Bir hayatı ve bütün hayatları benciller mahveder. Çünkü bencillik
gözü kör eder. Bencillik; kendisinden ve kendisinin gördüklerinden
başka şeyleri göstermez kişiye ve başkalarının da hep öyle
düşündüğünü, hep öyle gördüğünü sanır. Kendisinin başkalarına
yaptıklarını, başkalarının da kendisine yapacağının korkusuyla yaşar
ve; hayatı hem kendine ve hem de başkalarına zehir eder. Yazar Cezmi
Ersöz’ün de dediği gibi; “... Kararmışsa gönlü insanın, nereye baksa
orada kararmış gönüller görüyor... Dibe vurmuşsa hayatı, kimi görse
dibe vurmuş sanıyor... “
Hayata bencillik penceresinden bakmayanları, bakamayanları bir türlü
anlayamaz bencil. Anlamak istemez belki de. Bu konu üzerinde
düşünmek bile istemez, korkar, ödü kopar böyle bir düşünceyi
kafasında misafir etmekten. Ve bencilliği büyüdükçe büyür, büyüdükçe
büyür. Yüreğini, beynini ve hasılı bütün dünyasını istilâ eder.
Esirliği içinden çıkılmaz bir hâl alır. Kendisi bencilliğin esiri
olduğu gibi, kendisi gibi olmayan bütün insanları da bencilliğin ve
bencilliğinin esiri kılmak ister.
Hayatı kimler mahveder?
Bir hayatı ve bütün hayatları benciller mahveder.
Hayatı sadece kendine tanınmış bir hak olarak gören ve başka
hayatlara hayat hakkı tanımayan, hayatın ne demek olduğunun farkında
olmayanlar mahveder.
Onlar ki; başkalarının hayatlarını mahvettikleri gibi bu arada kendi
hayatlarını da mahvederler. Oysa ki hayat, ancak başka hayatlarla
birleştirildiğinde, başka hayatların güzelliği ve düşünceleriyle
karıldığında gerçek anlamını kazanır. Yaşanana ancak o zaman hayat
diyebiliriz.
Enerjisine, büyüsüne, sevgisine, merhametine; başka hayatların
enerjisini, büyüsünü, sevgisini, merhametini karıştırmayan hayatlar
ne biçim hayatlardır ve ne kadar yaşamışlardır ki zaten?
Zira hayat, başka hayatların ellerinden tuttuğu, başka hayatların
acısıyla sarsıldığı ve başka hayatların gücünü yüreğinde hissettiği,
başka hayatlara sevgi beslediği kadarıyla hayattır ve böylece;
hissetmesini, anlamasını, düşünmesini, kendisini başkalarının yerine
koymasını ve sevmesini öğrenir. Böylelikle başka hayatları da kavrar
ve büyükçe bir hayat olur.
Sevgileri benciller yok eder. Dayanamazlar sevemedikleri için
sevgilerin büyüklüğüne, yüceliğine güzelliğine... Şair Hüsrev Hatemi
de diyor ya “Sevgi Rubaisi” başlıklı şiirinde:
“Sevgi, acıyı öğrenmektir
Tüm bencilliklerden iğrenmektir
Bir özge kurbanlığa olup talip
Her an, her saniye doğranmaktır”
Ve bilinmelidir ki; “Sevgi birliğe, bencillik yalnızlığa götürür.”
(Shakespeare)
Hayatı kimler mahveder?
Bir hayatı ve bütün hayatları benciller mahveder.
Çünkü ne gülden anlarlar, ne gönülden... “Bu yüzden yumuşaklık nedir
bilmezler / Bir gülün tenine değmedi hiç elleri” Hayatlarına hiç gül
girmemiştir ve haberdar olmamışlardır gönlün sesinden, yankısından,
ıstırabından, bir başkası için acı çekmenin farklılığından...
Ne mısra yaralamıştır onların yüreklerini, ne bir öykü iki damla yaş
döktürmüştür gözlerinden... Bir hayatın bir hayattan kopup
gitmesinin acısını, bir hayatın bir hayata karşılıksız bağlanmasının
altında yatan gerçeği ve bir hayatın başka bir hayat için kendini
feda etmesinin sırrını hiçbir zaman çözemezler. Bu zorluğa, bu
darlığa ve bu yokluğa tahammülleri yoktur.
Ve bütün bu yazdıklarımızın onlar için önemi yoktur. Kendileri için
yaşamanın ve bencilliklerinin benimsettiği bir dünya kurmanın
peşindedirler hep. Bunun için bir cana kıymazlar belki ama,
karşılarında erimesine de ses çıkarmazlar, göz yumarlar.
Yerleri ve üstlendikleri görev değişiktir onların... Bazen bir
yönetici olur bu, bazen bir eş, bazen bir asker, bazen bir iş
adamı... Bazen de, yetiştirmesi için eline teslim edilmiş gül gibi
çocukları bencilliği yüzünden solduran bir öğretmen... En
tehlikelisi de budur. Çünkü çocuklarımız geleceğimizdir ve bu kişi
bencilliğiyle geleceğimizi karartmaktadır. Ve çocuklarımız bu tür
kişilerin ellerinden bir an önce kurtarılmalıdır.
Hayatı kimler mahveder?
Bir hayatı ve bütün hayatları benciller mahveder.
Peki; yıkılmış, çok işe yarayacakken belki de hiçbir işe yaramamış
ya da o hale getirilmiş; hayat için, insanlık için çok şey
üretecekken, çok az şey üretmiş, belki de hiçbir şey üretememiş bir
hayatın, hayatların hesabını kim verecek?
Hayatı sadece kendisi için tüketen ve hayatı hep kendisinin anladığı
şekilde yürüten, bir anlamda kendi hayat anlayışını başkalarına
dayatanlar bunun hesabını vermeyecekler mi? Kim soracak onlardan
bunun hesabını? Ya da sorulur mu acaba onlardan bir gün bunun
hesabı?
Hem sorulsa ne olur iş işten geçtikten, hayatlar harap olduktan,
kaybedilenler geri gelmedikten, ömürler heder olduktan sonra...
Neyin önemi kalır ve artık neyin önemi vardır bu andan sonra...
Şair Hüseyin Yurttaş’ın, “Albümü Kapatırken”den adlı şiirinin bir
bölümünde söylediği gibi:
“...
canlar canı canımız gidince
kalır ki yaprağın arasında
acısı iç karartan bencillikler
birer gül kurusu gibi
yalanların son belgesi olarak”
Hayatı kimler mahveder?
Bir hayatı ve bütün hayatları benciller mahveder.
O halde hayatı hayat kılmak ve hayatı hayat gibi yaşamak için
bencilliklerimizden ve bencillerden kurtulmalıyız. Ya onlardan
uzaklaşmalıyız ya da çıkarmalıyız onları hayatımızdan,
çevremizden...
Onlar bencillikleriyle baş başa, yapayalnız ve dostsuz bir hayatı
sürüyerek tüketirken, bizler hayatı ve güzelliklerini dostlarımızla
paylaşarak tüketmeliyiz.
Şair Talip Apaydın’ın “Bencil” adlı şiirinde dediği gibi;
“Bencillik en çürük yanımız
Her an çeker paçamızdan
Sıfır noktasına indirir bizi
Atlayıp geçersek ne iyi
Yoksa hiç olup kalırız
Gözümüz kör, kulağımız sağır
Susar içimizdeki insan sesi
Nice güzelliklere duyarsız
'Rab bana, hep bana'
Arsız otlara benzeriz
Hele kimilerini gördükçe
İnsanlığımızdan utanırız
Kim bilir belki de
Silkinip bir güzelce
Pisliklerden arınırız
alıntı