Merhabalar Roberto. Kendinden biraz değil, hiç bahsetmemişsin. Esmerim der gibi oldu. Bipolarsın ama neler yaşıyorsun, nasıl etkileniyorsun, nelerde zorlanıyorsun, kaç yaşındasın, neler yapıyorsun? Biraz bahset istersen.
Selam sevgili dostlar. Kendimden biraz bahsedecek olursam, bipolarım. Saygılar...
Merhabalar Roberto. Kendinden biraz değil, hiç bahsetmemişsin. Esmerim der gibi oldu. Bipolarsın ama neler yaşıyorsun, nasıl etkileniyorsun, nelerde zorlanıyorsun, kaç yaşındasın, neler yapıyorsun? Biraz bahset istersen.
Şu an ilaçların tesiriyle fazla bir şey hissettiğim söylenemez, ruh adam gibi geziyorum ortalıklarda.
Ruh adam gibi geziyorsun ama en azından mutlu hissedemesen de kendini, mutsuz da hissetmiyorsun.
Hissizlik acıyı önler. En azından bu ilaçlar sayesinde acı çekmiyorsun. Konuşmaya da çok istekli görünmüyorsun. İnsan nasıl başlarsa öyle gider. Bence sürekli bir ki satırlık kısa yazılarla forumda olacaksın. Bu da seni tahlil etmemiz için yeterli bilgiyi bize sunmaz. Sayenizde insan mühendisi oldum sayılır. İnsanların kişiliklerini, ruh dünyalarını tahlil etmeyi, bu konuda kafa patlatmayı severim. Çünkü ruh yoksa hiçbir şey yok, ruh hastaysa beden sağlığı yok.
Olaya iyi tarafından bakarsak, dediğin gibi. En azından acı da hissetmiyorsun ama en son ne zaman gerçek manada sevindim, şöyle içimden gele gele, doyasıya mutlu olduğumu anımsamıyorum bile. Zaten hafızam da eskisi kadar kuvvetli değil, ilaçların bir diğer yan etkisi olarak. Ama yine de beterin beteri var deyip, sineye çekiyoruz.
Modern dünya önce insanları evlere, betonların içine, pis şehirlere doldurdu, saksı misali plazalarda yaşar hale getirdi, hareketsiz bir bedenle ekranlara, mouce lara bağlandı bedenimiz, bi kıçımıza kablo takmadıkları kaldı; sonra da ürettiği son teknoloji ilaçlarla ruhumuzdaki hasarı onarmaya çalışıyor. Hissizleştiren, "keyif yoksa acı bari olmasın" a razı eden ilaçlar. Pek çok insan senin durumunda dostum. Yalnız değilsin.
Biraz fazla karamsar bir yazı olmuş. Kapitalist düzen karşı bir başkaldırı sezdim. Şaka bir yana kimse kimseyi bazı şeyler için zorlamıyor. Ülkemiz alabildiğine tarıma elverişli alanlarla dolu ama değerlendiren sayısı az. Kimse o nazik poposunu kaldırıp çiftçilik yapmaya yanaşmıyor. Adam yeri geliyor o vazgeçemediği plazalara tamah, asgari ücrete talim ediyor ama bu ülkenin gerçek üreticileri olan ve belki de kendisinden kat be kat fazla kazanan insanlara aşağılık birer varlık gözüyle bakabiliyor. Bunların herbirisi bence ayrı ayrı araştırılması ve üzerinden düşünülmesi gereken konular.
Her şey değişime mahkumdur. Yaşadığımız şehirler, evler, kullandığımız araç gereçler, kıyafetlerimiz, yediklerimiz. Kabul ediyorum, fakat bu değişimlerin tümünün olumlu yönde olduğunu, ya da olumlu amaçlar için kullanıldığını düşünmüyorum. Eğer beden hareketsizse, kalp, damar hastalıkları, omurga rahatsızlıkları, obezite vs. alır başını gider. Tamam yürüyüş, yüzme yapın, spor salonuna gidin diyebilirsiniz ama ortada mecburiyet yoksa insan üşeniyor ve devam edemiyor. Modern hayatı psikoloji için de pek sağlıklı bulmuyorum. Özümüzden uzaklaşıyoruz, iletişim şeklimiz değişti, yalnızız, herşeyi beynimizde yaşar olduk, gerçeklik algımızı yitiriyoruz ve ben 2000 yılından sonra doğan hiç bir çocuğu, genci şanslı görmüyorum.
Neyseki eski zamanlar insan psikolojisi üzerine oldukça faydalıydı.
Sürekli savaşlar altında geçen bir ömür, savaşsan bir dert savaşmasan ayrı dert. Hayatta kalmak için sürekli hazır olmalısın. Herkese yetecek kadar toprak varken, sırf başındakilerin daha fazla mal hırsı yüzünden ömrünün baharında ölüp git. Karın cariye edilip, elin adamlarına peşkeş çekilsin, ganimet diye paylaşılsın. Çocukların hizmetçilik etsin. O zamanlarda daha henüz psikoloji icat edilmediği için millet depresyona falan da giremiyor. Hani dedemin dedesi Galatasaraylıymış aslında ama o zamanlar daha henüz Galatasaray kurulmadığından desteklemek için 20 yıl falan beklemek zorunda kalmış misali.
Geçen yıllar içinde algımız ya kendiliğinden ya da birileri tarafından değiştirildi. Misal öncede tapınaklardaki rahibeler fahişelik yapıp kazandıkları parayı tapınağa bağışlıyorlarmış, bu o dönem için oldukça kutsal bir davranışmış. Veyahut oğlancılık eski zamanlarda yaygın ve aşikare yapılırken, günümüzde gizli saklı, tu kaka bir eylem oluvermiş. Dediğin gibi bundan 50 yıl veya 100 yıl sonra neler değişime uğrayacak kimbilir. Bugün taptığımız yarın taşlayacağız belki de. Gerçi ben ölüp gittikten sonra ne olmuş, olmamış hiç de umrumda değil.
Kimsenin kendinden sonraki nesli, dünyayı, doğayı, hayvanları düşündüğü yok ki zaten. Dünyanın içine ettiler. Gerçek sırrı ölümümüzle göreceğiz, o zaman gerçek manaya erişeceğiz, hakikati, boş telaşlarımızı, bomboş geçirdiğimiz ömrümüzü o an idrak edeceğiz ve o an hiç bir şeyi değiştirecek gücümüz olmayacak. Çünkü bir ölü olacağız.
Yer imleri