Örneğin, dopamin reseptörlerinin bir grubu olan D3, kokain, metamfetamin ve nikotin varlığında çoğalmakta ve daha fazla maddenin alınarak, daha fazla sinir hücresnin bağlanmasına sebep olmaktadır. NIDA’da farmakoloji bölümü başkanı olan Frank Vocci, “Reseptör yoğunluğu, bir yükseltici olarak düşünülebilir. Kimyasal olarak D3’ün bloke edilmesi, inanılmaz miktarda madde akışını durdurmaktadır. Bu nokta, büyük ihtimalle, ödül mekanizmasının en sıcak noktasıdır” demektedir.
Ancak tıpkı, hızlı giden bir aracı dururmanın iki yoku olduğu gibi –gazı azaltmak ya da frene yüklenmek- , bağımlılığı ayarlamanın da iki olası yolu bulunmaktadır. Eğer dopamin reseptörlerini gaz olarak kabul edersek, beynin kendi inhibe edici sistemleri de fren olarak işlev görecektir. Bağımlılarda ise GABA adındaki bu doğal azaltıcı devre, çalışmamaktadır. Maddelerin ortaya çıkardığı eksite edici mesajların üzerinde donanımlı bir kimyasal kontrol yapmadan, beyin, asla doyum bilgisini alamaz.
Vigabatrin adındaki, yaklaşık 60 ülkede satışta olan bir anti- epilepsi ilacının, kuvvetli bir GABA sağlayıcısı olduğu bilinmektedir. Epilepsi hastalarında, vigabatrin, aşırı aktif haldeki motor nöronları bastırarak, spazmların oluşumunu engellemektedir. Bağımlıların da beyinlerindeki GABA seviyesini arttırarak kaymalara sebep olabilecek karşı konulamz madde arzusunun kontrol edilmesinin sağlanması umulmaktadır. Bunun için de Birleşik Devletlerdeki bir çok ilaç firması, vigabatinin metamfetamin ve kokain kullanımı üzerindeki etkisini araştırmaktadırlar. Şu ana kadar hayvanlar üzerinde yapılan çalışmalarda görülmüştür ki; bu ilaç, GABA yıkımını önlemekte ve sinir hücrelerindeki inhibe edici içeriğin daha fazla biriktirilmesini sağlamaktadır. Böylelikle, bu ilaç sayesinde, madde alındığında, daha fazla inhibe edici içerik biriktirilebilecektir. Vocci, çok iyimserce, “Eğer işe yararsa, tüm bağımlılıklarda işe yarayacaktır” demektedir.
Bağımlılık tedavisi içinde ele alınan bir diğer temel hedef, stresi kontrolüdür. Hayvanlar üzerinde yapılan incelemeler, stresin, madde kullanma arzusunu arttırdığı gerçeğini ortaya çıkartmıştır. Bir maddeyi kendi kendilerine sağlamak üzere eğitilmiş farelerde, çevredeki ani değişim, yeni bir kafese konma ya da kafese yeni başka bir farenin katılması gibi stres yaratıcı etmenler yaratıldığında, farelerin maddeyi ço kdaha fazla aldıkları gözlemlenmiştir.
Bizim gibi daha üst düzey canlılarda ise stres, beynin düşünme faaliyetini yavaşlatıp, kişinin gerçekleştireceği hareketlerin sonuçlarını muhakeme etmesini engellemektedir. En son stresli hissettiğiniz bir anı gözünüzde canlandırın. Beyniniz, sizin için stres yaratan durum dışında, diğer tüm etkenlere kendisini kapatmıştı. Bu da bildğimiz, kaç ya da savaş mekanizmasıdır. Vocci, bu durumu, “ İnce bilişsel faaliyetlerden sorumlu beyin alanı olan prefrontal korteks, stresle karşılaştığında kendisini kapatır. Bu doğal bir durumdur ancak mannde kullanan kişilerde çok daha inhibe olmaktadır” şeklinde yorumlamaktadır. Daha az tepkisel bir prefrontal korteks ise, bağımlıların çok daha fazla dürtüsel davranmasına sebep olabilmektedir.
Kadın ve erkeğe ait hormonlar da kişinin nasıl bağımlı olabileceği üzerinde rol oynamaktadır. Araştırmalar göstermektedir ki, kadınlar mensturasyon dönemlerinin son günlerinde, nikotine karşı daha hassas olduklarını göstermektedir. Volkow burada, şunu eklemektedir, “Döngünün farklı aşamalarında, ödül mekanizması da farklı hassasiyetleri vardır. Mensturasyonun başı ve sonu arasında çok büyük bir fark buşunmaktadır”
Buradan doğru araştırmacılar, kadınlarla erkeklerin bağımlılıklarındaki biyolojik farklılıklara ve tedaviye yanıtlarındaki değişikliklere dikkat etmeye başlamışlardır. Alkol bağımlılığı bu noktada çok umut vaad eden bir alan olarak gözükmektedir. Yıllar boyu, araştırmacılar, kadın alkoliklerin erkeklere nazaran, tedavide daha hızlı aşama
kaydettiklerini belirtmişlerdir. Bu durum, aslında şu an bilindiği üzre, kadınların alkolü nasıl metabolize edebildiği ile alakalı olmaktadır. Kadınlara, daha düşük bir alkol dehidrojenazı ( midedeki, içkinin içindeki ethanolü ilk ayrıştıran enzim) ve vücutlarında erkeklerden daha az su bulundurma özellikleri bahşedilmiştir. Bunların tümü östrojenle birleştiğinde, kadınların kanındaki alkol üzerinde konsantre edici bir etki oluştupu görülmektedir. Yani kadınlar, her içkide, daha yoğun bir etki elde etmektedirler. Bu kadar güçlü bir etki, kimi kaıdnlar için tatmin edici olacak ve daha az içmelerini sağlayacaktır. Ancak diğerleri için, bu yoğun entoksikasyon o denli haz verici olacaktır ki, bu tecrübeyi tekrar tekrar yaşamak isteyeceklerdir.
Ancak teknolojik ve tıbbi anlamda en çok ilgiyi çeken yer, kişinin cesareti değil; beynidir. Volkow, 1985 yılından beri, beyin ve sinir hücrelerindeki karakteristikleri gözlemlemek üzere, kronik madde kullanan kişilerin PET görünümlerini incelemektedir. Bu kişiler, bir yılın sonunda da maddeden uzak durduklarında, Volcow onların beyinlerini tekrar taramış, beyinlerinin madde kullanımı öncesindeki durumuna dönmeye başladığını görmüştür. Bu kesinlikle iyi bir haberdir; ancak bu kadarla bitmemektedir.
Volkow, “Bağımlılık nedeniyle meydana gelen değişim, beynin sadece tek bir alanını etkilememektedir. Kimi alanlarda meydana gelmiş olan değişiklikler iki yıldan sonra bile kalıcılıklarını sürdürebilmektedirler” demiştir. Bu türden bir geri kalmışlığa maruz kalan alanlardan birisi, öğrenmeyle ilgili alandır. Metamfetamin bağımlılığında, maddenin kullanılmadığı 14 aylık bir dönem sonunda yeni şeylerin öğrenilebildği görülmüştür. NIDA ‘dan Frascella, “Tedavi, beyni tekrar normale mi döndürür; yoksa, onu farklı yönlere mi iter?” sorusunu sormaktadır.
Eğer, bir bağımlının öğrenme davranışında rol oynayan türden bir hasar, kişinin davranışsal alanlarına da etki etmekteyse, bu noktada, rehabilitasyon tekniklerinin neden kognitif terapi yöntemini tercih ettiğini anlayabiliriz. Bu terapi içersinde kişiye, madde ihtiyacı ile ilgili yeni düşünce yolları ve madde kullanımı sonucu karşılaşılabilecek sonuçların değerlenderlendirilmesi öğretilmektedir. Vocci’ye göre, terapi bir öğrenme sürecidir: “Bağımlı kişilerin, en yapamayacakları zamanda, maddeyle ilgili davranış ve düşüncelerini değiştirmeye çalışıyoruz”
Önemli bir keşif: Araştırmalar, 90 günlük rehabilitasyon modelinin başarısını işaret etmektedir. Bu model, tesadüfen AA tarafından geliştirilmiş ve süresi tipik bir madde tedavi programı oranınca kısıtlanmıştı. Buradan, beynin silkinip kendine geliş süresinin ne kadar olduğu kabaca anlaşılabilinmeltedir. Yale Üniversitesindeki araştırmacılar, uyuyan etki adını verdikleri durumu, beynin prefrontal korteksine ait olan, karar verme ve analitik işlev gösterme becerilerinin geri kazanılması olarak açıklamış ve bunun olması için de kişinin, en azından 90 gün boyunca maddeden uzak kalması gerekliliği üzerinde durmuşlardır.
Bu bilgi, kognitif arttırıcılar ya da prefrontal korteksteki bağlanımların artması üzerine yapılan araştırmaları olumlu yönde etkilemiştir. Bu tip bir artma, genişleme, beynin daha çok bölgesine, ilkel dopamin- ödül mekanizmaları ve daha bazal özelliklerle ilgili olan amigdala ile savaşma şansı verecektir. Amigdala, kimi ipuçlarını, hazla bağlantılandırarak madde ya da alkol kullanımını destekleyebilmektedir. Örneğin herhangi bir toz görüldüğünde akla kokainin; eskiden birlikte alkol tüketilen bir arkadaşla karşılaşıldığında akla tekrar alkol alma fikrinin gelmesi gibi. Bu aynı, İvan Pavlov’un köpeğinin, zil sesini duyduğunda salya salgılamasına benzeyen bir şartlı refleks gibi düşünülebilir. Benim beyin taramamın yapılmasında amaçlanan da, temelde bu noktaya göz atabilmekti.
Alkol ve madde tüketimimin zirvede olduğu dönemde, canım istemese bile içki içebilirdim. İçki içtiğim arkadaşlarımla birlikte olduğumda ya da bir bardak çınlaması işittiğimde ya da bira, şarap gibi içkilerin kokusunu duyduğumda, hissettiğim tamamen karşı konulamazdı. Mc Lean merkezinde, bu tür kokuları doğrudan burundeliklerine veren ve fMRI tekniğiyle bu kokuların beyinde yarattığı değişimin incelenmesini sağlayabilen bir makine oluşturulmuştu. Bu makina, alkol bağımlılığı tedavisini yeni tamamlamış bir alkol bağımlısının beynindeki ödül devrelerinin, bu kokulara maruz kaldığında bir yılbaşı ağacı gibi parladğını göstermektedir.
devamı alttadır.
Yer imleri