomun kaynağının farkında olmadan travmatik olayın somatik bir şekilde hatırlanabileceği belirtilmiştir20. Olgumuzun babasını varsanıları içinde farklı şekillerde görmesini, yaşadığı travmalar sırasında dissosiye ettiği, zihnindeki babasına ait imgelerin daha sonra şekil değiştirmiş biçimi olarak kavramsallaştırmak da mümkündür.
Slade, varsanıların oluşumunu açıklayan dört faktörlü bir model ileri sürmüştür. Travmatik doğadaki ya da hafif fakat süreğen stres verici olaylar (faktör-1), bireyin varsanılara yatkınlık düzeyiyle (faktör-2) karşılıklı ilişkilidir. Bu ilişkinin sonucu olan varsanı eğiliminin kritik eşik seviyesinin üzerine çıkması için yeterli olup olmaması ise üçüncü bir faktöre, bireyin o sırada cevap verdiği dış uyaran düzeyine bağlıdır. Slade, son faktör olarak, seslerin bitişini takiben hastada duygudurumun düzelme gösterdiğini ve buna bağlı bir pozitif pekiştirici faktörün etkili olabileceğini ileri sürmüştür. Putnam, çocuklarda doğal olarak yüksek olan dissosiyasyon kapasitesinin adolesan dönemde giderek azaldığını ve erken erişkinlikte kararlı düzeye geldiğini; erken çocukluktaki travmatik yaşantıların bu doğal azalmaya engel olduğunu ve dissosiyatif yaşantılara yatkınlık oluşturduğunu belirtmiştir.
devamı alttdır.
9 ŞUBAT
26-04-2008, 06:22 PM
Psikiyatrlar içinde, ensest öykülerinin en azından bir kısmını hayal ürünü olarak yorumlama eğiliminin bulunduğunu görüyoruz. Ancak bu yaklaşımın profesyonel bir yaklaşımdan çok “ensestin gerçekleşmiş olmasını kabul edememe” sonucu olduğunu düşünebiliriz.
Bir hasta yakınının ensest ortamını tanımlayışı ilgi çekicidir: “18 yaşına kadar ben de aynı evdeydim. Babam bana karşı da ilgisiz ve sevgisizdi. Anneme çok kötü davranırdı. Sürekli kavga ederlerdi. Babam alkollüyken ben de psikolojik işkenceye maruz kalırdım: Ama beni hiç taciz etmedi. A’nın hikayeleri pek mümkün değil gibi geliyor ya da biz körüz. Lise yıllarında babamın tacizlerine engel olabilirdi. Annem yokken teyzemlerde kalabilirdi. Anlattıklarını, erkek arkadaşıyla yaşadıklarını örtbas etmek için uydurmuş olabilir.” Ablasına göre A, erkek arkadaşlarına karşı saldırganca davranıyordu. Doğru insanlar olmadıkları halde ilişkilerini bitiremiyordu. Dissosiyasyon, bir savunma mekanizması olarak yerleştikten sonra, - olgunun “gücü yettiği” ileri yaşlarda- cinsel tacizlere karşı koyamamasına neden olmaktadır. Travmaya maruz kalanın “kendisini ortamdan uzaklaştırma” yolu olarak kullandığı dissosiyasyon, travmaya tanık olan ya da ipuçlarını değerlendirip müdahale etmek durumunda olanların da kısmen kullandıkları bir savunma olsa gerektir. Evdeki süreğen sevgisizlik ve şiddete kör kalıp, yalnızca kısa süre önce erkek arkadaşla yaşanan olayı “öykü”nün nedeni saymak da böyle bir savunma olarak görülebilir. Özellikle küçük çocukların tanıklığını araştıran çalışmalarda, “öykü oluşturma” ve bu öyküleri gerçekten olmuş olaylar olarak anlatmaya eğilimli oldukları bilinir. Elbette küçük yaşta ağır travmalara kalan hastalarda, öykülerin kondanse olması, şekil değiştirmesi ya da öyküdeki karakterlerin birbiriyle karışması mümkündür. Bu nedenle hastanın bütün anlattıkları aynıyla gerçekleşmiş olmayabilir. Ancak, hiç bir sorun olmadığını, “tamamen uydurulduğunu” düşünmek de olanaklı görünmemektedir. Ensest öykülerinin pek çok vakada yeterli bilgi alınabildiği takdirde doğrulanacağını gösteren çalışmalar vardır.Bu öyküleri veren olguların bugünkü semptomlarının da hiç küçümsenmeyecek düzeyde ağır bir klinik tablo oluşturduğu dikkate alınmalıdır.
Chen ve Berrious, varsanıların 11 boyutu olduğunu belirtmişlerdir
Bu boyutlar;
1. İçgörü (semptomların kendi zihninin ürünü olduğunun farkında olmak)
2. Canlılık (varsanının belirginliği ve keskinliği)
3. Karmaşıklık (detayların zenginliği)
4. Yerleşim (varsanının içerden ya da dışarıdan geliyor olması)
5. Şiddeti
6. Kontrol (istemli kontrol edilebilirliği)
7. Süreklilik (içeriğin zamanla değişkenliği)
8. Gariplik (normal algılamaya benzerliği)
9. Durum (özel yerlerle sınırlı olması)
10. Atıf (hastanın varsanıyı özel bir neden ya da olaya atfetmesi)
11. Hezeyanlarla bağlantısı (eşlik eden hezeyanla entegrasyon düzeyi).
Honig ve arkadaşları da, varsanıların 18 niteliği üzerinde durmuştur
1. Başlama yaşının 12'den küçük olması
2. Sürekli ses duyma
3. Seslerin kafanın dışında olması
4. Seslerin kafanın içinde olması
5. Seslerin birbiriyle diyalog halinde olması
6. Seslerin hastayla konuşması
7. Seslerin hasta hakkında konuşması
8. Seslerin davranışlar hakkında yorum yapması
9. Seslerin düşünceler hakkında yorum yapması
10. Seslerin diğer insanlar hakkında yorum yapması
11. Seslerin olumlu olması
12. Seslerin olumsuz olması
13. Hastanın seslerden korkması
14. Seslerin hastanın günlük yaşamını olumsuz etkilemesi
15. Seslerin eleştirici ve sınırlayıcı olması
16. Sesler nedeniyle sorun çıkması
17. Hastanın sesleri kontrol edebiliyor olması
18. Seslerin hastayı kontrol edebiliyor olması.
Klinik gözlemler, olgumuzda da olduğu gibi dissosiyatif doğada olduğunu düşünülen varsanıların psikotrop tedaviye yanıt vermediği yönündedir
Travmatik yaşantıların sonucu olarak gelişen varsanıların, şizofrenik bozukluk spektrumundaki (endojen doğadaki) varsanılardan ayrımını yapmaya çalışan bir çalışmada, yukarıda çeşitli araştırmacıların incelenmesini önerdiği fenomenolojik özelliklerin yanısıra antipsikotik tedaviye yanıtın incelenmesinin yapısal geçerlilik açısından önemli olduğunu düşünüyoruz.
Dissosiyatif bozukluklarda tanı ve tedavi araçları gelişmektedir
Bu bilgi birikimi ile klinisyenler dissosiyatif belirtilerin tanımada ve dissosiyatif bozuklukların ayırıcı tanısında giderek daha az zorluk yaşayacaklardır. Klinisyenler arasındaki fikir birliğinin sağlanması tanı kriterlerinin detaylandırılmasıyla mümkün olacaktır.
devamı alttadır.
9 ŞUBAT
26-04-2008, 06:23 PM
Duygulanım (affect) deyince neşe, üzüntü, öfke, kin, nefret, korku, bunaltı, kaygı gibi duygusal tepkilerin yaşanması anlaşılır. Duygulanım bireyin uyaranlara, anılara, düşüncelere, duygusal tepki ile katılabilme yetisidir. Duygudurum (mood) bireyin bir süre neşeli, üzüntülü, sıkıntılı, taşkın ya da çökkün bir duygulanım içinde bulunuşudur. (Orhan Öztürk)
http://www.terapistim.com.
emb79
29-04-2008, 03:54 PM
:):)HEP DENEDİN.HEP YENİLDİN.GENE DENİL.GENE YENİL.DAHA İYİ YENİL...SAMUELL BECKETT...[irlandalı yazar...]
9 ŞUBAT
29-04-2008, 05:06 PM
insan yenile yenile yenmesini ogrenir ,paylaşım için teşekkurler.
aramıza hoş geldin.
Powered by vBulletin® Version 4.2.5 Copyright © 2025 vBulletin Solutions, Inc. All rights reserved.