3 sonuçtan 1 ile 3 arası

Konu: Freud'un dine bakışı

  1. #1

    Standart Freud'un dine bakışı

    Freud, dini -özellikle de Tanrı fikrinin psikolojik temellerini- kişilik teorisi çerçevesinde yorumladı. Uzun kariyeri boyunca din ile ilgilendi. Fakat onun görüşlerini tamamen kavramak oldukça zordur. Yaratıcı bir düşünür olan Freud, dini tanımlarken onu farklı perspektiflerden değerlendiren birçok görüş ortaya koydu. Dini bazen saplantı (obsesyon);bazen bebeklik arzularının tatmini; bazen de yanılsama (illusion) olarak değerlendirdi. Bütün bu değerlendirmeleri birbirleriyle iç içe geçmiş ve birbirlerini tamamlayan bir özellik taşısa da, tek bir teorik çerçeveye indirgemek mümkün değildir.

    Aynı zamanda Freud’un dine karşı olumsuz bir tavra sahip olması, bazen onun delile dayanmayan sonuçlara ulaştığı, dolayısıyla da polemiksel yönünün bilimsel yönünün önüne geçtiği şeklinde şüpheler uyandırmıştır. Bu olguya, Freud’un oedipus durumunun tarih boyu nesilden nesile geçerek tekrar edildiğini iddia ettiği ve dinin kökenini büyük ölçüde tarihsel açıdan ele aldığı kitabı Totem ve Tabu’da sıkça rastlanır. Sosyolog ve antropologların Freud’un iddia ettiği kültürel fenomenin varlığına dair delil bulamamaları, onun ürettiği formüller üzerinde bazı şüpheler uyandırmıştır. Freud’un kişisel dinî yönelimi ve esnek metodolojisi, onun dikkatsizce yaptığı yorumları dindarların reddetmesine sebep olmuştur.

    Dindarlar haklı gerekçelerle Freud’un din yorumunun yetersiz olduğu kanaatindedirler. Çünkü onlara göre Freud, dini, inananlarla otoriter bir ilişki içinde olan aşkın bir Tanrı’ya dayalı inanç ve ibadetlerle sınırlandırmıştır. Freud, dinin farklı formlarını hiç dikkate almadan sadece tehditkâr ve otoriter özellikler taşıyan bir din yorumu yapmıştır.

    Bu aksaklıklara rağmen Freud, son yüzyılda ortaya çıkan en üretken ve pek kolay da göz ardı edilemeyecek din yorumcularından birisidir. Freud için din, önemli bir çalışma alanıydı. Bu yüzden de Freud’un teorik açıklamaları dinin bilimsel olarak anlaşılmasını sağlayabilecek katkılar olarak değerlendirilmelidir.

    Freud’a göre din, kişiliğin gelişimi esnasında ortaya çıkan herhangi bir diğer davranış kalıbı gibi dinamik bir süreç olarak görülmeliydi. Din ile ilgili önemli sorular, Tanrı’nın var olup olmadığıyla alâkalı değil, aksine dinin psikolojik yönüyle alâkalı sorulardı. Psikanalizin peşinde olduğu soru şu idi: Nasıl oluyor da dinî fikir ve davranışlar, tıpkı diğer davranış kalıpları gibi insanların varlıklarını devam ettirmelerinde çeşitli hoşnutluklar sağlıyorlar? Freud, İsviçreli papaz arkadaşı Oskar Pfister’e yazdığı mektupta belirttiği gibi, ne dindardır ne de dine karşıdır.Freud’un dinî görüşü, kariyerinin ilk yıllarındaki ifadelerinde şekillenmiştir:

    “Psikanaliz, bize baba kompleksi ile Tanrı inancı arasıdaki yakın bağlantıyı öğretti. Bize Tanrı’nın yüceltilmiş babadan başka bir şey olmadığını ve birçok gencin babalarının otoritesinden kurtulur kurtulmaz dinî inançlarını kaybettiklerini gösterdi. Onun sayesinde din ihtiyacının köklerinin çocuklukta yaşanan komplekslere (oedipus ve elektra kompleksleri) dayandığını öğrendik. Artık psikanaliz sayesinde anlıyoruz ki, her şeye kâdir olan Tanrı ve tabiat ana imajları, çocuklukta tecrübe edilen baba ve anne imgelerinin yüceltilerek tekrar canlandırılmasından başka bir şey değildir.”

    Freud bu satırları 1910 yılında, daha dinî konu alan temel kitabını kaleme almadan önce yazmıştır. Freud din üzerine 1913’te Totem ve Tabu; 1927’de Bir İllüzyonun Geleceği, 1939’da da Musa ve Tektanrıcılık adlı kitaplarını yayımlamıştır. Bu kitaplarda oedipus dönemi ile Tanrı inancının yakından alâkalı olduğuna dair ayrıntılı görüşleri bulunmaktadır.

    Freud Tanrı inancının psikolojik kaynağının, çocuğun ebeveynle yaşadığı çatışmaların daha sonraki yıllarda ortaya çıkan sürekli tekrarında gizli olduğuna inanmaktadır. İnsan çabasının ürünleri olan diğer kültürel formlar gibi, din de içgüdüsel isteklerle ve kozmik alandaki ölüm, acı gibi tehditlerle mücadele eden insan çabasının bir ürünüdür. Çocuğun hem arzu ettiği hem de korktuğu babasına bağlanması gibi, erişkin birey de kendisini yok olma korkusundan ve yoksunluktan kurtarmak için kültürü benimser. “Freud’un din psikolojisinin temel esprisi, varlığını devam ettirme konusunda hiçbir hayal kırıklığına tahammülü olmayan bir insan modeline dayanmaktadır.” İnsanın güçlü bilinçdışı arzuları doğal isteklerin tatmininde acıdan kaçınma üzerine yoğunlaşır. Bütün karmaşıklığıyla din, bu temele dayanır ve dinin değişik dışavurumları insana söz konusu oedipal çatışmalarla uzlaştırıcı mekanizmalar sunmaktadır.

    Freud’un Tanrı inancının psikolojik temelleri konusundaki yorumunun önemi, objeler (anne-baba-çocuk) arasındaki ilişkiyi anlamlandırmasında gizlidir. Freud, yorumunda özellikle baba objesine önem verir. Oedipus döneminde çocuk, kişisel varlığı için gerekli olan bu objelerle (anne–baba) kendini özdeşleştirir. Çocuk ebeveynle ilgili imgelere sahip olur. Oedipus kompleksi döneminden sonra bile babanın kişisel önemi -bazen aynı durum anne için geçerlidir- ebeveynle ilgili imgeler arasındaki yerini korur. Bu imgeler, diğer önemli objelerin tesiri altında şekillenebilmelerine rağmen, bireyin sonraki tecrübelerinde de etkindirler.

    Yaşayan Tanrı’nın Doğuşu kesinlikle bu bağlamda oluşur. İmgeler, diğer önemli objelerle ilişkileri sırasında çeşitlendiğinden, gelişen bir insan için Tanrı, bu imgelerin temsilidir. Bu bağlamda Tanrı, bir tür yanılsama; din de toplumsal bir nevrozdur. Hem Tanrı hem de din, ürkütücü gerçek ile içgüdüsel istekler arasında uygun bir uzlaşma bulma çabası içerisinde ortaya çıkar. İnsanların doğrudan tatmin edemedikleri şeyler, çocukluk dönemindeki ailesel imgelerin bir temsili olan yaratıcı Tanrı tarafından tatmin edilir. Böylece Tanrı iki psikolojik fonksiyonu yerine getirir: 1. Uygunsuz içgüdüsel isteklerinden vazgeçenleri ödüllendirir (iyilikler karşılığında cennet vaat eder). 2. Endişeleri giderir ve güven sağlar (günahkârı bile sever). Dolayısıyla Tanrı, insanın arzuladığı ve ihtiyaç duyduğu bir tür babadır:

    “Tanrı, insanın kendi çaresizliğini telâfi etme isteğinden doğar ve bir kişinin hem kendi çocukluğunun hem de tüm insan ırkının çocukluk döneminin çaresizlik anılarının izlerini taşır.”

    Bu bağlamda, dinin insan hayatında etkin bir rolü vardır. Ayrıca din, katlanılmaz endişe, tehdit ve korkuların kontrol edilmesinde sosyal bir fonksiyona sahiptir. Ancak, gerçekle bir ilişkisi yoktur. Din, tatmin bekleyen çocukluk dönemi arzularının yarattığı bir yanılsamadır ve daha sonraki dönemde bu yanılsama çocukluk dönemindeki yoksunluktan beslenir.

    Bu yanılsamanın geleceği nedir? Teolojik açıklama şekli pek gelecek vaat etmemektedir. Bunun bir nedeni, aklın gücünün oedipus durumundan kaynaklanan arzuların gücüne göre zayıf kalmasıdır. Bir diğer ve daha önemli neden ise, yanılsamaya rasyonel destek vermek için gösterilen çabaların nihayette yanılsamanın varlığını temelden sarsacak olmasıdır. Din, bir yanılsama olarak değerlidir. Fakat onun değeri rasyonel değil duygusaldır. Dinin rasyonel olarak savunulması, onun duygusal cazibesini yok eder. Din, oedipus döneminden kaynaklanan korku ve kinin bastırılmasını duygusal olarak onaylayan bir süreçte geliştiği için, başka alanlarda Tanrı’nın varlığını onaylayan Teolojik Delil, bu noktada dinin fonksiyonunu zayıflatmaktadır. Freud, bunu şöyle açıklar:

    “İnsanlar mantıklı delillere çok az değer verirler ve içgüdüsel arzuları tarafından yönetilirler. Böyle bir durumda insanlar niçin kendilerini içgüdüsel tatminden mahrum edecek mantıklı delillere itibar etsinler ki?”

    Din insanları rahatlatan duygusal tatminler sağlamaktadır ve dinin bu yönü entelektüel tartışmalarla engellenmemelidir. Entelektüel tartışmalar zaten böyle bir engellemeyi başaramayacaklardır; başarsalar bile, bu durum, insana katlanılmaz sıkıntılar getirecektir.

    Freud’a göre bir yanılsama olan din, gelişim sürecinde yararlı bir araç olarak varlığını sürdürmelidir ve sürdürecektir de; çünkü din insanların katlanılmaz sıkıntılara tahammüllerini kolaylaştırmaktadır. Fakat din nihayette hem yararsızdır hem de gelişime zarar vermektedir. Çünkü insanlar sonsuza dek çocuk kalamazlar, sonuçta gerçekliğin ne olduğunu öğrenmek durumundadırlar. Çocukluktaki yüceltilen dışavurumlar (mesela din gibi), insanların gerçekle doğrudan muhatap olacakları olgunlaşma sürecini geciktirir. Aklın içgüdülerin önüne geçtiği, yanılsamaların terk edildiği ve varoluşun katlanılabilir hale geldiği ideal seviyeye insan ırkının ulaşması mümkün değildir. Bu yüzden dine geçici bir süre için izin verilebilir. Fakat din, bir yanılsamadan ibaret olduğundan, ideal hedefe ulaşmada büyük bir engeldir. Her şeye rağmen din, onsuz yaşayabilecek nitelikteki küçük bir grup tarafından terk edilmelidir. Cennet meleklere ve kuşlara bırakılmalıdır.

    Freud, yetişkin insanın tecrübelerinde dinin rolünden şüphe ederken, bilimin yönlendirmesi söz konusu olunca oldukça ümitli gözükmektedir. Fakat insanın yanılsamasız yaşayabileceği ütopik günün hemen gerçekleşmeyeceğini de kabul eder ve yanılsamaların üzerinde durmak gerektiğini söyler. Bir Yanılsamanın Geleceği adlı eserinde şu sonuca ulaşır:

    “Bizim bilimimiz yanılsama değildir. Bilakis yanılsama, ilmin bize veremeyeceğini bizim başka yerden elde edebileceğimizi zannetmemizdir

  2. #2

    Standart

    .”

    Özetlemek gerekirse:

    1. Freud, dinin bastırılmış alandan geldiğine inandığı için onu yanılsama olarak görmüş, onu içgüdüsel ve sosyal istekler arasında bastırılan çatışmaların dinamik gücü olarak değerlendirmiştir. Bu çatışmaların ideal çözümüne yönelik çocukluk döneminin arzuları, nihaî realite alanına yansıtılır ve Tanrı olarak okunur.

    2. Din, varlığı devam ettirmek için yüceltilen değerli bir yanılsamadır. Ancak din gerçekliğin doğru bir yorumu ya da hayatı yaşamanın en doğru, en ahlâkî ve en mükemmel yolu olduğu gerekçesiyle desteklenmemelidir.

    3. İnsanlığın gelişimi sayesinde yanılsama yerini bilime terk edecek ve böylece insanlık arzuların oluşturduğu dünya ile değil, gerçek dünya ile buluşacaktır.


    # Zamanın akışı içinde insanlık, bilimin ellerinden gelen darbelerle iki kez, naif özsevgisinin incinmesinin acısını yaşamak zorunda kalmıştır: Birincisi, dünyanın merkezi olmadığını, akıl almaz büyüklükte bir dünyalar sistemi içinde sadece bir nokta olduğunu anladığında... İkincisi, biyolojik araştırmalar özel yaratılmışlık ayrıcalığını elinden alıp soykütüğünü hayvanlar alemine düşürdüğünde...
    # Kültürel doğrularımızla sağlanan bilginin tümü arasında doğruluğu en az kanıtlanabilmiş unsurlar, tam da bizim için en fazla önem taşıması gereken ve evrenin bilmecelerini çözme, yaşamın acılarına katlanmamızı sağlama görevi üstlenmiş unsurlardır.

    # Din, toplumsal obsesyonlarımız, obsesyonlarımız ise bireysel dinimizdir.

  3. #3
    Karar Dönemi
    Üyelik tarihi
    Oct 2010
    Mesajlar
    2

    Standart

    Freud'un düşüncelerini daha önce de incelemiştim. ne varki katılmam mümkün olmamıştı. çünkü toprak altında bozulmayan cenaze de bozulan cenazede gördüm. onun düşünceleri değerlendirilebilir, ancak; kılavuz olarak kullanılması ve yaygın kabul görmesi gerçeklerle uzaktan yakından ilgisi olmayan bakış açılarının doğmasına neden olacaktır. ancak gerek karl marx ve engels'in düşüncelerini destekleyen darvin'in teorileri kabul edilip incelendiğinde tamammen hayata uygun ve gerçek olarak kabuledilebilir. insanlık tarihi boyunca süre gelen din olgusu hep muamma olarak değerlendirilmiş ve ispata çalışılmıştır. ne varki şairin dediği gibi "herbiri memnunki yerinden, seneler geçti dönen yok sefeterinden" mısrasıyla sonlanan şiirindeki anlatım hayatın soyut yanını ifade edebilir. Ancak "dönülmez akşamın ufkundayım, vakit çok geç ...." başlayarak devam eden şiirdeki anlatımda ancak gerçek fark edilebilir.

Benzer Konular

  1. psikolojik sorunlara karşı insanlarımızın bakışı!
    By sibel_87 in forum Üyeler Konuşuyor / Dertleşiyor / Soru Soruyor
    Cevaplar: 2
    Son Mesaj: 01-05-2011, 01:11 PM
  2. Cevaplar: 5
    Son Mesaj: 13-07-2010, 04:13 PM
  3. Sigmund Freud...
    By g1z4y in forum Psikoloji Doküman Paylaşımı
    Cevaplar: 1
    Son Mesaj: 26-01-2009, 01:34 PM
  4. Freud'un lisedeki başarısı
    By mavigece in forum Paylaşım Köşesi
    Cevaplar: 4
    Son Mesaj: 02-01-2008, 02:52 AM

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •