PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : başarılı öğrenci



mavigece
29-10-2007, 04:32 AM
http://img519.imageshack.us/img519/3823/baarms1.png

mavigece
29-10-2007, 04:34 AM
Çok Uyu İyi Öğren
________________________________________
Başarılı öğrenmenin sırrı uykudan geçiyor. Eski bir inanışa göre yeni öğrenilen bilgiler, bir gecelik uykudan sonra daha kalıcı oluyor. Massachusetts Teknoloji Enstitüsü (ABD) bilim adamları, hayvan ve insanlarla yaptıkları deneylerle, bu inanışın doğru olduğunu kanıtladılar. Robert Stickgold, sınavdan önce iki gece ya da daha fazla uyumanın bilgileri hatırlamada son derece yararlı olduğunu söylerken git gide kısalan uyku saatlerinin zihinsel yetimizi zayıflatabileceği konusunda da uyardı.

Araştırmacı, sınavlarda başarılı olmanın okul ya da aile içindeki eğitiminden çok, sınavdan önceki gecede iyi bir uykuya bağlı olduğu kanısında. Araştırmacılar, farklı uyku evrelerinin çeşitli öğrenme türlerinde etkili olduğunu bulmuşlar. Örneğin REM uykusu, özellikle de resimli bilgilerde etkili ve ev hayvanlarında izlenen bazı davranışlar diğer hayvanlarda da izlenmiş.

Chicago Üniversitesi bilim adamlarından Daniel Margoliash, yavru kuşların ötüşlerini uykuda öğrenip, ezberlediklerini bulmuş. Yavru kuşlar uyuduklarında veya öttüklerinde beyinde aynı sinir hücreleri harekete geçiyor. Farelerin uyku sırasında koşmayı öğrendiklerini söyleyen diğer bir araştırmacı da farelerde de öğrenme ve uyku sırasında aynı beyin bölgesinin etkinleştiğini fark etmiş.

mavigece
30-10-2007, 02:21 AM
http://img454.imageshack.us/img454/3538/dnfx0.png

mavigece
05-11-2007, 02:34 AM
http://img130.imageshack.us/img130/2170/yazfp3.png

mavigece
06-11-2007, 03:48 AM
http://img108.imageshack.us/img108/4723/ss1br0.png

mavigece
09-11-2007, 02:23 AM
Başarının Onüç Kuralı: Öğrencilere Bir Mesaj

Çeviri: Psk. Benek Altaylı
Hacettepe Üniversitesi Psikoloji Bölümü

Kural 1. Sadece Sonucu Değil, Süreci de Önemseyin

Çok azımız birden bire başarılı olmuşuzdur. Çoğunlukla küçük parçalar tırtıklarız ve parçalar teker teker yerlerine yerleşirler. Becerilerin ve bilgilerin, beklenmedik şekillerde birleşmeleri gibi, küçük gibi görünen şeyler sonunda çok önemli olabilirler. Hangi davranışlarımızın, belirli bir zamanda kariyerimize ne gibi katkılar sağlayacağını yordamak mümkün değildir.

Bu, bir sorun yaratır. Eğer başarı, bir sonuç olarak çok önemliyse, genellikle bizi o başarıya ulaştıracak olan süreci önemsemeyiz. Mesela bir hocanın, “ilgisiz” bir entellektüel alanla ilgili ilginç bir konu ortaya attığını düşünelim. Eğer öğrenci, daha çok elde edeceği sonuca odaklanan bir öğrenciyse, entellektüel olarak kendini konuya kapatma eğiliminde olacağı için, bu konuda daha sonra önemli olabilecek bazı şeyleri öğrenme fırsatını kaçırmış olacaktır.

Başarılı öğrencilerde, bu gibi durumlara açık olmalarından ve genel olarak işi önemseme eğilimlerinin bir sonucu olarak, nitelikteki tutarlılıktan kaynaklanan bir zenginlik gözlenir. Başarılı profesyonellerin çoğu, alanla ilgili geniş bir yelpazedeki konuları önemserler ve görevin taşıdığı değeri vurgularlar. Her zaman sonuca doğru ilerlerler ama sürecin değerini unutmazlar.

Bunun için tercih ettiğim bir kelime var: Oyun. Bu kelimeyi, görevi önemsiz göstermek için kullanmıyorum. Bunu, davranışı sürdüren ve kalitesinin yüksek tutulmasını sağlayan sonuçların kaynağına işaret etmek için kullanıyorum. Bir gazete tartışma grubuna gitmenin, bir toplantıya katılmanın ya da araştırma yapmanın en geçerli nedeni, oyunu profesyonel olarak oynamaktır. “En iyi” yol budur, çünkü kalite sürecine bir oyuncu gibi katılım genellikle hemen mümkün olabilir.

Bu faaliyetlerin somut sonuçları (örneğin iş, para, prestij, övgü) elde edildiğinde, eğer elde edilirse, küçük, ince ve gecikmiş olabilir. Eğer faaliyetlerinizi sürdürmek için bu sonuçlara güvenecek olursanız, yaptıklarınızdan vazgeçmeniz işten bile değildir.

Jay Gould, kişinin entellektüel oyunu ciddiye almasının sonucunda ne olacağına ilişkin iyi bir örnektir. Evet, o bir paleontolojisttir. Ama aynı zamanda kendisi, psikoloji, beyzbol, mimari ve aydınlanma çağının insanlar için anlamıyla ilgili çok güzel yazılar da yazmıştır. Onun akademik oyundan çok keyif aldığı açıktır. Bütün oyunlarda olduğu gibi, kurallara uyar; yani delillerini bilir. Çalıştığım en iyi öğrenciler, sabah 3’e kadar bir yerel grup için hazırladıkları sunumu düzeltmeye çalışan ya da benzeri şeyler yapan insanlardı. Olayı genel olarak değerlendirirseniz, aslında yaptıkları iş çok da önemli değildi ama onlar, o görevin kendisini önemli görüyorlardı. Asıl önemli olan nokta, aynı özeni komik bir şiir yazarken de, bilim felsefesinin pek de önemli olmayan bir konusunu tartışırken de göstermeleridir. Stephen Jay Gould’un da böyle bir öğrenci olduğunu tahmin ediyorum.

Kural 2. Konuşun ve Yazın - Bunu Çokça Yapın
Bilim, sözel bir iştir. Başarılı bilim adamları konuşmalı, yazmalı, ikna etmeli ve tartışmalıdır. Profesyonel sözel davranışta beceri kazanmanın tek yolu onu uygulamaktır. Sınıfta konuşun. Sohbetlerde konuşun. Koridorlarda konuşun. Dinleyin ve cevap verin. Varsayımlarda bulunun ve düşünün.

Tartışın. Düşünceleri paylaşın. Eğer söyleyecek bir şeyiniz olduğunu düşünüyorsanız, söyleyin. Söyleyeceğinizin söylemeye değip değmeyeceğinden emin değilseniz bile söyleyin. Kronik korku dolu sessizlik, genç bir bilim adamının en kötü düşmanıdır ve bu, şaşırtıcı derecede yaygındır. Bölümümüze aldığımız olağan üstü parlak öğrencilerimizin en az yarısı sınıfta çok nadir konuşurlar ve bu, eğer devam ederse, feci şeylerin habercisidir.

Bazen düşünme sessizliğinin iyi birşey olduğu tabii ki doğrudur. Ne zaman dinlenmesi gerektiğini ve ne zaman konuşulması gerektiğini ayırdetmeniz gerekir. Ama doğrusu bir gevezeyi susturmak, bir dilsizi konuşturmaktan çok daha kolay olduğundan, ayırdetmeyi öğrenmeye, bu skalanın geveze ucundan başlanırsa daha kolay olacaktır.

Aynı şey yazıda da geçerlidir. Kolayca yazabilmek deneyimlerle gerçekleşir. Ama öğrencilerin çoğu bu “deneyimlerin” okumayı, düşünmeyi, taslak çıkarmayı ya da planlamayı içermesi gerektiğini düşünüyorlarmış gibi görünüyor. Onlar da önemli ama profesyonel yazına hakim olabilmek için yazmak gerekir. Kelimeleri kağıda geçirmeniz ve onları da başkalarına sunmanız gerekir.

Bunu yapmanın birçok yolu var. Mesela sınıf ödevi olarak birşey yazarken, onu yayınlayacakmışsınız gibi yazın ve sonra da yayınlamaya çalışın.

Kural 3. Kolaylıkla Evet Deyin ve Yapın

Kariyerinizin başındayken kendinizi değişik şeylere maruz bırakın. Repertuarınızı genişletin. Biri iyi bir projeden bahsedince “haydi yapalım” deyin. Eğer biri bir proje için sizden yardım isterse evet deyin. Sonra da yardım edin. Sizden beklenenden fazlasını yapın. Eğer sizden bir bilgisayar programı geliştirmeniz bekleniyorsa, bunu sonraki hafta yerine hemen ertesi gün hazırlayın ve programa değişik sesler de ekleyin. Eğer sizden laboratuvarı düzenlemeniz istendiyse, bunu ayrıntılı ve itinalı bir şekilde yapın.

Kural 4. Başkalarıyla Çalışın Ve Kolayca Paylaşın

Başkalarından çok şey öğrenebilirsiniz. Sizin ilerlemenize yardımcı olurlar ve size yeni şeyler öğretirler. Yani işbirliği yapın. Takımlar oluşturun. Bir ağ kurun. Talep ettiğinizden daha fazlasını verin.

İşbirliğini engelleyen şey, katacağınız hiç birşeyin olmadığını düşünmeniz ya da (daha kötüsü) başkasının sizden daha kazançlı olacağını düşünmenizdir. Başkasının daha kazançlı olması mümkündür ama bunun engellenmesinin hedeflenmesi işbirliğini öldürür. Yazar adlarının sıralanması konusunu zamanı gelince düşünün ve zamanı gelince de bu konuda rahat olun. Olaya geniş bir perspektiften bakacak olursanız, ikinci yazar yerine üçüncü yazar olmanız fazla birşey fark ettirmez.

Benzer bir şekilde, eğer başkaları sizin düşüncelerinizi kullanacak olursa, başkalarının size öğrettiklerinden faydalanabilirseniz, o düşünceyi ürettiğiniz gibi bir sürü başka düşünce de üretirsiniz.

Kural 5. Sözlerinizi Tutun

Bu en önemli kuraldır. Bu kural, başarılı öğrenciyi başarısız öğrenciden en iyi ayıran kuraldır; ama, kuralı uygulayana kadar değeri anlaşılmaz. Bu nedenle verdiğiniz sözü tutmanın mutlaka bir yolunu bulun. Bir program hazırlayın, ölüm-kalım meselesi yapın, büyükannenizin fidyesi olarak düşünün. Yapın. Tabii ki kimse her zaman verdiği sözü tutmaz. Tamam, o zaman, tutmadığınızda geri dönün ve kesinlikle tutun. Ben hemen hemen her gün bunu ihlal ediyorum ama yine de sözümü tutmak için bir savaş veriyorum.

Kural 6. Köpekler Bile Hiç Kendi Yataklarına İşemezler

Bir anlamda, başarının sonucu esas olarak sosyaldir: İnsanlar sizinle ve çalışmalarınızla ilgili olumlu şeyler düşünürler. Ama hepimiz başarısızlıktan korkarız. Öğrencilerin omuzlarında, bağımlılık ve bir dereceye kadar güç sahibi olmamayla karışık fazladan bir yük vardır. Alaycı olma, eleştirme, paranoya, dedikodu ve bunun gibi şeyler, bu korku ve yükle başa çıkmada berbat yollardır. Mesela öğrenciler, kendi aralarında programları veya hocaları ile ilgili şikayetçi olurlar. Ama birşeyler yapılabilecek ortamlarda bu şikayetlerini açıkça dile getirmezler. Hepiniz, işlerin kötü gittiği, kimsenin bu standartları karşılayamayacağı, hocaların da zaten ahmak oldukları gibi konularda hemfikir olduğu bir grup oluşturmaya başlarsınız (mesela burslu öğrenciler olarak). Sonuç şudur: (a) başarının sosyal faydalarından çok az yararlanılır (sözel olarak destekleyici bir grup) ama başarı görülmez, (b) daha büyük, sözel bilimsel grubun ve içinde yer aldığınız programın kontrolü azalır, (c) haklı olarak o programda kendinizi kötü hissedersiniz. İşe yaramayan şeylerin desteklendiği sosyal bir grup oluşturursunuz. Bu, iyi hissettirir ama hiç bir yere götürmez.

Bu sürecin bir çok öğrencinin eğitimini mahvettiğini gördüm. Bazen bir ya da iki yıl sonra olan bitenin farkına varıp kendilerini bundan çekerler, bazen de programı bırakırlar. En trajik olanlarsa, eğitimlerine isteksizce (ama gizli ve haklı bir öfke ile) devam edenler ve yıllar sonra fırsatları kaçırdıklarını fark edenlerdir. Çözüm sadece, bunu yapmayı reddetmek, başkaları sizi bunun içine çekmeye çalıştıklarında arkanızı dönüp gitmek ve kariyerinizle ilgili olarak sorumluluk almaktır. Sonuçta köpekler bile hiçbir zaman kendi yataklarına işemezler.

mavigece
09-11-2007, 02:24 AM
Kural 7. Kendi Gücünüzü Tanıyın Ve Ona Göre Davranın

Size inanılmaz birşey söyleyeyim: Çok farklı bir alana geçebilirsiniz. İyi iş çıkartmış olmak için abartılı miktarlarda paraya ve zekaya sahip olunması gereken alanlardan bahsetmiyoruz. Burada genç ve ulaşılabilir, herkesin değişiklikler yaratabileceği alanlardan bahsediyoruz. Gerçekten başarısız olan bir öğrenci ya bundan korkarak geri çekilecek (bkz. Kural 6) ya da ulaşılmaz hayaller peşinde koşacaktır. Başarılı öğrenci ise kendi gücünü tanır ve onu ortaya koymak için kararlı ve büyük bir çaba harcar.

Nelson Mandela, bir açılış konuşmasında benim çok sevdiğim bir noktaya parmak bastı:

En derin korkumuz, yetersiz olmamız değildir. En derin korkumuz, ölçülemeyecek kadar güçlü olmamızdır. Bizi en çok korkutan şey karanlığımız değil, ışığımızdır. Kendimize “ben kim oluyorum da çok parlak, muhteşem, yetenekli, şaşırtıcı oluyorum?” diye sorarız. Aslında siz kimsiniz de bunların hiç biri DEĞİLSİNİZ? Siz, tanrının çocuklarısınız. Küçük işlerle oyalanmanız dünyanın bir işine yaramaz. Etrafınızdakiler güvensiz hissetmesin diye kendinizi çekmenin hiçbir zekice tarafı yok. Biz, tanrının içimizdeki pırıltısını açığa çıkarmak üzere dünyaya geldik. Bu pırıltı sadece bazılarımızda değil, her birimizde mevcuttur. Ve biz, ancak kendi ışığımızın parlamasına izin verdikçe, başkalarının da aynı şeyi yapmasına imkan sağlayabiliriz. Biz kendi korkularımızdan kurtulup özgürleştikçe, varlığımız başkalarını da özgürleştirir.

Kural 8. Kendi Sınırlarınızı Tanıyın ve Ona Göre Davranın

Bu gezegende ne kadar zamanınız olduğunu bilmiyorsunuz. Kaç yılınız olursa olsun, zaman, kesinlikle kısıtlı. Öğrencilerime, bu durumun araştırma alanında farkına varıp hem eğlenceli hem de önemli çalışmalar yapmalarını söylerim. Mesela bazen zayıf öğrenciler, sanki yaratabilecekleri en iyi şey oymuş gibi (bkz. Kural 7) ya da çok zamanları varmış gibi, başka birinin literatürde yapmış olduğu bir araştırmanın, ufak tefek değişikliklerle tekrarı olacak fikirlerle geliyorlar. Bu durumda öğrencilere şunu sorarım: Ölene kadar sadece iki ya da üç araştırma yapma şansınız var. Bunlardan birini bu araştırmayla harcamak ister misiniz? Başarılı öğrenciler, zamanlarını bir değişiklik yaratmak için kullanırlar.

Kural 9. Sizden Daha İyi Olanlarla Bir İletişim Ağı Oluşturun

Öğrencilerde, kendilerinden daha tecrübeli ve çok başarılı profesyonelleri, iki hatalı şekilde düşünme eğilimi vardır: Onları ya kusursuz ve ulaşılmaz ya da bir kenara atılması gereken dinozorlar olarak düşünürler. Genellikle başarısız öğrenciler ilk hataya, başarılı öğrencilerse ikinci hataya düşerler. Ama en çok işe yarayan bakış açısı, onları çabalayarak ve ter dökerek saygınlık kazanmış, birşeyler öğrenilebilecek insanlar olarak görmektir. Birkaç istisna dışında, tanınmış profesyonellerin hepsi sevilesi, çok çalışan ve zeki insanlardır. Bu, şaşırtıcı birşey değildir, çünkü eğer öyle olmasalardı, tanınmış olmazlardı. İnsanlar aptalların başarısız olmalarını sağlamaya çalışırlar ve aptal ya da tembel insanlar çok nadir olarak zamanın sınavından geçebilecek düşünceler üretebilirler. Başarılı öğrenciler, başarılı insanlar tanımak isterler; onlarla konuşmak, etkileşime girmek ve onları dinlemek isterler. Bir düşünce diyaloğuna girmek isterler. Başarısız öğrencilerse çok korkarlar, ilgilenmezler ya da sadece gösteriş yapmak isterler.

Alanın önde gelen isimlerini tanıyın. Konuşmalarını dinleyin. Kokteyl partilerinde onlarla konuşun. Onlara yazın. Eğer uygun olursa, kendi çalışmalarınızı onlara yollayın. Hoş, zeki ve çalışkan insanlar, kendilerinden birşeyler öğrenmek için en iyi insanlardır.

Bu ağ, düşünceleriniz için bir arena oluşturmanıza yardım edecektir. Başarılı öğrenciler, entellektüel bağlantılarını oyun oynamak için bir fırsat yaratma yönünde kullanma eğilimindedirler. Mesela henüz eğitimlerinin başında olan öğrenciler bile bir sempozyum düzenleyip buna katılabilirler. Eğer tanınmış kişilerin sizin sahnenizde oynamalarını sağlayabilirseniz bu, sizin konuşmanızı daha iyi bir hale getirecektir. Sonuçta yapmanız gereken tek şey iyi bir atış yaparak düşüncelerinizi başkaları ile paylaşmak üzere bir ağ kurmak.

Kural 10. Doğrularınızı Koruyun

Anonim söylemler bize, öğrencilerin okulda bir dönem kopya çektiklerini söylerler. Bu belki bir sınavdan geçebilmek içindi, belki de bir ödevden daha yüksek not alabilmek içindi. Şu anda eğitim gören öğrenciler, bilimin bu tür şeylerin üstünde olduğunu biliyorlar ama biz, onları kopya çekmeye yönelten, insanoğlunun gerçekleri ile ilgili çok az kafa yoruyoruz; bunun yerine olanları “ahlaklı” kılmaya çabalıyoruz. Bilimde sahtekarlık çok nadir olarak konu edildiği için öğrenciler, araştırmada sahtekarlık yapmanın aslında ne kadar sapkın bir eğilim olduğunu fark etmezler.

Özellikle başarılı olmak isteyen insanlar hatalı veri oluşturmak üzere değiştirmeler yapmak ya da sahtekarlıklar konusunda zan altındadırlar. O makaleyi yayınlatmak ya da şu ödülü kazanmak için uçlardaki birkaç veriyi atmak ya da veriler toplandıktan sonra önemli bir kriteri iptal etmek cazip gelir. Genellikle bunu açıklayabilirsiniz ama gri ödünlerin gölgesi, siyah ve beyaz sahtekarlığa yol açabilir. Bu şekillendirme işlemi nedeniyle çok başarılı kariyerlerin yok olduklarını gördüm.

Buna bir önlem olarak, sonuç yerine süreç üzerinde odaklanmak faydalıdır (Kural 1). Köşelerin törpülenmesine neden olabilecek içsel baskılara, özellikle sonuca odaklanmış olma durumuna dikkat edin. Mesela hiçbir zaman “x’i göstermek” için bir çalışma yapmayın. Eğer böyle bir ifade kullandığınızı fark ederseniz, hemen kendi kendinizi düzeltin. O ifadeyi “x’in öyle olup almadığını görmek” olarak düzeltebilirsiniz. Belli bir sonuca ulaşmak isteme ya da haklı çıkma isteği, sizin düşmanınızdır. Bulma isteği, sizin dostunuzdur.

Bir an için işin diğer bir önemli yanı olan bilim tüketicileri yerine öğrenci bilim adamlarına odaklanacak olursak, bilimsel sahtekarlığın en vahim sonucu aslında yok olan kariyerler değildir-sonuçta sahtekarların çoğu paçayı kurtaracaktır. Bunun bedeli şudur: Doğrularınızı azıcık bile çiğnerseniz, yaptığınız faaliyetin, sizin için daha zayıf bir içsel pekiştireç haline geldiğini görürsünüz: Her zaman bu böyle olmuştur. İş oyun olmaktan çıkar, diğer uçta birşeyler ifade etmeye başlar. Bu durumda, bilim artık eğlenceli değildir.

Kural 11. Mutluluğunuzu ve Huzurunuzu Koruyun ve Sürdürün

Başarılı öğrenciler kendilerine güvenirler. İlle de güvenli hissederler demek istemiyorum. Mutluluklarını takip ederler demek istiyorum: Kendilerine karşı dürüsttürler. Bu, kendine güvendir. Eğer tuhaf bir ilgiler karışımına sahipseniz, birisi ilginizi daha güvenli bir noktada odaklamanız gerektiğini söylese de vazgeçmeyin, bu sizi yeni ve heyecan verici birşeye götürebilir. Riske girin. Eğer bu durum sizi endişelendiriyorsa, kendinize küçük bir güvenlik ağı oluşturun; fakat, size önemli gelen şeyi çiğneyip geçmeyin. Bu çiğneyişi çok ağır ödersiniz çünkü bu, sizin bilimsel eğlence pusulanızı kaybettirir. Bir pusulanız olmadan kaybolabilirsiniz.

Kural 12. Kolayca Hayır Deyin ve Dediğinizi Yapın

Kariyeriniz ilerledikçe, doğal olarak odaklanacaksınız. Kaliteyi elde tutmanın tek yolu budur. Odaklandıkça, hayır demeyi öğrenin. Öncelikler belirleyin. Onlara uyun. Ben hala bu kuralı öğreniyorum (aslında bunu ne kadar yaparsam, talepler ve dikkatte dağılmalar da artıyor, böylece Kural 5’in %100 olabilmesi için, Kural 12’ye asla yeteri kadar sahip olamıyorum).

Kural 13. Mektuplarınızı Açın, Telefonlara Cevap Verin, Masanızı Temiz Tutun

Tamam, tamam. Her kurala uyulamayabilir.

Kaynak: Hayes, S. C. (1998) Thirteen rules of success: A message for students. The Behavior Therapist, 3, 47-49.

mavigece
20-11-2007, 02:25 AM
http://img510.imageshack.us/img510/2453/motivasyonhd3.png

mavigece
29-11-2007, 03:31 AM
DERS ÇALIŞMAYA HİÇ VAKTİM YOK

Eğer siz de ders çalışmak için zamanınızın yetersizliğinden şikayet ediyorsanız bu yazıyı okumanız yararınıza olacaktır. Tabiki size elinizdeki 24 saatten daha fazlasını veremeyiz. Ancak size elinizdeki 24 saati nasıl daha efektif kullanabilirsinizle ilgili bazı sırlar verebiliriz.


Yetişkin bir insan günde altı hatta daha az uyurarak hayatını idame ettirebilir. Birçoğunuzun ortalama altı saatten daha fazla uyuduğunu düünerek daha az uyumanızı tavsiye edebilirm. Ancak bu yazının amacı sizi daha az uykuya yönlendirmek değil. Alışageldiğiniz uyku düzeninizi değiştirmeden, uykudan geriye kalan zamanı daha verimli kullanmanıza yönelik tavsiyelerde bulunmak sadece.

Hayalinizde bir deney tasarlayın. Bir cam fanüsünuz olsun ve sizden içini doldurmanız istensin. Bunun içinde sizlere içinde ne olduğunu bilmediğiniz dört kap malzeme olsun. Deneye başlayın ve birinci kabı açın. Birinci kabın içindeki büyük taş parçalarını fanüsün içine doldurun. Fanüsün ağzına kadar dolduğundan emin olun. Tamamiyle doldu mu?


Eğer cevabınız "evet" ise şimdi ikinci kabı açın. İçindeki ufak çakıl taşlarını fanüsün içine yerleştirmeye çalışın. Şaşırdınız değil mi? Sizin dolu zannettiğiniz fanüs hala içine birşeyler alabiliyor. Fanüs ağzına kadar dolduğunda bu işe bir son verin. Sizce şimdi fanüs doldu mu?

Herhalde geriye kalan iki kabın bir hikmeti vardır deyip "hayır" cevabı vermiş olabilirsiniz. Şimdi üçüncü kabı açıp içinde kum olduğunu gördünüz. Kumu fanüsün içine boşaltmaya başalayın. Kum tanecikleri boş buldukları her yere nüfuz edeck ve fanüsü ağzına kadar doldurmanıza yardımcı olacaktır. İşte şimdi fanüs gerçekten ağzına kadar dolu görünüyor değil mi?


Görevi tamamlamış olma niyetiyle dördüncü kabı da açın. Ne görüyorsunuz? Bir kap dolu su... Şimdi suyu fanüsün içine boşaltın. Gözlerinize inanamayacaksınız. Ağzına kadar dolu zannettiğiniz fanüs dördüncü kabın içindeki suyu tamamen aldı. İşte şimdi fanüs gerçekten ağzına kadar dolmuş oldu.
İşte bizim hayatımızda buradaki fanüs gibidir. Her günümüzde sadece 24 saatimiz vardır ve ne yaparsak yapalım bunu 25'e çıkarma şansımız yoktur. Bu 24 saati dolu dolu yaşamak ve günümüzü ağzına kadar doldurmak ise bizim elimizdedir.


Her insanın hayatında çok önem verdiği işler vardır. Aile, okul, kız veya erkek arkadaşınız örneğimizdeki büyük taşlar gibi hayatınızın tamamını dolduruyor gibi görünebilir. Bir de bunların yanına alışveriş, televizyondaki futbol maçları, haftada bir yayınlanan en sevidğiniz dizi gibi çakıl taşlarına benzetebileceğimiz işler eklenince bütün zamanınız tükenmiş gibi durabilir. Aslında bu sadece bir yanılmadır. Daha küçük işler için hala vaktiniz vardır aslında. Örneğin maç başlamadan önceki yarım saat veya akşam yemeğinin hazırlanmasına kadar olan 20 dakika sizin için kullanılabilecek değerli zamanlardır. Bu tür zamanları kum tanecikleriyle doldurabilirsiniz.

Peki örneğimizdeki suyu günlük yaşantımızda neye benzetebiliriz derseniz işte cevabı. Otobüste giderken, tren beklerken, tenefüslerde, reklam aralarında su gibi her hacme sığdırabileceğiniz ufak işleriniz olabilir. Örneğin geometri formüllerini yazdığınız bir kağıt parçasını her zaman cebinizde veya cüzdanınızda taşıyabilir ve birkaç dakikalık boş zamanlarınızda bile geometri formüllerini tekrar etmeye fırsat bulabilirsiniz.

Aslında Öğrenci Seçme Sınavı'na hazırlana bir insanın zamanının büyük bir kısmını çalışmaya ayırması daha doğru olur. Bütün geleceğini etkileyecek olan bu sınav için bir sene boyunca dişini sıkması gelecekte daha rahat ve huzurlu bir yaşantının anahtarı olabilir. Bu açıdan düşünüldüğünde hayatınızdaki tüm büyük taşlar, çakıllar, kumlar ve su ÖSS için adanabilir. Tabiki belirli bir süre.

Kendinize bir çalışma planı çıkarın. Örneğin günde en az 4 saat çalışmayı prensip edinmeye çalışın ve bunu büyük taşlar olarak görün. Bu dört saati tamamiyle ders çalışmaya ve soru çözmeye ayırın. Sonra hayatınızda çakıl taşları için kullanabileceğiniz zamanları belirleyin. Örneğin her sabah kahvaltıdan sonra okula gitmeden önce yarım saat boş zamanınız varsa bu zaman diliminde bir 20 soruluk bir konu tarama testi çözmeyi alışkanlık haline getirin. Serviste, tenefüste, durakta hatta yürürken bile kullanabileceğiniz çalışma notları hazırlayın. Aslında ne kadar çok vaktiniz olduğuna siz de şaşıracaksınız.

Dolu dolu günler dileğiyle...

sinavonline.net

mavigece
02-12-2007, 12:48 PM
Sınava Hazırlananlar Dikkat!
Üniversite sınavlarının yaklaşması ile birlikte artan sınav kaygısı, başarısızlıklara ve yıl kayıplarına sebep olabiliyor. Hem sınav öncesinde hem de sınav sırasında kaygılarınızı en aza indirebilmeniz için uzmanların önerilerine göz atın...
Sınav korkusuna, kaygısına veya endişesine “Sınav anksiyetesi” adı veriliyor. Sınav anksiyetesi; yeterince hazırlıklı olmamak, çevresel baskılar, kendine güvensizlik, gelecek kaygısı gibi etkilerin bir araya gelerek oluşturduğu stres kaynaklı bir problem olarak adlandırılıyor. Memorial Hastanesi Psikoloji Bölümü’nden Uzman Psikolog Aslıhan Tokgöz Tozlu, stresli durumlara karşı gösterilen anksiyetenin normal bir reaksiyon olduğunu belirtiyor. Birçok insanın sınava hazırlanırken ve sınav sırasında anksiyete hissettğini söyleyen Uzman Psikolog Aslıhan Tokgöz Tozlu, "Belli bir düzeydeki anksiyete sınav için yararlıdır, kişiyi motive eder, zinde tutar. Ancak yüksek düzeydeki anksiyete, hem fiziksel ve psikolojik sağlığımız için, hem de performansımız için zararlıdır. Yüksek anksiyete; uyku bozukluğu, baş ağrısı, mide bulantıları, titreme, aşırı terleme, hızlı kalp çarpıntısı gibi fiziksel belirtilerin ortaya çıkmasına sebep olur ki, buda sınava hazırlanırken ve sınav sırasında performansın düşmesine sebep olur" diye konuşuyor.

Sınav Anksiyetesinin Etkileri

Sinirlilik
· Sınavdaki soruları okumakta ve anlamakta zorluk çekmek
· Düşüncelerini organize etmekte zorlanmak
· Soruları cevaplarken hatırlamaya çalıştığınız anahtar kelimeleri hatırlayamamak
· Soruları ya da ne yapacağınızı bilmenize rağmen iyi sınav çıkaramamak

Zihinsel kilitlenme
· Sınav sırasında beynin boşalmış gibi hissedilmesi
· Sınav biter bitmez doğru cevapları hatırlamak


Sınav ÖNCESİNDE Oluşan Anksiyeteyi Azaltmanın Yolları:

1. İyi ve kötü olduğunuz konuları belirleyip çalışma planını ona göre geliştirin.
2. Derslere düzenli, iyi ve etkili bir şekilde çalışmak, stres anında bile bilgileri hatırlamanızda kolaylık sağlar.
3. Dönem boyunca düzenli ders çalışarak öz güveninizi artırın ve bir gece öncesinde yoğun ders çalışmayın. Unutmayın bir gece öncesinde yoğun bir şekilde derse odaklanmak strese ve sınavdan korkmanıza sebep olur ve bu korku anksiyete yaratır.
4. Derin ve yavaş nefes alarak gevşeyin böylelikle stres düzeyi düşecektir.
5. Zaman planlama konusunda ne yapılması gerektiğini öğrenin ve tembellikten, ertelemekten ve hayal kurmaktan uzak durun.
6. “Kesinlikle kazanmalıyım” düşüncesinden uzak durmaya çalışın ve sınavda başarısız olduğunuzda uygulayabileceğiniz ikinci bir plan yapın.
7. Sınav sırasında yüksek düzeyde anksiyete hissettiğinizde ne yapacağınızı önceden belirleyin.
8. Kendi kendinize negatif ve paniklendirecek (bu stresle ben hiç bir şey yapamam, bu yılım da/geleceğim mahvoldu gibi) sözlerden kaçının; olumlu düşünün (sınavda stresli olmak normal biraz sakin olursam öğrendiklerimi hatırlarım).
9. Düşüncelerinizin mantıklı olmasına dikkat edin; sınavda başarısız olmak dünyanın sonu olmadığı gibi sizi de değersiz ve başarısız yapmaz.
10. Anksiyetenizle nasıl başa çıkacağınız konusunda öğretmenlerinizle, danışmanlarınızla ya da psikologla konuşun ve çeşitli yöntemler öğrenin.
11. Sınav öncesinde iyice dinlenin. Kafein ve sigara gibi uyarıcılardan uzak durun; bu tür uyarıcılar daha fazla strese sebep olur.
12. Özellikle son hafta beslenmenize ve uykunuza dikkat edin.
13. Sınavda size şans getireceğine inandığınız bir şeyinizi (kalem, takı gibi) belirleyin ve sınava götürmek üzere hazırlayın.
14. Sınava olduğundan daha fazla anlam yüklemeyin. Unutmayın sınav sizin kişiliğinizin bir parçası değil hayatınızda kendinizi farklı şekillerde de ifade edebilirsiniz.
15. Eğer mümkünse sınava gireceğiniz mekana önceden gidin (sınav günü adres aramayın) ve sınav sıranıza oturup derin nefesler alarak rahatlamaya çalışın (insanlar tanıdık mekanlarda daha az stres hissederler)
16. Eğer mümkünse sınavdan yarım saat önce soru çözmeye çalışın bu sizi sınava hazırlayacaktır.


*** “Annem-babam ne der, çevre ne der, başaramazsam bu benim sonum olur” gibi düşünceler sınav anksiyetesinin yükselmesine sebep olur. Bu yüzden, anne ve babalar yargılayıcı, eleştirici ve mükemmeliyetçi olmaktansa çocuklarına destek olup, çocuklarının bu güne kadar vermiş oldukları emekten dolayı memnuniyetlerini bildirmelidirler.

Sınav SIRASINDA Oluşan Anksiyeteyi Azaltmanın Yolları:

1. Hızlı bir şekilde bütün soruları gözden geçirip, sizin için kolay olanları belirleyin.
2. Kendinize güveni artırmak için kolay olan ve bildiğiniz sorulardan başlayın. Güven anksiyetenin azalmasında çok etkilidir.
3. Korkularınızı ve geleceği düşünmeyin; sadece o an ne yapmanız gerektiğine odaklanın.
4. Çok soru çözmeye değil, yapabileceğinizin en iyisini yapmaya çalışın.
5. Kaç tane soru cevapladığınızı sınav sırasında saymayın; eğer beklentinizin altında çıkarsa bu sizin paniklemenize sebep olabilir.
6. Gerginliği hissettiğiniz anda bunun normal olduğunu düşünün ve rahatlayarak kontrolü elinizde tutun (anksiyetenin anksiyetesini yaşamayın ya da paniklediğiniz için paniklemeyin).
7. Bilemediğiniz sorular olduğunda o an her şeyin sonunun gelmiş olduğunu düşünmeyin.
8. Panik yaptığınızda ellerinizin ne kadar titrediğine ya da kalbinizin ne kadar hızlı çarptığına odaklanmaktansa dikkatinizi kısa süreliğine bir yerde toplayın.
10. Sonuç kötü olsa bile bunun hayatta karşınıza çıkacak en kötü şey olduğunu düşünmeyin.


Kullanabileceğiniz Rahatlama Teknikleri

- Sınavı gözünüzde canlandırın. “Gözde canlandırma” zihinsel olarak sınav deneyimini yaşamaktır. Gözlerinizi kapatıp kendinizi sınav odasında hayal edin. Kendinizi sınav sorularını gözden geçirirken görmeye çalışın
- Soruların cevaplarını kafanızda cevaplandırmaya çalışın (eğer bilmediğiniz endişe duyduğunuz konulara rastlarsanız o konuları tekrar gözden geçirin)
- Stres hissettiğiniz her anda durup “3 aşamalı nefes tekniği”ni uygulayın.

3 Aşamalı Nefes Tekniği:
Rahat bir şekilde oturun, dik durun, ayaklarınızı yere basın ve gözlerinizi kapatın.
Vücudunuza odaklanın ve stresin kasılmanın nerede olduğunu belirleyin.
Derin ve yavaş bir nefes alın (göğse değil karın bölgesine) ve yavaşça verin. Nefesinizi verirken bütün stresin vücudunuzdan çıktığını gözünüzde canlandırın.
Bu basamakları 3 kez tekrarlayın.

mavigece
02-12-2007, 12:50 PM
Sınav Kaygısını Yenmek Kolay!
Yaklaşan OKS ve ÖSS gibi sınavlar, öğrencilerin stres dozunu yükseltiyor. Ancak sınavlarda başarılı olabilmenin yolu ise stresi en aza indirerek sınava konsantre olmaktan geçiyor. Sınav kaygısını yenmenin aslında çok kolay olduğunu belirten Yeditepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Arif Verimli, öğrencilere ve ailelerine şu önerilerde bulunuyor:
"Öğrenciler; Ses çıkaran kolye, bilezik, kemer, topuklu ayakkabı yerine, sade ve düz olun; dikkat çekici giyinmeyin. Dikkatinizin dağılmasına sebep olan hiçbir aksesuar kullanmayın. Beli açık tişört giymeyin. Anneler babalar; okunmuş su, muska gibi mistik inanışları yapacak olsanız bile çocuklarınız bilmesin. Çocuğun obsesyonlarını tetiklemeyin. Sınav gözetmenleri; sakın çocuklara yakınlık göstermek için bile olsa sınavda herhangi bir öğrenciye elle dokunmayın, fiziksel temas etmeyin. Çünkü aşırı titizlik takıntısı olan bir çocuk, bu hareketinize takılabilir ve konsantrasyonu kaybolur. Sınavda anahtarlık sallamayın, tesbih çekmeyin, topuklu ayakkabı giymeyin, zincir ve kolye gibi ses çıkaran aksesuarlar takmayın. Bazı öğrencilerde başağrısı oluşturabilecek ve migren tetikleyecek parfüm sürmeyin."

Sınav Stresini Aşmak İçin...

Prof. Dr. Arif Verimli, üniversite sınavına hazırlanan ve sınav kaygısı taşıdığını fark eden öğrencilerin, bu kaygıları, nefes egzersizi, fiziksel egzersiz ve hayal kurma gibi gevşeme tekniklerini kullanarak azaltabileceklerini söylüyor.
Prof. Dr. Verimli, OKS ve ÖSS sınavlarına az bir zaman kaldığını, bu nedenle de öğrencilerde sınav kaygısı artışı görüldüğünü belirtiyor.
Öğrencilerin kafalarında "Ben ne istiyorum? Ne eksiğim var?" sorularının yanı sıra, "Ya sınavda başarısız olursam? Ya heyecanlanırsam? Ya başaramazsam, etrafımdakiler beni başarısız görürse" gibi düşüncelerin oluştuğuna dikkati çeken Prof. Dr. Verimli, sınav kaygısı yüksek öğrencilere yardımcı olunması gerektiğini söylüyor.
Prof. Dr. Verimli, "Üniversite sınavına hazırlanan öğrenciler; sınav yaklaştıkça kendinizde birtakım davranış değişiklikleri görüyorsanız, bu olumsuz, sinirli, heyecanlı, kaygılı, dalgın, telaşlı haliniz etrafınızdakiler tarafından da anlaşılıyorsa, sınav kaygısı taşıyorsunuz" diye konuşuyor. Kaygının fiziksel belirtilerinin, çarpıntı, terleme, el terlemesi, yutkunma, kızarma, boğulacakmış hissi, titreme, mide bağırsak hareketlerinde artış, ateş basmaları, baş dönmesi, ağız kuruluğu olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Verimli, şu bilgileri veriyor:
"Kendinizi gerçekten son derece kaygılı buluyor, sınav kelimesini duyduğunuzda bile irkiliyor, terliyor, telaşlanıyor, güvensizlik ve aşırı yetersizlik duygusu taşıyorsanız, tehlike var demektir. Ve bir an önce sorunun kaynağıyla ilgili bir profesyonelle görüşmelisiniz. Bu görüşülecek kişi rehber öğretmen ve ders eğitmenleri olabileceği gibi, psikolojik anlamda destek alınabilecek bir kişi de olabilir. Bunun tam tersi, verdiğiniz yanıtlarda son derece kendinize güveniyor, her şeyi doğru ve tam yaptığınıza inanıyor, sınavla ilgili en ufak bir kaygı duymuyorsanız, bu da aslında çok doğru değil. Çünkü hiç kaygı duymamak ve en ufacık bir heyecan hissetmemek, sonunda sizleri hayal kırıklığına uğratabilir. Heyecan sizi kamçılayan bir şey olmalı. Tabi dozunda olmak şartıyla."


Ne Yapılmalı?

Prof. Dr. Arif Verimli, sınav kaygısını hafifletmek için yapılması gerekenlere değinerek, şu tavsiyelerde bulunuyor:

Temel Nefes Egzersizleri: İyi bir nefes almak, iyi bir nefes vermekle başlar. Ağır, derin ve sessiz olun. Nefes egzersizine başlamadan önce, sağ elinizi göbeğinizin hemen altına koyun, sol elinizi göğsünüzün üzerine koyun ve gözlerinizi kapatın. Nefes almadan önce ciğerinizi iyice boşaltın. Yeni bir nefes almak için birkaç saniye bekleyin. Ard arda iki derin nefes aldıktan sonra, kesinlikle 4–5 kez de normal nefes alın. Tüm bu işlemleri günde 40 kez yapın ve bunu alışkanlık haline getirin.

Fiziksel Egzersiz: Düzenli fiziksel egzersiz, beyinde öğrenmeyi kolaylaştırır. Yaptığınız ders tekrarları zihninize daha kolay yerleşir ve unutmanız zorlaşır. Bilinç gelişir. Beyin, uyaranlara daha kolay açılır. Refleksler hızlanır. Reaksiyon zamanı kısalır. Düzenli fiziksel egzersiz, ders çalışmak ve öğrenmek için son derece elverişli bir zihinsel ortam hazırlar. Sınavlara daha dinç ve verimli hazırlanabilirsiniz.

Gevşeme Teknikleri: Günün belli bir kısmında zihninizi boşaltarak mutlu bir gelecek hayal edin. Güzel bir üniversiteyi kazandığınızı, başarabildiğinizi hayal edin. Bu sizi kamçılayacaktır. Hiç durmadan arka arkaya şunları tekrar edin. "Kolum ağır, elim sıcak, nefesim sakin ve düzenli, kalbim sakin ve düzenli, karnım sıcak ve alnım serin."


Pratik Öneriler

Prof. Dr. Verimli, öğrencilere, ders çalışma saatlerini 45'er dakika ders, 5 dakika dinlenme ve 10 dakika tekrar olmak üzere 5 saat şeklinde düzenlemelerini öneriyor. Öğrencilerden kimseye aldırış etmemelerini, kendilerine güvenmelerini ve bu sınavın her şeyin sonu olmadığına inanmalarını isteyen Prof. Dr. Verimli, ayrıca şu pratik önerilerde de bulunuyor:
"Sınavda yanınızda glikoz ihtiva eden yumuşak ve renkli şekerlerden bulundurabilirsiniz. Bir başkasının tavsiyesiyle sınavdan önce daha rahat uyumak için sakinleştirici veya uyku getirici bir ilaç asla kullanmayın. Zeka arttırdığı iddia edilen yiyecekleri son bir hafta yemekle zeka artmaz ve yiyeceklerin zekayı artırdığı zaten kanıtlanmış bilimsel bir gerçek değildir. Dikkat açtığını öne sürdüğünüz ilaçları talep etmeyin. Bu yaklaşım bağımlılığın ilk aşamasıdır. Sorunlarınızı ilaçla çözmeye çalışmayın Çok ihtiyacınız varsa mutlaka bir doktora danışın. İyi bir kahvaltı yapın. Başkalarına değil, sadece kendinize konsantre olun."

mavigece
03-12-2007, 02:13 AM
Başarı azim gerektirir, azim ise irade. Bazı hedefler, başarısız olmaya da değer. Gerçek başarı, başarısız olma korkusunu yenebilmektir.
Sweeney

mavigece
13-12-2007, 02:28 AM
İKİ MÜTHİŞ GÜÇ: UNUTMA VE HATIRLAMA

Unutma: Öğrencilerin en fazla yakındığı durumlardan birisi hiç kuşkusuz unutmadır. Yazılı günü akşamı sabaha kadar çalışıyorsunuz. Sınava giriyorsunuz ama soru size yabancı gelmese de yanıtlayamıyorsunuz yada sorunun cevabını hiç hatırlamıyorsunuz. Bunun nedeni unutmadır.

Unutma, öğrenmenin tam tersi olarak bilgilerin hatırlanamamasıdır. Unutma öğrenmenin olduğu her yerde mevcuttur. Bu da oldukça normaldir. Alman psikologu Ebbinghaus’un yaptığı bir araştırmada, öğrenilen bilgilerin %75’ten fazlasının bir hafta içerisinde, %66’sının bir gün içerisinde, %54’ünün ise bir saat içerisinde unutulduğunu göstermektedir.

Unutmanın bir çok nedeni vardır. Bunlar:

1.Öğrenme sürecinde “duyusal kayıt” aşamasında “dikkat ve seçici algı” süzgecinden geçemeyen bilgiler unutulur.

2.Kısa süreli belleğe ulaşan bilgi, uzun süreli belleğe tekrar, kodlama, görselleştirme yoluyla aktarılamayan bilgiler unutulur.

3.Bazı işe yaramayan bilgiler isteyerek, bilinçli olarak unutulabilir. Veya o bilgiye ulaşılacak anahtar unutulmuş olabilir.

4.Uzun süreli belleğe bilinçsiz, düzensiz olarak aktarılan bilgiler unutulmaz. Ancak gerekli olduğu takdirde kısa süreli belleğe çağrılarak hatırlama meydana gelmez. Çağrılıp kullanılamayan bilgide bir nevi unutulmuş sayılır.

5.Özellikle ezber yoluyla öğrenilen bilgiler ve düzensiz öğrenilen bilgiler birbirine karışır. Doğru cevap bulmakta zorlanılabilir.

Hatırlama:Uzun süreli belleğe gönderilen bilginin kısa süreli belleğe çağrılmasında “hatırlama” oldukça önemli bir yere sahiptir.

Hatırlama, öğrenilen bilgilerin istenildiği ve gerek görüldüğü zamanda kullanılabilmesidir. Hatırlamanın olabilmesi için onu sistemli ve bilinçli bir şekilde öğrenmek gerekir. Bilinçli öğrenebilmek için şu hususlara dikkat etmelisiniz:

· Öğrenilecek bilgi tanımlanmalı ve her yönüyle kavranmış olmalı.

· Bilgiler şemalarla, tablolarla zihinsel olarak yorumlanmalıdır.

· Bilgiler arasında bağlantılar kurulmalı böyle öğrenme gerçekleştirilmelidir.

· Somut olan bilgiler daha kolay öğrenileceği için somuttan soyuta, karmaşıktan basite doğru bir öğrenme stratejisi uygulanmalı.

· Öğrenilen bilgiler mutlaka kullanılmalıdır. Kullanılamayan bilgilerin unutulacağı bir gerçektir.

Ahmet Yıldız
Psikolojik Danışma

mavigece
17-02-2008, 02:38 AM
ÇOCUKLAR EN İYİ NASIL ÖĞRENİR?

Çocuklar daha kolay nasıl öğrenir?

Çocuğunuzun ders çalışma yönteminden memnun değil misiniz? Çabucak dikkati mi dağılıyor? Öğrenmesini nasıl kolaylaştırabilirsiniz? Ünlü öğrenme stillleri teorisyeni Rita Dunn, her çocuğun kendi düşünme biçimine uygun bir öğretme yöntemi bulunduğunu savunuyor


’Cevapları rap şarkısı olarak alın’ Çocuğunuz nasıl öğreniyor? Müzik dinleyerek ders çalışması sizi rahatsız ediyor mu? Ya da masasının üzerine yığılmış, dağınık kitaplar varken çalıştığını gördüğünüzde içinizden "Böyle ders mi çalışılır?" cümlesini geçirdiğiniz oluyor mu? Ödevlerini yaparken bir şeyler atıştırmak istiyor mu? Derslerini masa yerine koltuğa ya da yatakta uzanarak yapmayı mı tercih ediyor?

Öğretmeni size dikkatinin dağınık olduğundan, sınıfta çok konuştuğundan şikayet ediyor mu? Kız ve erkek çocuğunuz arasında öğrenme farklığını gözlemliyor musunuz? Tüm bunlar ailelerin cevaplarını merak ettiği sorular. Oysa öğrenme stili üzerinde çalışan uzmanlara göre, her çocuğun ayrı bir öğrenme biçimi bulunuyor. Önemli olan çocuğun nasıl öğrendiğini belirlemek ve yeni bilgiyi onun öğrenme stiline göre öğretmek. Dünyada en çok araştırılan ve uygulanan Dunn&Dunn Öğrenme Stilleri Modeli’nin mimarı ve yaşamının 40 yılını bu konuyla ilgili çalışmalara ayıran 79 yaşındaki St. John’s Üniversitesi Eğitim Yönetimi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Rita Dunn öğrenme stillerini ve çocukların nasıl daha iyi öğrenebileceklerini anlattı ve ailelere uygulayabilecekleri ipuçları verdi.

KİMİ ÇOCUĞA SES KİMİNE IŞIK GEREK

"Öğrenme stilleri" kavramı ilk kez 1960’lı yıllarda ABD’de tartışılmaya başlandı. Bu kavramı ortaya ilk atan da Prof. Dr. Rita Dunn oldu. Amacı her insanın farklı biçimde öğrendiğini ortaya koymaktı. Türkiye’ye Bilfen Okulları’nda bu sistemi kurmak için gelen Prof. Dr. Rita Dunn’a göre, "Çocuklar öğrenme konusunda engelli değiller, bizler onlara öğretme konusunda engelliyiz." 1990’lı yılların başından itibaren öğrenme stilleri değişik ülkelerde okullarda uygulanmaya başlandı. Burada amaç her öğrencinin öğrenme stilini belirlemek ve ona göre öğretmek oldu. Dunn’a göre öğrenme stilleri, "uyarıcılar" adı verilen çevresel, duygusal, sosyolojik, fizyolojik ve psikolojik olmak üzere beş etkene ayrılıyor. Bu etkenler de öğrenmeyi etkileyen en önemli faktörler.

DÜŞÜNME BİÇİMİ ÖNEMLİ

Öğrenme stillerine göre, öğrenciler sağ ve sol beyinlerindeki baskınlığa bağlı olarak bilgiyi işleme ve düşünme biçimleri açısından, analitik ve global (bütünsel) diye psikolojik açıdan ikiye ayrılıyorlar. Öğrenme stilleri ile ilgili 18 ülkede araştırma yapan Dunn’un sonuçlarına göre, öğrencilerin yüzde 85’i global. Ancak öğretmenlerin yüzde 65’i analitik. Öğretmenlerin çoğu analitik olduğu için analitik öğrenen çocuklar, bu durumda çok şanslı. Öğrenmede kötü sonuçlar çıkmasının nedenlerinden biri de öğrenciler global olmasına rağmen, öğretmenlerin analitik olması. Globaller kendi hayatlarındaki önemini anlayana kadar konuya konsantre olmakta zorlanırken, analitikler kelime ve sayılara önem veriyor, detayları inceliyor. Bu nedenle de öğretmenlerin sınıflarında öğrencilerin öğrenme stillerini bilmeleri ve buna göre derse devam etmeleri gerekiyor.

kigem.com

mavigece
17-02-2008, 02:43 AM
Çocuklarımızın yarı yıl tatili bitti. Tatil boyunca en çok duyduğum cümlelerin başında "Karnemiz pek iyi değil," ya da "Karnemiz çok kötü," geliyor. Bu karnelerin bir kısmı gerçekten kötü denilebilecek karneler ama bir kısmını elime aldığımda hayretle ailenin yüzüne bakıyorum. Çünkü en düşük not üç, bazen bir tane iki olabiliyor, kalanlar ise dört ve beş. "Zayıfı olmadığının farkında mısınız?" diye sorunca yanıt değişmiyor: "Çok daha iyisini yapabilir ve yapması gerekir." Bir yanda beklentileri karşılanmadığı için mutsuz bir anne baba, diğer yanda elinden geldiğini yaptığını düşünen, niçin bu nedenle takdir edilmediğinin hayal kırıklığını yaşayan bir çocuk. Doğru yanıt, ’’’’Başarı nedir?’’’’ sorusunda sanırım. Çünkü başarıyı bizim beklentilerimizin karşılanması olarak algılıyoruz. Çocuğumuzun ya da herhangi birinin kendi içinde gösterdiği gelişim ve bunun sonuçları olarak değil. Karnelere bakarken olması gerektiğini düşündüğümüzü ve istediğimizi görüyoruz. Sevgili öğretmenler de bunu zaman zaman destekliyor. Başarısız olan çocukların ailelerine, bazen çocuğun kapasitesinin yetersiz olduğunu ya da öğrenmeye ilişkin sorunu olduğunu söylemek zor geliyor (anlamamış olmaları ihtimalini aklıma bile getirmek istemiyorum). Aile sorduğu zaman "İstese çok daha başarılı olur, kapasitesini kullanmıyor," diyorlar. Bu gerçekse sorun olmuyor. Aile çocukla biraz daha ilgileniyor. Ama eğer çocuğun bir sorunu varsa, o zaman ailenin beklentilerini ve çocuğa olan kızgınlığını arttırmak dışında bir işe yaramıyor. Ne yaparsa yapsın, ne ailesini ne de öğretmeni mutlu edebilen çocuk, başarısız olmanın dışında bu başarısızlığı bilerek ve isteyerek hazırladığı suçlamasıyla da baş etmek zorunda kalıyor. Bu ise başaramamaktan bile daha zordur. Karneye ve elinizdeki notlara bakarken, çocuğun bu notları almasındaki tüm etkenleri değerlendirmeniz gerekir. Eğer sorununu fark etmiş ve giderilmesi için çare arıyorsanız, o zaman gösterdiği gelişime ’’’’başarı’’’’ demeniz gerekir. Eğer çocuğunuzun kapasitesini doğru değerlendiremiyorsanız; dikkat eksikliği, öğrenme güçlüğü, depresyon, kaygı gibi tedavi edilebilir bir sorunu olduğunu düşünüp, uzmanlara değerlendirip, gerekiyorsa tedavi edilmesini sağlamıyorsanız sizlerin başarılı anne babalar ya da öğretmenler olduğu söylenebilir mi? Üstelik sizlerin başarısızlıkları sadece karneye yansımaz. Bir çocuğun tüm geleceğini etkiler.

DÖRT ALDIĞINDA ÜZÜLENLER
Davranışlarımız ve isteklerimiz çocuklarımızı kaygılandırıyor. Başarıya aşırı odaklandığımızda, yüksek notlar aldıklarında çok övüp, az bir not kaybetseler bile endişelendiğimizde onlar da kaygılanıyor. Ama onların kaygıları ailelerinkinden farklı. Onlar başarılı olmadıklarında ailelerinin kendilerini sevmeyeceğini düşünüyorlar. Bu nedenle devamlı kaygılılar. 100 değil, 98 aldığında ağlıyorlar. Öğretmen onlara sormadığında küsüyorlar. Hep en ön planda olmak, hep takdir görmek istiyorlar. Başka çocuklar için doğal ve olabilecek en küçük engelde, örselenmede yıkılıyorlar, dünyaları kararıyor. Dört aldığını annesine nasıl söyleyeceğini bilmediği için kendine kızan, küsen çocukları siz de görmüşsünüzdür. O çocuk başarılı çocuk değildir aslında. O aşırı kaygılı, başaramazsa sevilmeyeceğine ve önemsenmeyeceğine inanan çocuktur. Yaşamı boyunca bu kaygı yüzünden başarısı düşecek, yaşamı boyunca önemli fırsatları ’’’’ya yapamazsam’’’’ endişesi ile kaçıracak, yaşamı boyunca karşısına çıkan her engelde onarılmaz yaralar alacaktır. Başarı, elimizden gelenin en iyisini yapabilmek ve kendi içimizde gelişim yaratabilmektir. Beklentilerimizi ve hırslarımızı gerçekler ve yetenekler üzerine kurarsak hayalkırıklıklarımız kimse için yıkıcı olmaz.
kigem.com
Prof.Dr.Bengi Semerci

mavigece
17-02-2008, 02:47 AM
ÖSS’DE ZAMANI PLANLAMA

“Zaman yetmedi biraz daha zaman olsaydı daha çok net yapardım, daha yüksek bir puan alırdım.” Bu sözleri ÖSS’ den sonra bir çok öğrencinin söylediğini duyacaksınız ve belkide sizde bu sözleri sarf eden çoğunluktan biri olacaksınız.

Bu çoğunluğun içinde olmamak hatta bu çoğunluktan zaman konusunda daha avantajlı olmak için basit ancak etkili olan aşağıdaki yöntemleri uygulamanız yeterli olacaktır.

1. Zamanınız yetmeyeceği konusunda kaygılanmayın. ÖSS’de herkese eşit süre verilmektedir. Bu süre tüm soruların çözüleceği hesaba katılarak uzmanlarca belirlenmektedir.

2. ÖSS’de her bölüme ayıracağınız zamanı sınavdan önce mutlaka planlayın. Soruları çözerken önceden belirlediğiniz ve deneme sınavlarında tatbikatını yaptığınız zamana mutlaka uyun.

3. ÖSS’ye girerken yanınızda zamanı kontrol edebilmeniz için mutlaka bir saat götürün. Saati hemen sıranızın üstünde görebileceğiniz uygun bir yere koyun.

4. Sınav kitapçığının sayfalarını sınav süresi başlamadan önce sınav salon başkanının size verdiği izin dahilinde kontrol edin.

5. Sınav kitapçığındaki ve sınav cevap kağıdındaki doldurmanız ve kodlamanız gerekli olan yerleri sınav salon başkanının size verdiği süre dahilinde yazıp kodlayın.

6. Kitapçıkla ilgili, cevap kağıdıyla ilgili, sınavın işleyişi ile ilgili zihninizde var olan soruları sınav salon başkanına sorarak cevaplar bulmaya çalışın. Sınav süresi içerisinde bu soruları sorarak zamana kaybetmeyin. Örneğin; salon başkanı size sınav süresince lavaboya gitmek yasaktır uyarısını yapmasına rağmen siz sınavın 70. dakikasında lavaboya gidebilir miyim? Şeklinde soru sorup izin isterseniz zaman kaybetmiş olursunuz.

7. ÖSS’den önce deneme sınavlarında hız ve anlama egzersizleri yapın. Böylece gerçek sınav olan ÖSS’de soruları anlayarak ve hızlı çözeceksiniz.

8. ÖSS’de yaşadığınız “kaygı” sizin zamanınızı önemli ölçüde etkilemektedir. Sınav kaygısını yenebilmek için nefes egzersizlerini öğrenin ve uygulayın. Sınav öncesinde sınav kaygısıyla baş edebileceğiniz bir yöntem bulun ve uygulamasını öğrenin. Böylece sınav sırasında bir de kaygıyla uğraşarak zaman kaybetmezsiniz.

9. Sınavda eğer konsantrasyonunuzu koruyabilirseniz arkanızdakinin soruları çözerken okuma sesini, salondaki görevlilerin konuşmalarına yönelerek zaman kaybetmemiş olursunuz. Sınav öncesinde konsantrasyon egzersizlerini öğrenip uygularsanız sınav sırasında dikkatinizin en ufak bir sesle dağılmasını önlemiş olursunuz.

10. Turlama tekniğini uygulayarak soruları çözün. Turlama tekniğini uygularken özel bir işaretleme sistemi geliştirin. Örneğin boş bıraktığınız soruların yanına (-) işareti koyarak, şüpheli olduğunuz soruların yanına (?) koyarak arta kalan zamanınızda turlama yaparken soruyu aramakla zaman kaybetmeyip direk yapmadığınız soruya ve sonra şüpheli olduğunuz sorulara kalan zamanı kullanırsınız.

11. Bir, iki denemede yapamadığınız ve çözümünün zamanınızı alacağınızı düşündüğünüz soruların yanına (-) işareti koyarak geçin. Ona ayıracağınız fazla zaman aynı puanı kazandıracak başka soruyu yapamamanıza neden olur.
12. Özellikle geometri, coğrafya gibi sorularda var olan şekilleri tekrar çizerek zaman kaybetmeyin.

13. Özellikle matematik sorularını başka bir kağıda değil de sınav kitapçığındaki boş yerlerde çözün.

14. Çözdüğünüz soruların cevaplarını, cevap kağıdına tek tek işlemek yerine iki sayfada bir işleyin. Böylece; kaydırma ihtimaliniz azalacak, cevap kağıdına işlerken zihniniz toparlanma ve rahatlama zamanı kazanacak hem de zamandan tasarruf edeceksiniz.

15. Sınavdaki soruları ilk okuyuşta anlamaya çalışın. Anlayamadığınız soruları tekrar okuyarak inceleyerek zaman kaybetmiş olursunuz. Soruları daha iyi anlayarak zaman kazanabilmek için şu noktalara dikkat edin:

a) Paragraf sorularında önce soru kökünü okuyun, cevap şıklarına hızlı bir şekilde göz atın ve şıkların ışığında paragrafı okuyun daha sonra şıkları okuyarak soruları cevaplayın.

b) “değildir”, “hangisidir”, “olamaz”, gibi soru köklerini dikkatlice okuyup anlayın.

c) Bazı matematik ve geometri sorularının çözümü için bir şekil çizilmesi gerekiyorsa bunu çizin soruyu daha iyi anlayacaksınızdır.

d) Kitap okuyarak, deneme sınavları çözerek soruları anlama kapasitenizi ve kelime dağarcığınızı zenginleştirirseniz soruları daha iyi anlayıp, analiz edebileceksiniz.

Ahmet YILDIZ ( Kigem Eğitim Uzmanı )

mavigece
17-02-2008, 02:53 AM
DERSLERDE BAŞARILI OLMANIN YOLLARI


A- DERSTEN ÖNCE UYULMASI GERKEN İLKELER:

1. Her öğrenci kendi çalışma ortamına göre bir çalışma planı hazırlamalı ve bu plana mutlaka uymalıdır.
2. Çalışma metodunu dersin özelliğine göre seçmelidir. (Okuma, not tutma, anlatım, tümden gelim, tüme varım gibi) sayısal dersler çalışırken mutlaka metodu olarak yazarak çalışma metodu uygulanmalıdır.
3. Ders çalışmaları mutlaka belli bir yerde sakin bir ortamda bir masa üzerinde yapılmalıdır.
4. Hemen her derste bütün konular çalışılmalı, konular arasında önemli önemsiz ayrım yapılmalıdır.
5. Ders araç ve gereçlerini çalışmaya başlamadan önce hazırlamalı, unutulmamalıdır ki araç ve gereç ihtiyacı olduğunda temin edilmeye çalışılırsa hem zaman kaybına hem de dikkat dağılmasına neden olur.
6. Çalışmaya psikolojik olarak hazır olmayan kişi problemlerinden kendisini soyutladıktan sonra çalışmaya başlamalıdır.
7. Öğrenmeyi aralıklarla yapmalı, bu aralıklarda dinlenmeyi, gezinti, söyleşi, müzik ile yapılabilir.
8. Çalışkan konu kendi başına bir bütün değilse, geçmiş konular gözden geçirilmelidir.
9. Sözel dersler çalışılırken ana düşünceleri dile getiren anahtar kelime ve cümleler tespit edilmeli gerekirse renkli kalemle altları çizilmelidir.
10. İşlenecek konu dersten önce çalışılmalı, anlaşılmayan yerler tespit edilerek derse girilmelidir.
11. Ders çalışılırken motive olunmalı, televizyon karşısında veya yatarak çalışmanın etkinliğini azaltacağı unutulmamalıdır.
12. Düzenli bir defter tutma alışkanlığı kazanılmalı. Tükenmez kalem yerine kurşun kalem kullanmaya özen göstermelidir.
13. Çalışırken bir cevabı ezberlemek yerine konuyu anlamaya veya problemin çözümü yolunu öğrenmeyi seçmelidir.
14. Anlatım dersinin arkasından sayısal (matematik, fenbilgisi gibi) bir ders çalışılmalıdır.
15. Sabah kahvaltısı yaparak okula gelmesi, aksi takdirde ders dinleme dikkatinin azalacağı unutulmamalıdır.

B – DERS ESNASINDA UYULMASI GEREKEN İLKELER:

1. Sınıfta dersler iyi dinlenmesi, ders sırasında başka şeylerle meşgul olunmamalı, anlamadığı yeri anında öğretmenine sormalıdır.
2. Öğretmen dersi anlatırken üzerinde durduğu noktalar ve sınıfa yönetilen sorular not edilmeli ve sonra çalışılmalıdır.
3. Tahtaya yazılan bilgiler ve problem çözümleri dikkatli bir biçimde deftere geçirilmeli ve kontrol edilmelidir.
4. Derslerde devamsızlık yapılmamalı, eğer zorunlu olarak yapılmışsa o dersteki konu arkadaşlardan öğrenilmelidir. Unutulmamalıdır ki bir sonraki konunun öğrenilmesi bir önceki konunun bilinmesine bağlıdır.
5. Sınavlarda soruların cevaplarına geçilmeden önce cevaplar zihinsel tasarlanmalı, kağıtlar verilmeden önce mutlaka kontrol edilmelidir.

C – DERSTEN SONRA UYULMASI GEREKEN İLKELER:

1. Bütün dersler işlendikçe çalışılmalı, konular biriktirilmemelidir.
2. Dersler tekrar edilirken, anlaşılmayan konular tespit edilmeli, bir sonraki derste öğretmenine sorarak öğrenilmeli. Sorarak öğrenilenlerin unutulmayacağı hatırdan çıkarılmamalıdır.
3. Sayısal dersler çalışılırken sınıfta öğrenilen çözüm yollarının yanı sıra başka çözüm yollarının da olup olmadığı kaynak kitaplardan araştırılmalı, özellikle örnek çözümler çoğaltılmalıdır.
4. Zor anlaşılan konular en verimli çalışma saatleri ayrılmalıdır.

AHMET YILDIZ
PDR UZMANI

olvido
17-02-2008, 11:30 AM
bunlar çok güzel bilgiler teşekkür ederim paylaşım için
bir ipucuda ben vereyim uyumadan önce öğrenilen bilgiler daha kalıcı oluyor
yani yatmadan önce ders çalışacağız ama bu bilgi sınava hazırlananlar için geçerli değil onların çok vaktini ders çalışarak geçirmeleri gerekiyor

mavigece
23-02-2008, 03:19 AM
18 Adımda Test Çözme Becerisi
Test çözme bilgiye dayalı olsa dahi, belli bir mikta test çözme becerisinide gerektirmektedir. Bu yazıda sınava hazırlanırken siziniçin gerekli test çözme becerilerini 18 adım da açıkanmaya çalışılıyor.

18 Adımda Test Çözme Becerisi ‘ni dikkatle okumanız siz sınava hazırlanan öğrencilere avantaj sağlayacaktır.

1. Bir konuyla ilgili soruları çözmeden önce o konuyu iyi öğrenmelisiniz. Soru çözerek de öğrenip öğrenmediğinizi kontrol etmiş olursunuz.

2. Amaç ÖSS’de başarılı olmak ise ÖSS niteliğine uygun sorular çözmelisiniz.

3. Soruları kendinize zaman tanıyarak çözün. Çünkü gerçek sınav sadece bilginizi değil bilgi kullanma hızınızı da ölçmektedir.

4. Her sorunun size sınavda sorulabileceğini düşünerek yanıtlamaya çalışın. Çözemediğiniz veya yanlış çözdüğünüz sorunun mutlaka doğru çözümünü öğrenin.

5. Soruyu çok fazla okuyarak zihninizi karıştırmayın.

6. Soruyu çözmenizi sağlayacak soru metninde yer alan önemli kelimelerin altını çizin.

7. Her gün belirli miktarda soru çözmeye çalışın. Soru çözmek sizde bir alışkanlık olsun.

8. Soru kökünü ve soru paragrafını anlamadan şıkları okumaya başlamayın. Önce size verilenleri ve sizden istenenleri iyi belirleyin. Bu sizin cevabı daha kısa sürede ve daha doğru bir şekilde bulmanızı sağlayacaktır.

9. Bütün şıkları okumadan doğru olduğuna inandığınız şıkkı işaretlemeyin. Çünkü bazı sorular sizden en doğru cevabı bulmanızı ister.

10. İki cevap da birbirine benziyorsa, cevap, büyük ihtimalle ikisi de değildir. İki şık birbirinin zıttaysa, bunlardan biri doğrudur.

11. Yanlış olduğuna kesin emin olmadıkça, ilk tahminde bulunduğunuz cevabınızı değiştirmeyin.

12. Doğru çözdüğünüzden emin olmadığınız soru ve sorular varsa o soruya hemen değil de birkaç tane soru çözdükten sonra bakın.

13. Yanlış çözdüğünüz sorulardan ötürü ümidinizi kaybedip karamsarlığa düşmeyin. Çünkü her yanlış çözdüğünüz soru şayet doğru çözümünü öğrenirseniz sizin için bir kazançtır.

14. Çözemediğiniz soruları düşünerek stres yapmayın. Her öğrencinin çözemeyeceği sorular mutlaka çıkar.

15. Uzun paragraftan oluşan soruları “uzun soru zordur” yargısında bulunarak o soruyu okumadan geçmeyin. Paragraf sorularının en önemli özelliği cevabının paragrafın içinde gizli olmasıdır.

16. Paragraf sorularında önce soru kökünü okursanız paragrafı daha kolay ve kısa sürede anlarsınız. Bu ise soruyu daha çabuk çözeceğiniz anlamına gelir.

17. Doğru cevaba daha kısa sürede ulaşmak istiyorsanız yanlış olduğuna inandığınız şıkları hemen eleyin. Kalan şıklar üzerine düşünün.

18. Sayısal sorularda işlemleri mutlaka kaleminizi kullanarak yapın.

mavigece
23-02-2008, 03:32 AM
Not tutmanın faydası derse olan ilgiyi artırmasıdır. Böylece, dinlerken dikkatin uzun süre diri kalması sağlanmış olur. Alınan notlar, yazanın kaleminden çıktığı için bilgi yazanın malı haline gelmiştir. Bu notlar tekrar edilerek yabancılık çekilmeyeceğinden, bir başka deyişle sizin ürününüz olacağından daha kalıcı olacaktır. Unutmayın ki beyniniz size ait olan kavramlara, cümlelere aşinadır.

Not tutarken kağıt konusunda cömert davranın. Ufak kağıtlara, mikroskop yardımıyla okunacak yazılarla not almayın. Bu durum hem ders çalışma arzunuzu yok eder (estetik açıdan) hem de göz sağlığınız açısından sizin için zararlı olur. Ayrıca not tutarken kağıdın alt, üst ve yanlarında boşluk bırakınız. Bunun ne faydası olacak derseniz, not alırken sizin aklınıza gelen örnekleri, cümleleri, soruları buralara yazabilirsiniz. Bütün bunların yanında renkli kağıtlardan, renkli kalemlerden yararlanırsanız, çalıştığınız dersten zevk alabilirsiniz. Kısaca ders çalışmayı bir zevk haline getirebilirsiniz.

Yazdığınız notların belli soruları yanıtlar nitelikte olması oldukça önemlidir. Böylece alınan notlar fonksiyonel olma özelliği taşır. "Kim", "nerede", "ne zaman", "nasıl", "niçin", "ne" gibi sorulara yanıt verecek şekilde olmalıdır alınan notlar.

Kendiniz için kısaltmalar yapın. Bu uygulama zaman kaybını engelleyecek ve hızlı bir şekilde not tutmanızı sağlayacaktır. Kendinize ait şifrelemelere başvurun. Belli kelimeleri anlayacağınız şekilde kısaltarak yazın ("örneğin" yerine "ör.", "bununla birlikte" yerine "+", "aynı anlamda" yerine "=" gibi). Ayrıca önemli olan kavramların, can alıcı noktaların altını çizebilir ya da bunların yanına yıldız gibi çeşitli işaretler koyabilirsiniz. Yazı karakterini farklılaştırarak da (italik yazma ya da büyük harfleri kullanma gibi) dikkati bu cümleler ve kavramlar üzerinde yoğunlaştırabilirsiniz.

Not tutarken karşılaştığınız ve anlamını bilmediğiniz kavramların ne olduğunu öğrenip o kelimeleri sık sık kullanarak hafızanıza yerleştirmeye gayret ediniz. Unutmayın ki her dersin kendine özgü terimleri vardır. Bunları bilmeyen bir öğrencinin konuyu tam olarak kavraması mümkün değildir.

Son olarak derste tuttuğunuz notları, evde temize geçirin. Böylece bir defa dinleyip iki defa not aldığınız bilgiler kalıcı olacaktır. Konunun ana başlıklarını, yan başlıklarını belirleyip düzgün bir kodlama yapınız (Ana başlıkları büyük harfle, yan başlıkları rakamlarla gösterebilirsiniz). Böylece zihninizde konunun şablonu belirmiş olur. Konu karmaşası, zihinsel dağınıklık ortadan kalkar. Konunun en sonuna şematik bir şablon çıkarmanız, konuyu bütün olarak görmenizi ve kolay anlamanızı sağlayacaktır.

Her dersin sonunda (45 dakika) yaklaşık beş dakikayı tekrara ayırmanız bilginin kalıcılığını sağlamak açısından oldukça önemli. Bunun ardından on dakika dinlenmek için kendinize zaman ayırın. Her günün sonunda yatmadan önceki son etüdünüzü o gün çalıştığınız dersleri tekrar ederek değerlendirin. Özellikle uykudan önce yapılan bu tekrarın unutmayı engellediği bilimsel olarak ispatlanmıştır. REM uykusu (rüya görülen dönem) döneminde salgılanan bazı hormonların yeni bilgilerin pekişmesine zemin hazırladığı görülmüştür. Yine yapacağınız bir başka önemli iş de sabah kalktığınızda bir gün önceki dersleri tekrar etmektir. Böylece bilgi daha kalıcı bir duruma getirilmiş olur. Haftanın belli saatlerini, ayın belli günlerini tekrar yapmak amacıyla belirleyin.

Tekrar yaparken kendinizin yazdığı özet notları kullanmanız teferruatta boğulmamanız için önemlidir. Bunun yanında bir başkasına anlatarak tekrar yapmanın da büyük faydası vardır. Bu tekrarlar sonucunda konuyu ne derece bildiğinizi ölçmenin yolu bol bol soru çözmektir. Test sorularının yanında önceki ÖSS'lerde çıkmış olan soruların çözülmesi konudaki eksikliklerin belirlenmesi açısından oldukça önemlidir. Yanlış cevaplanan soruların neden yanlış yapıldığı irdelenmelidir. Böylece teorik olarak yaptığınız tekrarı, soru çözerek pratik açıdan da gerçekleştirmiş.

Tekrar yaparken aynı tür dersleri (sayısal veya sözel) çalışmanız sıkıcı olacağı için dikkat dağılmasına neden olacaktır. Sözel ve sayısal derslerin beraber tekrar edilmesi bu açıdan faydalıdır.

Aşırı tekrarın yararından daha çok zararı vardır. Çünkü devamlı aynı uyarıcıya muhatap olan beyin belli bir süre sonra bundan sıkılacak, bu durum da motivasyon bozukluğuna neden olacaktır. O nedenle yukarıda belirttiğim gibi belli periyotlarla bu tekrarın yapılması öğrenciyi konuya daha ilgili kılacaktır.

mavigece
23-02-2008, 03:34 AM
KPSS Ders Çalışma ve Test Çözme Tekniği




KPSS test tekniğine dayalı sınavdır. Bu sınavlarda başarılı olmak test çözme becerisi kazanmayı gerektirir. Çünkü bu sınava müracaat eden aday sayısı her yıl artmakta kontenjanlarda sınırlı kalmaktadır. Yani kazanmak her yıl bir önceki yıla göre daha da güçleşmektedir. Bu güçlüğün üstesinden gelmek için adayın sınav süresince yaptığı netlerin yüksek olması gerekir.

Test tekniğine dayalı sınavlarda başarısızlığın nedeni genellikle bilgi eksikliğinden değil, sorulara yaklaşım tarzından veya soru sitiline aşina olmamaktan kaynaklanır. Test tecrübesi sınav sonucunu etkileyen en önemli etkenlerdendir. Test çözme tekniğini iyi bilmek istenen sonucun alınmasını büyük oranda sağlayacaktır.

Sınavdan önce çözülen yüzlerce hatta binlerce sorunun oluşturduğu bilgi birikimi adayın sınavda başarılı olmasını sağlar. Çünkü çözülen her soru gerçek sınav öncesi adaya tecrübe kazandıracaktır. Aday bu bilgi birikimiyle sorulara nasıl yaklaşacağını ve soruları nasıl çözeceğini, hangi yolları kullanacağını, ne kadar süre ayıracağını ve nelere dikkat edeceğini öğrenir.

KPSS sorularının özellikle yoruma dayalı olması yani bilgiden ziyade öğrencinin bilgi birikimini kullanmayı ölçen nitelikte olması tecrübeli olmayı ön plana çıkarmaktadır. Tecrübe ise çözülen soru miktarıyla ölçülür. KPSS'de başarılı olmayı hedeflenen adayın test çözerken “bir sorudan ne çıkar canım” diyerek o soruyu yok sayması en büyük hatadır. Çözülen her bir soru tipi aday için bir avantajdır. Sınava hazırlanan adayın çözemediği her sorunun doğru cevabını öğrenmesi gerekir.

mavigece
23-02-2008, 03:42 AM
SINAV KAYGISI NEDİR ?
Sınav öncesinde öğrenilen bilginin, sınav sırasında etkili bir biçimde kullanılmasına engel olan ve başarının düşmesine yol açan yoğun kaygıya sınav kaygısı denir. Sınav kaygısı iki ayrı boyutta ele alınabilir. Endişe performansa yönelik zihinsel bir süreçtir. Sınav sonucuna ilişkin olumsuz düşünce, inanç ve beklentilerden oluşur. Yoğun Duygulanım kaygının yarattığı fizyolojik uyarım sonucu bedenden gelen ve bedenin olağan işleyiş dengesi dışına çıktığı mesajını veren sinyallerdir. Aşağıdaki bölümde sınav kaygısı yaşayan kişilerin, kaygının endişe ve duygulanım boyutlarını nasıl dile getirdiklerini gösteren bazı ifadeler bulacaksınız.

Endişe:
*Bu sınavda başarılı olamayacağım.
*Bu sınav sonunda herşey berbat olacak.
*Sınıftaki herkes benden daha zeki.
*Bu sınavda başarısız olursam not durumumu bir daha asla düzeltemem.
*Sınav sırasında bildiğim herşeyi unutabilirim.
*Kendimi yetersiz ve eksik görüyorum.
*Evdekilerin yüzüne nasıl bakarım?

Yoğun Duygulanım
*Kalbim yerinden fırlayacakmış gibi çarpıyor.
*O kadar gerginim ki midem altüst olmuş durumda.
*Çok perişan bir durumdayım.
*Bu sınava gireceğim için paniğe kapıldım, elim ayağım birbirine dolaşıyor.
*Kendimi bir sis bulutu içinde hissediyorum, hiçbir şey bilmiyorum ve hatırlamıyorum.
*Gözüm kararıyor, midem bulanıyor, soğuk soğuk terliyorum.
*Sınav kaygısı yüksek olan öğrencilerin sınav gününden önce ve sınav günü yaşadıkları belirtiler arasında, uykusuzluk, gerginlik, çarpıntı, sinirlilik, karamsarlık, kabus görme, korku, terleme, başağrısı, karın ağrısı, solunumda güçlük, iştahsızlık, mide bulantısı, bitkinlik, durgunluk gibi belirtilerle kötü not alma v.b. endişeler yer almaktadır.

Öğrenciler, sınav için sınıfta beklerken de ellerinde terleme olduğunu, kalplerinin çok hızlı çarptığını, başlarının ya da karınlarının ağrıdığını fark etmekte; ayrıca, gerginlik, sabırsızlık, el titremesi, bütün bildiklerini unutma korkusu, kendine güvende azalma gibi belirtiler yaşadıklarını da ifade etmektedirler


Sınav başladıktan sonra ise şu tür kaygı belirtileri ortaya çıkabilir: Dikkati toplamakta, sınava başlamakta, ve soruları anlamakta güçlük; bilinen bir soruda hata yapma korkusuna bağlı yoğun heyecan, kötü not alma beklentisi, öfke, düşünememe, sınavın kötü geçeceğine inanma, sürenin yetmeyeceği düşüncesi, zor gelen sorularda paniğe kapılma ve bazı fizyolojik belirtiler. Öğrencilerin çoğu, bu endişelerin ve fizyolojik belirtilerin sınavın ilk 30 - 40 dakikası içinde daha yoğun yaşandığını, sınavın sonlarına doğru, belirtilerin şiddetinde bir azalma olduğunu belirtmektedirler.

Görüldüğü gibi, yoğun sınav kaygısı içindeki kişiler, yalnızca bedensel bazı uyarımlar yaşamakla kalmayıp, aynı zamanda performanslarının yeterliliği konusunda da yoğun bir endişe içine girmektedirler. Araştırmacılar, sınav başarısının düşmesinde endişe faktörünün etkisinin, yoğun fiziksel uyarıma oranla daha fazla olduğunu belirtmektedirler. Çünkü sınav kaygısının sınav sırasında yarattığı olumsuz ve ketleyici etkinin odağı dikkat mekanizmasıdır. Kişinin, potansiyelini ortaya koyabilmesi için sınav sırasında dikkatinin tümünü sınav sorularına yöneltmesi gerekir. Ancak sınav kaygısı yüksek olan kişilerin yaşadığı endişe, dikkatin bölünmesine ve sınavla ilgili olmayan şeylere yönelmesine neden olur. Oğrenci, dikkatini sınava vermekte güçlük çeker ve dikkat, sınav soruları ile kişinin kendi performansına ilişkin yorum ve değerlendirmeleri arasında bölünür. Bir süre sonra öğrenci, dikkatinin çoğunu akademik başarısıyla ilgili olumsuz yorum ve değerlendirmelere yöneltir. Başarısından kuşku duyar ve diğerlerinin kendisinden daha üstün performans göstereceğini düşünür. Böylece sınava odaklanması gereken zihinsel enerji, hedefinden uzaklaşıp, dağılır ve öğrencinin gösterdiği performans, potansiyelinin çok altına düşer.

Sınav Kaygısının Nedenleri

1. Yasam tarzi:

Yetersiz dinlenme ,Kötü beslenme,Çok fazla uyaran,Yetersiz fiziksel egzersiz Uygun zaman programlanmasinin yapilmamasi,Sorumluluklara öncelik vermeme

2. Bilgi (enformasyon) ihtiyaçlari:

Dogru sinav stratejileri,Akademik bilgiler, örn:Ders gereklilikleri,Hocalarin beklentileri,Sinav tarihi, Sinav yeri...Kaygi azaltma tekniklerinin ne zaman ve nasil kullanilacagi;Çalisirken,Sinavdan önce,Sinav sirasinda...

3.Çalışma Tarzı:


Yetersiz Çalışma,Tutarsiz ilgisiz konulari çalismak,Kitabi ezberlemeye çalismak,Eglencenin ortasinda çalismak,Dikkat dagitan ortamda çalismak,Sinavdan önceki gece çalismak...Etkisiz çalisma,Anlamadan okumak,Konuyu hatirlayamamak,Tekrar gözden geçirme için not tutmamak, tekrar etmemek, Çalismamak...



4. Psikolojik faktörler:

Sinav üzerinde kontrolü olmadigini düsünmek, ,Olumsuz düsünce ve özelestiriler.Sinav ve sonuçlari hakkinda gerçekçi olmayan düsünceler:Gerçekçi olmayan düsünceler“Eger geçemezsem annem/babam beni öldürür!”,Gerçekçi olmayan talepler“ Bu sinavdan 100 almaliyim yoksa ben degersiz/basarisiz sayilirim.,”Felaket tahminleri “ Ne yaparsam yapayim kalacagım

http://www.okulpdr.net/

mavigece
12-04-2008, 04:31 AM
Çok çalışmak sınav başarısı getirmez!
Gençler; ergenlik dönemine girerken OKS, ergenliğin ortalarında ise ÖSS ile karşılaşıyor. Bu sınavların yarattığı stres, gençleri derinden etkiliyor. Pskiyatrist Dr. Sabri Yurdakul, ergenlik dönemindeki gençlerin sınav stresini yenmek ve başarılarını artırmak için yapmaları gerekenleri anlattı. Ayrıca, ders çalışma stratejisine yönelik sorularımızı yanıtladı:
* Başarılı olmak için nasıl çalışmak gerekir?
Başarılı olmak için en iyi çalışma yöntemi; sık sık ama kısa kısa çalışmaktır. Sıkıldığınız zaman ara vermek ve kafanızı dinleyince derse geri dönmek en iyi ders çalışma yöntemidir. Çalışırken kısa notlar alın. Zaman zaman bu notları gözden geçirin. Dikkatiniz dağıldığı an, masa başından hemen kalkın.
BEYNİNİZİ DİNLENDİRİN* Çok çalışmak, başarılı olmak için yeterli midir?
Çok çalışmak yetmez, bilinçli çalışmanız gerekir. Çok çalışan bir öğrenci, bilinçli çalışmadığında boşu boşuna enerji harcamış olur. Daha kısa sürede, daha başarılı olmak için bazı önlemler alın. Masanızda çok az eşya olsun ki dikkatiniz dağılmasın. Bir çalışma programı hazırlayın. Sıkılınca derse ara verin. Ancak unutmayın ki; verdiğiniz ara çalışma süresinden daha uzun ara olursa, yeniden çalışmaya başlamakta zorlanırsınız. * Çok çalışmak, iyi çalışmak anlamına mı gelir?
Çok çalışmak iyi çalışmak değildir. Önemli olan kafanızı vererek ve anlayarak ders çalışmaktır. Anlamadığınız sürece, dersin başında oturmanın hiçbir anlamı yoktur. Ara vermek ve kafanızdaki düşünceleri dağıttıktan sonra yine dersin başına oturmak çalışma verimini arttırır. Kafa dolgunluğunun atılabilmesi ve sağlam kafayla ders çalışabilmek için, çalışılan süreyi iyi ayarlamak gerekir. İyi ders çalışabildiğiniz zamanlarda yani aklınız dağılmadan dersin başında oturabildiğinizde, bu süreyi çok iyi kullanın. Okuduklarınızı anlamadığınızda ise, “Çok çalışacağım” diyerek dersin başında çok fazla oturmayın.
* Çalışma isteğini yitirenler, nasıl motive olabilir?
Ders çalışmaya motive olmanın yolu; sınavı kazanma düşüncesini devamlı tekrarlamaktan geçer. Sınavı kazanacağına inanmayan bir gencin ders çalışması mümkün olmaz. Çalışma isteğini kaybettiren en önemli durum; aşırı yorgunluk ve moral bozukluğudur. Sürekli ders çalışan ve hiç ara vermeyen gençler, bir süre sonra yorulur ve çalışma konusundaki isteklerini kaybederler. Beyniniz aşırı yorulduğunda; beyninizi dinlendirmek için sinemaya gidin, sevdiğiniz arkadaşlarınızla beraber vakit geçirin, spor yapın ve en az bir saat yürüyün. Başlangıçta zaman kaybı gibi görülen bu durum, aslında gençlerin zihinsel yorgunluklarını atmalarına yardımcı olur.
* Bir genç, çalıştığı konuları sınav sırasında unutabilir mi?
Unutmaya engel olmak için yapılması gereken ilk şey; çalıştıklarınızı ezberlemekten kaçınmanızdır. Anlayarak çalışan bir gencin, öğrendiklerini unutması zor, anlamadan ezberlemeye çalışan birinin öğrendiklerini unutması ise kolaydır. Unutmayı engellemek için çalışılanları sık sık tekrarlamak gerekir. Gençlerin en çok korktukları konu ise sınavda, çalıştıkları süreç boyunca öğrendikleri her şeyi unutmaktır. Aslında edinilen bilgiler sınavda unutulmaz. Sadece genç, aşırı kaygı nedeniyle, öğrendiklerini hatırlamakta güçlük çekebilir. Bu kaygı atıldığında, çalışılan bilgileri hatırlamamak için hiçbir neden yoktur.
HEYECANI NEFESLE YENİN* Fazla heyecanlı olmak, başarıyı etkiler mi?
Heyecan başarıyı olumsuz etkilemektedir. Heyecanı yenmek için yapılması gereken en basit davranış; nefes egzersizi yapmaktır. Nefes egzersizi için önce burundan derin bir nefes alın. İçinizden 8′e kadar sayarak aldığınız nefesi, yine yavaş yavaş 8′e kadar sayarak geri verin. Bu egzersizi sakın hızlı bir şekilde yapmayın. Aksi taktirde, baş dönmesine yol açabilir. Heyecanlandığınız zamanlarda bilinçli bir şekilde bu egzersizi yapmanızda, hiçbir bir sakınca yoktur. Heyecanın dikkati dağıttığı ve verimli çalışmayı engellediği göz önüne alınmalı ve bu duygudan kurtulmak için gerekenler yapılmalıdır. Heyecanını atamayan gençler ders çalışırken zorlandıkları gibi, sınavda da heyecan nedeniyle bildiklerini unutmakta, cevap şıklarını karıştırmakta ve sonuçta başarılı olabilecekleri bir sınavı başarısızlıkla tamamlamaktadır. Egzersiz ile heyecanını yenemeyen gençlerin, mutlaka bir psikolog ya da psikiyatristten yardımı almaları gerekir.
aktuelpdr.com

mavigece
12-04-2008, 04:36 AM
Ders Çalışma Kavramları Sözlüğü
Ders çalışmak: Şu anda asıl yapmamız gereken şey. Lakin içten gelmeden yapıldığı takdirde hiçbir şeye yaramayan eylem… Çoğu öğrenci için matematikteki kümeler konusunda boş kümeye verilen örnek.
Bütün gün ders çalışmak: Üniversitenin son senesinde hâlâ ikinci sınıf dersini vermek için debelenen öğrencilerin bu konuda tecrübesiz olmalarına rağmen kendilerini yapmak zorunda hissettikleri, bazılarının azmedip başardığı, bazılarının da başaramayıp asla gerçek anlamını öğrenemedikleri eylem.
Ders çalışmayı sevebilmek: İmkansız gibi gözüken; ancak ÖSS gibi ömür törpüsü ve sırat köprüsü bir engele yaklaşırken ister istemez her insanın katlanmak zorunda olduğu kavram… Sınava birkaç ay kala ilgili kişilerce yavaştan edinilmesi gereken duygu… Tam olarak anlaşılıp uygulanabildiğinde yani severek çalışmaya başladığınızda o dönem için gereken en büyük sorumluluğunuzu dört dörtlük yerine getirebilme şansınızı son derece yükselten, bir daha yapıp yapamayacağınızdan emin olamadığınız eylem. Başarıldığı zaman dehşet keyif veren, her öğrencinin hayatında en az bir kere denemesi gereken aktivite.
Ders çalışamamak: Bütün ders çalışma kavramları içerisinde en çok bilineni… Sabahtan akşama kadar ders çalışmak için evden çıkmadığın halde bir türlü kitap kapağı kaldıramamak; her gece yatarken artık ders çalışman gerektiğini, yaşıtların okul bitirme sevinci içindeyken senin hâlâ birinci sınıftan birkaç ders verdin diye garibanca neşelendiğini hatırlamak ama yine de bir türlü masanın başına oturamamak… Her masa başına oturduğunda yapacak daha iyi bir şeyler çıkması durumu… “Kahvaltım bitsin derhal oturacam kitapların başına”, “dur yahu şunu izleyeyim çalışırım”, “iki dakika maillerime bakacağım, sonra başlayacağım”, “biraz hava alayım bari, kafam daha iyi çalışır o zaman”, “akşam yemeği yiyeyim öyle aç aç olmaz ki”, “abi bu film de kaçmaz ki…” Böyle sürüp giden sınav haftası aktiviteleri… Başka zamanlarda okunması tavsiye edilen ama gereğince okunmayan kitapları okuma aşkının birdenbire arttığı, ani mübarekleşmelerin yaşandığı ama derslerin de arkaya atıldığı döneme ait hal.
Günü gününe ders çalışmak: Ayın 15’inde olan bir sınav için, 14’ünün akşamında birlikte ders çalışılan arkadaşları eve toplayarak saatin 24.00 olmasını bekleme ve 24.00 ile takvimin artık ayın 15’ini gösteriyor olması gerçeğinden yola çıkarak uygulanabilen ders çalışma yöntemi.
Ders çalışırken kalem çevirmek: Kalemi parmakların arasında döndürmek suretiyle gerçekleştirilen, derse verilen tüm konsantrasyonun dağılmasına neden olan, kalem düştüğünde daha da hırs yapılarak arka arkaya yüzlerce kez tekrarlanabilir hale gelen, döndürme hareketi başarıyla tamamlandığında ise müthiş bir haz veren, kalemi farklı şekillerde çevirme yeteneğine sahip başka bir kişi görülmesi durumunda ise takıntıya dönüşebilen alışkanlık.
Boş ders: En güzel derstir ama ortalamaya dahil değildir. Daha senenin ilk anından son anına kadar özlenir, ihtiyacı çekilir.
Ders porgramı: Acemi öğrenciler tarafından çok rağbet gören, işlevli çizelge.


Üstünde haftanın günleri ve günün ders saatleri bulunur… Ders dışı boş vakitlerin öğrenildiği program.
Beğendiniz mi? Cevap ‘evet’ ise en baştaki kavramı uygulamaya geçiniz hemen!
aktuelpdr.com

mavigece
12-04-2008, 04:46 AM
Öss’ye Hazırlıkta Netlerinizi Arttırma nın Püf Noktaları


Öss’ye hazırlık sürecinde netlerinizin artmasını istiyorsanız aşağıdaki püf noktalara dikkat etmelisiniz:
• Öncelikle hedefinizi belirleyin. Ve hedefinizdeki bölümü kazanmak için öss sınavında yaklaşık kaç net yapmanız gerektiğini öğrenin. Böylece çalışmalarınız “sonuca yönelik” olacaktır.
• Sayısalcılar öncelikle Mat-1 ve Fen-1 konularına çalışmalı, sonra Mat-2 ve Fen-2 konularına geçmeli. Tm’ciler Mat-1 ve Edeb-Sos konularını halletmeden Fen-1 ve Mat-2’ye aşırı yüklenmemeli. Sözelciler ise sözel dersleri halletmeden Fen-1 ve Mat-1’de yoğunlaşmamalı.
• Konulara yarım-yamalak çalışılmamalısınız. Örneğin 6 konuya yarım-yamalak çalışmaktansa 3 konuya derinlemesine çalışmanız daha mantıklıdır. Bir konuya ilişkin çıkan soruların yaklaşık %70-80’nini doğru çözebiliyorsanız o konuyu kavramışsınız demektir.
• Özellikle zor olan konulara çalışırken, tıkandığınız noktada “kendim halledeceğim” diye ısrar etmeyin ve öğretmenlerinizden yardım alın. Öğretmenlerinizin göstereceği bazı püf noktalar size bir ufuk kazandıracaktır. Aksi takdirde ciddi manada zaman ve motivasyon kaybınız olabilir.
• Herhangi bir derse veya konuya karşı önyargılı olmayın. “Bu zor bir konu. Çalışsam da yapamam” demeyin.
• Farklı kaynaklardan bol soru çözmelisiniz. Yanlış cevapladığınız soruları da mutlaka öğretmenlerinize sormalısınız.
• Belirli aralıklarla öss deneme sınavları çözmelisiniz. Fakat “deneme kolik” olmamaya özen göstermelisiniz. Zira konu eksiğiniz çok olduğu halde sürekli deneme sınavı çözmeniz size ciddi bir katkı sağlamayacaktır.
Mayıs ayının sonuna kadar konularınızı bitirmeyi hedeflemelisiniz. Unutmayın ki “her bitiremediğiniz konu” öss sınavında sizin için stres sebebi olacaktır.
aktuelpdr.com

mavigece
12-04-2008, 05:37 AM
Nasıl Başarılı Oluruz
Başarılı olmak, kaliteli ve düzenli çalışmaktan geçer. “Çalışmak” denince gözümüz korkmasın çünkü pratik ve kolay yollarını bilip ipuçlarını yakaladıktan sonra çalışmak hem kolay hem zevkli. İşte belli başlı püf noktaları ve ipuçları.”

* Çalışacağımız süreyi önceden iyi bir şekilde planlamamız, çalışacağımız konuları belirlememiz ve dersleri ayırmamız ayarlamamız gerekir.
* Dersleri ayırırken okumaya dayalı Tarih, Edebiyat, Sosyoloji gibi derslere, çalışmanın başında yer vermek uygun olur.
* Birbirine benzeyen dersleri arka arkaya çalışmak zihni yorar. Bu sebeple okumaya dayalı bir dersin arkasından sayısal bir dersin çalışılması yararlı olur.
* Günlük planımız olmalıdır. Çalışma programı içerisinde dinlenmeye, aile ve arkadaşlarla vakit geçirmeye ve hobilere daima zaman vardır.
* Ders çalışmak için her gün belirli bir zaman ayrılmalıdır. Mümkünse her gün aynı saatlerde ders çalışılmalıdır. Zor öğrenilen derslere daha çok zaman ayrılmalıdır.
* Sürekli ders çalışmak hem fiziksel hem ruhsal olarak yorar. Çalışma aralarında dinlendirici serbest zaman uğraşlarına yer vermek bireyi daha uyumlu ve daha başarılı kılar.
* Kaliteli bir çalışma için en uygun süre birer saatlik sürelerdir. 40’ çalışmanın ardından çalışılan konuyu 10’ tekrar etmek tekrardan sonra 10’ dinlenmek faydalı olacaktır. Bunu şöyle formüle edebiliriz:
40’ + 10’ + 10’ = 60’ (1 saat)
* Ders bitmediği halde çalışma isteğimiz azalırsa çalışmaya son VERMEMELİYİZ. Ufak kurallar geliştirip onlara uymalıyız, “3 sayfa daha okuyup kalkacağım” gibi. Ondan sonra ara verip çalışma yerinden ayrılabiliriz.
* İlgimiz ve dikkatimiz azalırsa, çalışmayı bitirince kendimize ödül verme sözü verebiliriz. Örneğin; “Bu bölümü bitirince çay içeceğim” , “Şu 5 soruyu bitirmeden çikolata yemeyeceğim.”
* Okuduklarımızı kendi kelime ve cümlelerimizle ifade etmemiz ÖĞRENDİKLERİMİZİN İYİCE YERLEŞMESİNİ SAĞLAR.
* Çalıştığımız dersle ilgili SINAVDA ÇIKABİLECEK SORULARI TAHMİN ETMEYE çalışabiliriz. Bu şekilde soru üreterek çalışabiliriz.
DERS ÇALIŞMAYA BAŞLAYAMAMAK DERDİNİ NASIL YOK EDERİZ?
Ders çalışmaya başlayabilme davranışı “KARAR VERMEYİ” gerektirir hem de çalışma isteğini beklemeden.
— Öncelikle hedefimizi belirlemiş olmalıyız. Bu hedef GERÇEKÇİ, ÖLÇÜLÜ, ULAŞILABİLİR ve ZAMANA DAYALI olmalıdır.
— Başaracağımıza bütün kalbimizle İNANALIM.
— Yapmamız gerekenleri PLANLAYALIM.
— Programımıza SADIK kalalım.
* Ders çalışma davranışı arttırılmak isteniyorsa, çalışma, HOŞLANILAN BİR İŞLEMDEN ÖNCEYE ALINMALIDIR. Örneğin, bulmaca çözmeden önce çalışmak ya da müzik dinlemeden önce çalışmak. Ancak bu kural hatalı kullanılmamalıdır. Öğrenci çalışmaktan sıkılınca dersi yarıda bırakıp gitmemelidir.
ÖĞRENME İSTEK VE ARZUSUNU TAŞIMAYAN VE ÖĞRENMENİN GEREKLİLİĞİNE İNANMAYAN hiçbir öğrenciye, hiçbir ders aracı, hiçbir öğretmen YARDIMCI OLAMAZ
BAŞARILI OLABİLMEK İÇİN;
o Çok çalışmak değil bilinçli çalışmak
o Amacı net bir şekilde belirlemek
o Hedefe inanmak ve kendine güvenmek
o Amaca uygun şekilde günlük, haftalık, aylık planların yapılması ŞARTTIR.
* İnsan beyni aynı anda birçok uyaranı alabilir ancak dikkatini bir tek noktaya odaklayabilir. Bu nedenle insanın hem müzik dinleyip hem ders çalışması mümkün değildir. İnsan ya müziği dinler ya dersi çalışır. Dahiler bile aynı anda iki işi birden yapamamaktadır.
* Öğrenci çalışmaya başlamadan önce kendine erişebileceği bir hedef seçmeli ve bu hedefi gerçekleştirmeden çalışmayı bırakmamalıdır. Seçeceği hedef öğrencinin kapasitesine uygun olmalıdır.
* Düzenli tekrar yapmak öğrenciyi bütün çalışmayı bir geceye sığdırmaya çalışma zahmetinden kurtarır ve ondan daha kalıcı bir öğrenme sağlar.
* Tekrar şekli; sesli okuma, gözden geçirme, kendi ifadeleriyle anlatma olabilir.
İlk tekrar, öğrenmenin hemen ardından 10 dakika süreyle yapılmalıdır. Bu, 24 saat hatırlamayı sağlar.
İkinci tekrar, öğrenmeden 24 saat sonra 5—10 dakika süreyle yapılmalıdır. Bu, 1 hafta hatırlamayı sağlar.
Üçüncü tekrar, 1 haftanın sonunda yapılır. 1 ay süreyle hatırlamayı sağlar.
Dördüncü tekrar, yaklaşık bir ay sonra yapılır. Bu, çok daha uzun süre, sağlıklı olarak hatırlamayı sağlar.
* Kabul etmek istemediğimiz bir talep için “HAYIR” demeyi öğrenmeliyiz. Bu, hem zamandan tasarruf sağlar hem de o anki çalışma isteğimizi gerçekleştirmiş oluruz. Burada kritik nokta “SANA DEĞİL, İSTEĞİNE ‘HAYIR’ DİYORUM” mesajını karşı tarafa iletebilmektir.
* Yemekten sonra ders çalışmaya başlamadan önce midemize 30 dakikalık bir bekleme süresi tanımalıyız.
YORULDUĞUNUZDA VE SIKILDIĞINIZDA;
1- Deriiiin bir nefes alın (içiniz oksijenle dolsun).
Bunu günde en az 3 kez uygulayıp alışkanlık haline getirin.
2- Vücudunuzu dinlendirin. Basit egzersizler yapın, gevşeyin.
3- Beyninizi rahatlatın. Kimsenin sizi rahatsız etmeyeceği bir yerde oturun veya uzanın. Olumsuz düşüncelerden uzaklaşın. Mutlu olduğunuz ya da olacağınız yerleri ve durumları hayal edin. Geçmişteki başarılarınızı hatırlayarak güç kazanın.
aktuelpdr.com/

mavigece
12-04-2008, 05:51 AM
Öğrenci Başarısına Ailenin Katkısı
Okul hayatında başarılı bir öğrenci, hem ailenin hem de öğretmenlerin önemli beklentileridir. Öğrenmeyi ,başarıyı engelleyen faktörler.

Bir öğrenci öğrenirken zihninin yüzde 20’sini, duygularının ise yüzde 80′ni kullanır. Yani dersini severek yapan çocuk daha başarılı olur. Çocuğuyla ilgilenemeyen, aile yaşantısında düzen bulunmayan, hayatları programsız anne-babaların çocuklarından düzenli ders çalışma ve başarı beklemeleri yanlış olur.
Bir öğrencinin okul başarısının kaynağı sadece çocuğun yetenek ve zekâsında görülmemelidir. Çocuk okul başarısında sadece akademik yeteneklerini ortaya koyar. Sosyal hayatta, sosyal ilişkilerindeki başarısı da en az okul başarısı kadar önemlidir. Çocuğun okul başarısı onun öğrenme yeteneğini yansıtır.
Okul hayatında başarılı bir öğrenci, hem ailenin hem de öğretmenlerin önemli beklentileridir. Ancak öğrenmeyi dolayısıyla başarıyı engelleyen birçok faktör vardır. Bunları şöyle sıralayabiliriz:
Yeterli ve düzenli çalışmama, tekrar eksikliği
Çocuğun öğrenmeye karşı isteksizliği ve ilgisizliği
Bilgi, beceri ve yeteneklerin farklılığı
Psikolojik durum (arkadaş ilişkileri, anne-baba ilişkileri, kişilik özellikleri)
Uygun çalışma ortamının ve buna bağlı olarak düzenli, sistemli aile hayatının olmaması
Dersini severek yapan başarılı
Anne-baba çocuğun öğrenme ve başarı sağlamasından direkt sorumlu olmasalar da, başarı ve öğrenmeyi sağlayıcı şartların hazırlanmasından direkt sorumludur. Çalışma ortamı iyi bir şekilde düzenlenen, sistemli bir yaşantıya sahip ailelerin çocukları diğerlerine göre daha başarılı olmaktadır.
Bir çocuk öğrenirken zihninin yüzde 20’sini, duygularının ise yüzde 80′ini kullanır. Bu da şu anlama gelir: Dersini severek, isteyerek yapan öğrenci diğerlerine göre daha başarılı olur. Çocuktan uzun zaman sonra eve gelen, çalışma takibini yapamayan, eve geldiğinde ise daha çok ev işleri veya işyerinden getirdiği işlerle meşgul olan anne-babaların çocuklarından ciddi bir başarı ve gayret beklemeleri doğal değildir.
Çocuğun başarılı olmasında sistemli ve düzenli çalışması ve programlı olması ne kadar çok önemliyse aile içinde ev ortamında çalışan öğrencinin anne-babasının da hayatlarını bir programa bağlamaları ve çocuklarının çalışma düzenini bu programa dahil etmeleri gereklidir.
Çocuk ders çalışırken, anne-babanın TV seyredip çay içtiği, gezmeye gittiği ya da misafirlikte olduğu bir ortamda “hadi sen odana gidip ders çalış” dendiğinde çocuk odasına gider ders çalışır, ancak aklı dışarıda kalır.
İki kardeşli evlerde çocukların çalışma zamanları birbirine uygun olarak ayarlanmalıdır. Biri ders çalışıp, diğeri TV, bilgisayarla meşgul olmamalıdır.
Çocuğumun okul başarısını artırmak için ne yapabilirim?
Onun en iyi nasıl öğrendiğini, hangi yöntemle daha iyi öğrendiğini birlikte tespit edin. Okuyarak, yazarak, dinleyerek, anlatarak mı daha iyi öğreniyor?
“Doğru dürüst çalışmıyorsun”, “Az çalışıyorsun” şeklinde uyarıların yerine “Çalışmalarını gözden geçir, eksiklerini beraber belirleyelim, bu süre bu ders için yeterli mi?” şeklinde cümleler kullanalım.
Ders çalışma ve çalışmamanın sonuçları hakkında konuşun. Düzenli tekrar yapmadığında konuların birikeceğini, çalışma isteksizliğinin oluşacağını unutmayın.
Çalışma süresi her öğrenciye göre farklılık gösterir. Bazı öğrenciler için 20 dakika, bazıları için 40 dakika gerekebilir.
Çocuk ders çalışırken ondan bir şey istemeyin.
Her defasında ödül vermeyin. Başarı kendi başına ödüldür.
TV, bilgisayarı kontrol altına alın.
Çocuğun başarısını değerlendirirken arkadaş ya da sınıfına göre değil, bir önceki durumuyla karşılaştırarak değerlendirin.
Çocuğun konsantre olacağı uygun çalışma ortamı hazırlayın. Dikkatini dağıtacak ya da aklının sizin bulunduğunuz odada kalmasını sağlayacak ortamlar oluşturmayın.
Sadece dersler odaklı konuşma ve iletişim kurmayın. Sosyal, duygusal, güncel meseleler hakkında konuşun.
Yatmadan tekrar yapmasını sağlayın. 10 dakikalık gözden geçirme, okuma şeklinde tekrar öğrenilenlerin kalıcı olmasını sağlar.
Kontrollü takip yapın. Sadece ödevlerini yaptın mı, derslerini bitirdin mi? şeklinde soru-cevaplı takip yüzeysel bir takiptir. Neler anladığını, öğrendiğini soru-cevap şeklinde sorun.
Sürekli ders çalışmasını istemeyin. Bu sadece çalışma zorunluluğunu hatırlatır. Çocukta herhangi bir istek ve gayret oluşturmaz.
Bunun yerine ne zaman çalışacağına, ne zaman dinleneceğine ait olan bir program hazırlayın. Ya da hazırlanmış böyle bir program varsa beraber takip edin. Sosyal faaliyetlere programda yer vermesini sağlayın.
Mümkün oldukça yatmadan önce TV izlemesine müsaade etmeyin.
Eve gelir gelmez derse oturtmayın. Sevdiği şeylerle meşgul olmasını sağlayarak
okul stresinden uzaklaşması için yardımcı olun.
Çocuğun başarısızlık nedenlerini iyi tespit edin. Bazen çocuk evde düzenli çalışır.
Ama istenilen başarıyı elde edemez. Bunun nedeni derste konuyu iyi öğrenememesi olabilir.
aktuelpdr.com