Varsanıların etiopatogenezi konusundaki literatüre göz attığımızda kanımızı destekleyen çalışma ve olgu sunumları görmekteyiz. Çocuk ve ergenlerdeki dissosiyatif bozukluklarda tanı konuluncaya kadar geçen sürenin uzun oluşuna çeşitli araştırmalarda değinilmiştir9. Modai ve arkadaşlarının sunduğu “konversif varsanılar” olarak değerlendirdikleri semptomları olan olguları, 2 yıllık bir süreden sonra yardım aramıştır10. Varsanılar sırasında yöneliminin tam olması, bilinçte dissosiyatif bir durumun olmaması, düşünce içerik bozukluğunun olmaması ve gerçeği değerlendirmesinin olağan olması gibi özelliklerinin yanı sıra hasta tarafından “objektif gerçekliği olan algılar” olarak görmesine dayanan yazarlar, olgularındaki varsanıları “konversif” olarak tanımlamışlar ve “psödo- varsanı” tanımının ise algıların gerçek olmadığının farkında olunan durumlar için uygun bir tanım olduğunu belirtmişlerdir.
Çocuk ve ergenlerde psikotik bir bozukluğun kriterleri tam olarak karşılanmadığı halde, hallusinasyonların sıkça görüldüğü bildirilmektedir11. Bu olgularda varsanılar, organik ya da nörolojik bir etiolojiye, ilaç ya da fiziksel bir hastalığa bağlı değildir, hipnogojik ya da hipnopompik doğada da değildirler. Subklinik psikotik bulguları anlamaya çalışan Altman ve arkadaşları, subklinik işitsel varsanıların dissosiyatif yaşantılarla bağlantılı olduğunu göstermişlerdir11. Ellenson da, çocukluk çağındaki ensesti takip eden 40 kalıcı varsanı vakası rapor etmiştir12. Ellenson, ensest kurbanlarında gölge şeklinde figürler, çevresel gölge alanında hareketler, müdahale edici, kötüleyici, yönlendirici ve yardım edici sesler gibi algı bozuklukları bildirmiştir13.
Steingard ve Frankel DSM-III’deki “kısa reaktif psikoz” kategorisinin değişik bozukluk ve psikopatolojileri içerdiğini ifade etmişlerdir14. Bu tanımsal sorun DSM-IV’de kısa psikozun, reaktif olan ve olmayan olarak ayrılmasından sonra, bir dereceye kadar çözümlenmiş olmakla birlikte, uzun süre devam eden psikotik bulguların varlığında “kitaba harfiyen uymak” durumunda kalan klinisyenler şizofreni tanısını koymaktadır. Dissosiyasyonun psikotik bulguların oluşumunda rol oynayan bir mekanizma olduğuna dair önemli sayıda literatür mevcuttur. Hatta şizofreni için patognomonik kabul ettiğimiz Schneider’in birinci sıra bulgularının dissosiyatif bozukluğu olan hastalarda görüldüğünü bildiren araştırma ve olgu sunumları mevcuttur15-18.
Varsanıları tartışırken diğer bir algısal bozukluk olan "flashbulb" hatıralardan söz etmeliyiz. Sierra, "birey ya da grup için önemli olan olayların canlı hatıraları" olarak tanımlanabilen "flashbulb"ların, ne kadar canlı da olsa zaman içinde işlendiğini ve değiştiğini belirtmiştir19. Yazar, kimi durumlarda kişinin kaynağını, diğer deyişle ilk kez meydana geldiği zaman ve ortamı hatırlamadan da çeşitli duyusal yaşantıları olabileceğini belirtilmiştir. Örneğin psikojenik amnezi hastalarında, amnezik oldukları döneme ait bazı zorlantılı imgeler yaşayabilecekleri, ya da dissosiyatif bozukluklarda hastanın semptomun kaynağının farkında olmadan travmatik olayın somatik bir şekilde hatırlanabileceği belirtilmiştir20. Olgumuzun babasını varsanıları içinde farklı şekillerde görmesini, yaşadığı travmalar sırasında dissosiye ettiği, zihnindeki babasına ait imgelerin daha sonra şekil değiştirmiş biçimi olarak kavramsallaştırmak da mümkündür.
Slade, varsanıların oluşumunu açıklayan dört faktörlü bir model ileri sürmüştür21- s.246. Travmatik doğadaki ya da hafif fakat süreğen stres verici olaylar (faktör-1), bireyin varsanılara yatkınlık düzeyiyle (faktör-2) karşılıklı ilişkilidir. Bu ilişkinin sonucu olan varsanı eğiliminin kritik eşik seviyesinin üzerine çıkması için yeterli olup olmaması ise üçüncü bir faktöre, bireyin o sırada cevap verdiği dış uyaran düzeyine bağlıdır. Slade, son faktör olarak, seslerin bitişini takiben hastada duygudurumun düzelme gösterdiğini ve buna bağlı bir pozitif pekiştirici faktörün etkili olabileceğini ileri sürmüştür. Putnam, çocuklarda doğal olarak yüksek olan dissosiyasyon kapasitesinin adolesan dönemde giderek azaldığını ve erken erişkinlikte kararlı düzeye geldiğini; erken çocukluktaki travmatik yaşantıların bu doğal azalmaya engel olduğunu ve dissosiyatif yaşantılara yatkınlık oluşturduğunu belirtmiştir22.
devamı altta .
Yer imleri